French Connection (1971), Exorcist (1973), Bug (2006) filmlerinin yönetmeni William Fredkin’in yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği, başrolde Jaws (1975) ve 2010‘dan (1984) aşina olduğumuz Roy Scheider‘in oynadığı Sorcerer (1977), tartışmasız son zamanlarda izlediğim en iyi film.
Posteriyle beni daha baştan tavlayan Sorcerer, aslında hüzünlü bir perde arkası hikayeye sahip. Yapım esnasında yönetmen ve ekip sürekli kavga etmişler, Roy Scheider yıllarca bu film hakkında konuşmayı reddetmiş. Film, 70’lerin en çok zarar eden birkaç filminden biri olarak büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüş. Ancak 22 milyon dolara mal olup, gişede sadece 12 milyon dolar yapan bu filmin talihsizliği, Star Wars (1977) ile aynı dönemde gişeye girmesi olmuş. Ve tabi bir de filmin ismi… Sorcerer’ın kelime manası ‘büyücü’; ve filmde ne bir büyücüyle alakalı bir şey, ne de bir süpernatürel olay bulunmuyor. Sorcerer ilk açıldığında bu filmi Exorcist’in devam filmi sanarak salonları dolduran seyirciler, karşılarında bambaşka bir film bulunca hayal kırıklığına uğrayanlar, hatta salonu terk edenler pek çok olmuş.
Film, Le Salaire de la Peur / Wages of Fear (1953) filminin bir yeniden çevrimi. Le Salaire de la Peur, uyarlandığı eserle aynı ismi taşıyor.
(tavsiyem filmi izledikten sonra yazıyı okumaya devam etmeniz, keza filmin ilk 45 dakikasının hikaye örgüsü filmin en güzel öğelerinden biri)
Sorcerer, egzotik Vera Cruz kentinde bir cinayetle açılıyor. Ardından İsrail’de bir bombalama, Fransa’da hayati tehlikede bulunan bir iş adamı ve New York’ta bir mafya hesaplaşmasıyla devam ediyor. Seyirci neye uğradığını şaşırmış bir şekilde bu filmin nereye gideceğini merak ede dursun, film daha açılışındaki olaylar, sinematografisi ve müzikleriyle büyülüyor (Tangerine Dream). Filmin devamında kendimizi Venezüella’da bir petrol kampında buluyoruz. Korkunç bir sefalet içinde, dünyanın en unutulmuş köşelerinden birindeki bu kampta, filmin başındaki olaylardan kaçıp kurtulmuş, burada saklanan karakterlerle tanışıyoruz. Eski bir Nazi üyesinin barmenlik yaptığı, geçmişinden ve bütün dünyadan kaçmış bir dolu ne olduğu belirsiz eski kurtun yerlilerle beraber çalıştığı, iş güvenliği diye birşeyden söz etmenin mümkün olmadığı, tamamıyla kokuşmuş ve acımasız bir dünya burası…
İkinci perdede, bu kokuşmuş dünyada bir problemle karşılaşıyoruz. Felaket bir iş kazasından sonra petrol kulelerinden kimileri yerle bir oluyor ve işlerin zamanında yetişebilmesi için belli bir patlayıcının belli bir zamanda, bir yerden bir yere yetiştirilmesi gerekiyor. En ufak bir sarsıntıda patlama riski olan bu sıvı-gliserini helikopterle taşımak mümkün olmuyor. Ağır türbülansların bulunduğu bu muson ikliminde hiçbir pilot bu intihar görevini kabul etmiyor. Bunun üzerine kampın patronu, bu patlayıcıyı belirtilen hedefe kamyonla taşıyacak 4 kişiye büyük bir para vaad ediyor. Bu parayla pasaport alıp bu cehennemden kurtulma hayaliyle bütün işçiler gönüllü oluyor. Ancak içlerinden 4 kişi seçiliyor. Evet, bu dört kişi filmin başında çeşitli belalardan buraya kaçan dört ali cengiz karakter. Ve ardından inanılmaz keyifli ve oldukça gerilimli bir yol hikayesi başlıyor.
Tangerine Dream’in zamanının çok ötesinde minimal elektronik müzikleriyle Sorcerer, süpernatürel hiç bir öğe içermemesine rağmen, olayların gelişimiyle aslında bu isme bence yakışıyor. Hani bu adamlar gerçekten büyücü gibi adamlar diye düşünebilirsiniz.. veya hiç bir somut açıklama yapmadan bu ismi bu filme yakıştırabilirsiniz…
Gangster ve casusluk filmlerine göz kırpan, ardından bambaşka bir cehennemin içinde zorlu ve inatçı bir yolculuğa çıkan bu başyapıtı kesinlikle kaçırmayın.
Murat Tolga’nın notu: Can’ın kastettiği afiş eminim aşağıda görecek olduğunuz fakat Ömer Muz (Kendisi 80’lerde pek çok afiş ve dergi kapağı çizmiştir) imzalı Türkçe afişini bulunca dayanamayıp yazının başına onu koydum.
Yves Montand’lı orijinalini ilk izlediğimde o çocuk aklımın da etkisiyle heyecandan hop oturup hop kalkmıştım. Sıvı halde bulunan patlayıcı!!! Ne kadar inanılmaz…
Yıllar sonra izlediğimde de aynı tadı almayı başardım.
Fransız yazar Georges Arnaud’nun romanından sinemaya uyarlanan harika bir film.
Sorcerer bu romandan sinemaya uyarlanan tek film değil. Can’ın da belirttiği gibi ilk olarak 1953’de ayrıksı Fransız yönetmen Henri-Georges Clouzot tarafından Le salaire de la peur (The Wages of Fear) ismiyle sinemaya aktarıldı. (bu filmi de mutlaka izlemenizi öneririm.) İkinci olarak Howard W. Koch tarafından yönetilen Violent Road (1958) geldi. ABD yapımı bu film daha serbest bir uyarlama olarak görülebilir. Vasat bir film diyebilirim. 1977’de çekilen ve yukarıdaki yazıya konu olan filmin dışında bir de 1976 tarihli Alain Brunet tarafından yönetilmiş olan bir İran filmi var. Atash-e Jonoob (The Southern Fire) isimli bu filmin izine ne yazık ki bugüne kadar rastlayamadım.