Muhakkak ki dikkatinizi çekmiştir. Bu ara Facebook, Twitter, Instagram demeden tüm sosyal ağlarda popüler olan bir film var: Yaşamak Güzel Şey. 2017’nin ilk yarısında vizyona giren ancak gişede istediğini elde edemeyen ve yalnızca 72.798 kişiye ulaşan film, bu ara internet kullanıcılarının oldukça dilinde. Bunun yegâne sebebi, filmin içinde barındırdığı eleştirisel bakış açısı. Pekâlâ, bu durumun Yaşamak Güzel Şey’e yahut yönetmeni Müfit Can Saçıntı’ya ne gibi katkısı olur, gelin hep birlikte inceleyelim.
Takvimler, Şubat 2011’i gösterdiğinde sessiz sedasız bir film vizyona girmişti. Doğruyu söylemek gerekirse, sinema kapısının önüne gidene kadar benim bu filmden haberim dahi yoktu. Ancak film afişinde melun melun bana doğru bakan Murat Cemcir’i görünce, bir anda dikkat kesilivermiştim. Çünkü o, kısa ekran ömrüne rağmen unutulmazlar arasına adını yazdıran Ramazan Güzeldir dizisinin Dilencu Tankut’u idi. Keza bu afişe biraz daha yakınlaşınca, yönetmen koltuğunda da aynı diziyi yöneten Selçuk Aydemir’in ismiyle karşılaşmıştım. Artık geriye tek bir seçenek kalıyordu; ilginç mizahı ile bir dönem beni yakalayan bu ekibin filmine bilet almak!
O günü çok net hatırlıyorum. “Neden bu filme geldik?” dercesine etrafına bakan dört-beş kişi dışında kimsecikler yoktu salonda. Ne var ki film başladığı ilk andan itibaren herkes, kahkaha atmaktan kendini alamamış ve ucuzluğu her halinden kendini ele veren bu filme karşı sempati beslemeye başlamıştı. Film bittikten sonra salondan ayrılan gülen yüzler ise ekibin ne denli başarılı bir işin altına imza attığının en önemli göstergesiydi. Peki, sonra ne oldu? Katıla katıla güldüğüm bu filme neredeyse kimse gitmedi! Evet, Çalgı Çengi gişede başarısız olmuş ve yalnızca 59.736 kişiye ulaşmıştı.
Esasen Çalgı Çengi’nin hikâyesi de tam olarak burada başladı. Birçoklarına cazip gelmeyen bu ucuz komedi, internete yüklenmesiyle birlikte bir anda kendi hayran kitlesini oluşturmaya başladı. Hatta filmde yer alan espriler öylesine dilden dile yayılmaya başladı ki; sokakta, köşe başında, sınıf kapılarında birçoklarının ağzına çoktan sakız olmuştu bile. Gişede batan, ancak internette coşan Çalgı Çengi ekibi için ise farklı yollardan gelen bu popülarite, onları bir anda ana akım medyanın tam ortasına oturtmuştu. Öncelikle KanalD’nin PT2’ye koymakta direttiği Üsküdar’a Giderken ve sonrasında asıl çıkışın yapılacağı İşler Güçler geldi.
Ahmet Kural, Murat Cemcir ve Selçuk Aydemir’in, gişede hüsrana uğrayarak çıktıkları bu yolculuk, şimdilerde herkesin malumu. Aradan geçen altı senede gişe rekortmeni birçok film, ratingleri alt üst eden diziler ve daha niceleri… İyi de nasıl? Biletine dahi para vermeye tenezzül edilmeyen bir filmden bugünlere nasıl gelindi? Eğer ki bundaki tek değişkenin ortaya konulan özgün mizah olduğunu düşünüyorsanız, fazlasıyla yanılıyorsunuz. Ekibi bugünlere getiren ve asıl yükselişin başlamasını tetikleyen en önemli husus sosyal medyanın karşı konulamaz gücü!
İstediğiniz kadar reklam alın, PR çalışması yapın, filminizi insanların gözünün içine içine sokun ancak vadettiğiniz anlatı farklı bir şeyler sunmuyorsa her halükarda unutulmaya mahkûmsunuzdur. Esasen Çalgı Çengi ve Selçuk Aydemir’in başı çektiği ekibin de başarısı burada gizli. Onlar, kısıtlı imkânlarla yalnızca filmlerini vizyona sokmayı başarabilmişti. Gerisini ise seyirciye bırakarak, hem maddi hem de manevi bir yükün altına girmişlerdi. Filmin batması kaçınılmazdı; aynı bu sıra dışı mizahın fark edilmeme ihtimali olmadığı gibi!
Şimdi benzer bir durumu Yaşamak Güzel Şey için söylememiz mümkün. Tabii, Müfit Can Saçıntı’nın hayat ile ilgili enfes mesajlar verdiği filmi ile Çalgı Çengi’yi kıyaslamak hata olur. Keza ikisi farklı kulvarların ürünü. Ancak Yaşamak Güzel Şey’in sosyal medyada bir anda bu denli popüler olması da akıllara Çalgı Çengi ekibinin yükseliş hikâyesini getirmiyor değil.
Şimdi, neydi Yaşamak Güzel Şey’i özel kılan hususlar hemen hatırlayalım. Öncelikle film oldukça naif bir mizahı içinde barındırıyor. Üstüne üstlük Kemal Sunal’ın efsanevi filmi Korkusuz Korkak’ı akıllara getiren, “Mademki öleceğim, o zaman hayatı hakkıyla yaşamayalım” mottosu filmin ana temasını oluşturuyor. Tabii tüm bunların yanı sıra, filmi cazip bir hale getiren ve Müfit Can Saçıntı’nın nevi şahsına münhasır kişiliğinden de pasajlara rastladığımız eleştirisel bakış açısı, filmin en can alıcı noktalarını oluşturmakta. Nitekim Yaşamak Güzel Şey’i de, sosyal medyada popüler hale getiren konunun bu olduğunu söyleyebiliriz.
Filmin yönetmeni, senaristi ve başrolü Müfit Can Saçıntı, esasen olmayan, kendi ürettiği söylemleri karşımıza getirmiyor. Aksine o, olanı izleyicisine hatırlatıyor ve hikâyeyi cesur bir konuma yerleştiriyor. Tüm bunları yaparken merkezine aldığı naif ve duygusal mizah da filmin albenisini yukarı çeken en önemli husus olarak beliriyor. Tabii ki bunlar, bir bütün olarak değerlendirdiğimizde Yaşamak Güzel Şey’i özel olarak addetmemize olanak sağlayacak detaylar. Ancak film enteresan bir şekilde bütüne yayılan sadeliği ile değil aksine eleştirisel argümanları ile gündem olmuş durumda.
Malum, ülkemizde sosyalistinden, milliyetçisine hatta muhafazakârına kadar herkes, her daim sistemin aksayan yönlerinden şikâyetçi olmuştur. Gelgelim ki şikâyetçi olunan bu hususlar, çoğu zaman kahve köşelerinin gündemini oluşturmaktan da öteye gidememiştir. Belki sisteme karşı koymaya gücümüz yok, belki de takındığımız muhalif tavrı var gücüyle bağırmaya cesaretimiz… İşte böyle bir ortamda, basit gibi görünen ancak gündelik hayatta fazlasıyla alan kaplamış detayların, Yaşamak Güzel Şey’de mizah sosuyla verilmesi, filmin küçük kesitler halinde dalga dalga yayılmasına olanak sağlıyor. En başta üslup sahibi bir komedi filmi olarak değerlendirebileceğimiz iş, bir anda meselesi olan ve bunu cesur bir şekilde ortaya koyan söyleve dönüşüyor. Bu da düşüncelerini dile getirmekte zorlanan yurdum insanının, “Adam haklı beyler” vurgusunu defalarca dile getirmesini kaçınılmaz bir süreç haline getiriyor.
Peki, nedir filmde öne çıkan bu eleştirisel bakışlar? En başta Müfit Can Saçıntı, kapitalist düzene ve patron-işçi ilişkisine verip veriştiriyor. Nitekim toplumdaki her bir bireyin muzdarip olduğu bu durum, bir anda filmin kesitlerini popüler hale getiriyor. Tabii yönetmen bununla da yetinmeyerek, eğitim sisteminden, anayasal haklara kadar aksak gördüğü her noktaya temas ederek, hiciv öğelerinden de son raddede besleniyor. Esasen bu durum da birtakım gerçeklerin insanlara mizahi bir dille aks etmesine olanak sağlıyor ve bu da filmi yavaş yavaş bir fenomen olma yolunda emin adımlarla ilerletiyor.
Bir de şu açıdan bakalım. Gişede istediğini elde edemeyen Yaşamak Güzel Şey’in önemli sahnelerinin, fenomene dönüşmesi filme ya da yönetmene ne gibi artılar katar? Bir kere bir yönetmen için en önemli husus, her ne şekilde olursa olsun filmini izletebilmektir. Nitekim DVD’si de yakın zamanda piyasaya çıkan Yaşamak Güzel Şey’in, online izlenme sayısının bir hayli fazla olacağı kanaatindeyim. Film ekibinin de bu durumu memnuniyetle karşılayacağı aşikâr.
Filmin popülaritesinin artmasının bir diğer yansımasını ise kuşkusuz ki Müfit Can Saçıntı hissedecektir. Filmin vizyona girdiği zamanlarda, gitmesi için şiddetle baskı yaptığım bir arkadaşım; “Ya o Mandıra Filozofu değil mi, ne işim var onun filminde” minvalinde bir cümle kurmuştu. Karakteri severseniz yahut sevmezsiniz ancak Mandıra Filozofu’nun, Müfit Can Saçıntı üzerinde birçokları tarafından negatif bir önyargı oluşturduğunu dile getirebiliriz. Ne var ki Yaşamak Güzel Şey, tüm bu önyargıları kıracak ve samimiyeti yüz kilometre öteden dahi belli olan Müfit Can Saçıntı’nın, bir sonraki filminin iple çekilmesine olanak sağlayacaktır. Nasıl ki Çalgı Çengi, sosyal medyada bir fenomen haline dönüştükten sonra Ahmet Kural ve Murat Cemcir ikilisi, aranan komedi oyuncuları olmaya başladıysa, Müfit Can Saçıntı için de eşitliğin yılmaz ve naif savunucusu olarak anılacağı günler yakındır.
Şunu da söylemek de yarar var: Eğer ki, Yaşamak Güzel Şey’in, küçük küçük kesitlerine denk gelip gülümsemeyi başardıysanız, filmin tamamını da kesinlikle izlemelisiniz. Çünkü başından sonuna dek tebessümle takip edebileceğiniz bu film, deyim yerindeyse sıkı sıkıya sarılmak isteyeceğiniz bir dost edasında arz-ı endam ediyor. Şöyle ki, filmi ilk izlediğim salonda kapanış jeneriğiyle birlikte birçok insan yanındakine sarılmış yahut eline telefonu alıp sevdiklerini aramıştı. Ben dâhil! İşte, Yaşamak Güzel Şey, adıyla müsemma bir şekilde size hayatın ne denli nefis bir duygu olduğunu anımsatacak ve bam telinize dokunacak türden bir iş.
Gişede istediğini alamayan, ancak sosyal medyanın tarifsiz gücüyle bir anda popüler hale gelen Yaşamak Güzel Şey, arkasına aldığı rüzgârla daha adından fazlasıyla söz ettireceğe benziyor. Özellikle hayata karşı güttüğü iyimser duruşunu, eleştirisiyle bakış açısıyla harmanlayan film, hak ettiği övgüyü eninde sonunda alacaktır. Müfit Can Saçıntı, Çalgı Çengi ekibi gibi destansı bir yükselişin altına imzasını atar mı bilinmez ama videoları sosyal medyada bu denli hızlı paylaşılmaya devam ederse bir sonraki projesi izlenebilirliğini oldukça arttıracaktır. Siz siz olun, sosyal medyanın gücünü asla hafife almayın. Neme lazım, bugün battı dediğiniz bir iş yarın bir gün sizi ihya edebilir!
*** İzlenme sayıları http://boxofficeturkiye.com sayfasından alınmıştır.
Yazı o kadar güzel ve akıcı ki, bir solukta her cümlesini anlayarak okudum. Beni birkaç noktada frenleyen tek şey ise “eleştirisel” kelimesi oldu. Türkçede böyle bir kelime maalesef ki yok. Doğrusu “eleştirel” olacak. Belki de tüm yazıdaki tek hata bu kelime olduğu için dikkatimi çekmiştir. Selamlar.