2001 yılı mahsulü Sorum, Yun Jong-chan tarafından yazılıp yönetilmiş olan Güney Kore yapımı bir film.
Yong-hyun, yakın zamanda yıkılacağı için (kentsel dönüşüm?) fazla kiracısı olmayan eski ve bakımsız bir apartmanın 504 numaralı dairesine taşınır. Bir önceki kiracı ilk romanını yazmaya uğraşan yazar adayı genç adam, dairede yanarak can vermiştir. Hayaletinin hala etrafta dolaştığı söylentisi, fazla eşyası olmayan taksi şoförü Yong-hyun’u pek rahatsız etmez. Bruce Lee hayranı, beslediği hamstera düşkün ve çikolata yemeye bayılan Yong-hyun, ara sıra alışveriş yaptığı 7 Eleven’da kasiyer olarak çalışan Sun-yeong ile ilgilenir. Sessiz sedasız bir görünüm çizen genç kadın, Yong-hyun ile aynı katta yaşamakta ve alkolik kocasından her gün düzenli olarak dayak yemektedir. Katta yaşayan diğer komşular ise yayımcılık yaparken iflas etmiş, sonrasında karısı tarafından terk edilmiş ve roman yazmaya uğraşan yaşlı bir adam ile çocuklara piyano dersi veren hüzünlü bir genç kadındır.
Kaza sonucu bir ölüm (ya da bir cinayet?) sonrası Yong-hyun ile Sun-yeong yakınlaşır. Birlikte vakit geçirmeye, birbirlerini daha iyi tanımaya ve birbirlerinin sırlarına ortak olmaya başlarlar. Bu ilişkiyle başlayan gelişmeler sonucu, apartmanın seneler içinde sakladığı bütün sırlar ortaya dökülecek ve orada yaşayan herkes bundan payına düşeni alacaktır.
En baştan söyleyelim; Sorum, Uzakdoğu’dan çıkan, artık her korkuseverin ezbere bildiği klişelerle bezenmiş, can sıkan bir hayalet filmi değil. Hatta bir hayalet filmi olduğunu bile söyleyemeyiz belki. Evet, arka planda kalan bir hayalet hikâyesi var ve evet, karakterlerin ağzından düşürmediği bu hikâye senaryoda önemli bir yer işgal ediyor ama film esas olarak karakterlerin iç dünyalarına sokularak insan doğası ve kötülük üzerine kafa yoruyor.
Sorum, ağır ilerleyen temposu ile sürat üzerine kurulu senaryolara alışmış bünyeleri uyutabilir. Ancak çok sevdiğim ‘sabreden izleyici kazanır’ sözünü doğrularcasına, birbirinden ilginç karakterlerin, zekice kurgulanmış senaryo boyunca, tertemiz işçiliği ile göz dolduran kareler eşliğinde, şaşırtıcı bir finale doğru ilerlemesini izlemek, hız kaygısı gütmeyen sinemaseverleri fazlasıyla memnun edecektir. Gerçi ‘twist’lerin birçoğu önceden rahatlıkla tahmin ediliyor. Ama bir tanesi var ki onu tahmin edebilmek mümkün değil. Hatta Sorum’dan sonra çekilmiş çok önemli bir Güney Kore filminin bu ‘twist’ten fazlaca etkilendiği aşikâr.
Filmde tek kare ile birçok şey anlatan o kadar fazla an var ki. Ben en çok Sun-yeong’un içinde yer aldığı karelerden ikisini sevdim. İlkinde Sun-yeong, Cosmopolitan, Vogue gibi kadın dergilerinin yer aldığı standın hemen önünde kasiyer önlüğü ve kocasından yediği dayak sonucu moraran gözü ile bir süreliğine duraksıyor. Bu kare sistemin vaat ettiği kadın figürü ile yarattığı kadın figürü arasındaki farkı bariz bir şekilde gözler önüne seriyor. Bir diğerinde ise gene Sun-yeong, 7 Eleven’ın bol ışıklı tabelası altında küçücük bir gölge gibi kalıyor. Sistemin yıkılmaz kalelerinden birini simgeleyen 7 Eleven’ın parıltılı ağırlığı altında ezilen birey bundan daha direkt nasıl anlatılır bilemiyorum.
Filmin zayıf taraflarından birisi yan karakterlere fazla yer vermemesi. İki ana karakter dışında aynı katta yaşayan diğer iki komşu yetersiz de olsa bir parça süre alıyor belki ama sadece bir ya da iki kez görünüp kaybolan ve senaryoya çok fazla bir etkisi olmayan bir sürü karakter mevcut. Mesela Yong-hyun’u ziyarete gelen arkadaşı, taksi durağında gördüğümüz iş arkadaşı ve Yong-hyun’u sorgulamaya gelen dedektif karakterleri sadece bir ya da iki kez görünüp genel hikâye yanında çok cılız ve hatta gereksiz kalan bir hikâyecik hakkında basit bilgiler veriyorlar. Bu üçüncül karakterlerin olduğu sahnelerin tamamı atılıp onun yerine çok daha fazla merak uyandıran, piyano dersleri veren komşu Eun-soo karakteri biraz daha süre alabilirmiş.
Ezcümle, yıkılmak üzere olan eski bir apartmandaki dört ayrı dairede yaşayan yalnız ve yaralı bireylerin, geçmişten gelen bir hayalet hikâyesi etrafında şekillenen ve her birinin hayatlarını kökünden değiştiren olayları anlatan Sorum, ağır tempolu ama çarpıcı bir psikolojik gerilim. Bu tarz filmleri sevenler kaçırmasın.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca