DEVRİMİN SİLAHI: NOTALAR
Hiç kuşkusuz, yılın en keyifli sinemasal muzipliklerinden biri ile karşı karşıyayız. Üstelik çıkınının içerisinde, müzikal polisiye, kent komedisi ve yeşilimtırak mizah gibisinden, farklı armonik tatlar barındıran ve alışılageldik sınırlar içerisinde yer almamasına rağmen daha ilk dakikadan izleyiciyi avucunun içerisine almasını bilen, hınzır, zeki ve esnek bir yapım Sound of Noise / Yaşamın Ritmi…
Müziğe olan yetenekleri kalıtsal kabul edilen, Warnebring ailesinin, müzikten tiksinen ve genlerine baş kaldıran tek üyesi hiç kuşkusuz Amadeus’tur. Polis memuru olan Amadeus aynı zamanda belli aralıklardaki sesleri duyamamaktadır. Fakat aktivist ruhlu müzisyen Sanna’nın suçla iştigal eden müzikal baş kaldırılarından birinin soruşturmasını ele alan Amadeus bambaşka bir çılgınlığın kucağına düşer.
Diğer taraftan Sanna ve Magnus, şehrin müzikal kirliliğine ve kalıplara sıkıştırılmış ritimlere özgürlük tanımak adına 4 adımdan oluşan bir eylem planı hazırlarlar. Marcus, Myran, Anders ve Johannes adındaki dört usta perküsyoncunun da ekibe dahil olmasıyla, müzikal suç örgütü de tamamlanmış olur. Sıra dört bölüm olarak tasarladıkları eylemlerini hayata geçirmeye gelmiştir. Bu eylem planı, münferit mekanlarda ve akla hayale gelmeyecek münferit enstrümanlarla hayata geçirilecek olan bir konserin haritasıdır aslında!
İlk adım; Doctor Doctor, Gimme Gas On My Ass” bölümüdür. Bu kısım için bir hastanın vücudunu perküsyon aleti olarak kullanarak müzikal bir curcuna yaratırlar. Zincirler gevşer ve her şeyden önce bu durum grup elemanlarını tatmin eder. İkinci adım ise, bir nevi banka soygunu fonunda geçen “Money 4U Honey” kısmıdır. Buradaki alet edevat ise, damgadan, banknota, kağıt kırpma makinesinden, para çuvalına kadar alabildiğine uzayan abzürd bir enstrüman listesidir. Üçüncü kısım, “Fuck Music. Kill. Kill.” İse, grubun duruşunun büyüklüğünün ve bir sonraki adımın genişliğinin habercisidir adeta! Gözlerini kırpmadan bir orkestranın performansına dozer ve kepçelerle tecavüz ederler. Son performans ise, bütün şehri bir sahne olarak kullandıkları “Electric Love” dır. Dolayısıyla, kirletilmiş ve yozlaşmış müziği ile, kendilerini her gün bıkmadan usanmadan rahatsız eden şehir, grubun müzikal vukuatına boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Ola Simonsson ve Johannes Stjärne Nilsson’ın 2001 tarihli kısa filmleri olan Music for One Apartment and Six Drummers kabilinde ve aşağı yukarı aynı ekipten oluşan Yaşamın Ritmi buna rağmen yönetmenlerine göre, bir çeşit uzun metraj uyarlama ya da doğrudan devam filmi niteliği taşımıyor aslında. Her ne kadar çıkış noktasını, her türlü alet edevat ile girişilen deneysel ritm oyunları oluştursa da, bu filmin merkezinde, müzikten kaçışın yollarını arayan Amadeus Warnebring var ve grubun müzikal baş kaldırıları kadar, ince işlenmiş Amadeus karakterinin bu baş kaldırı aracılığı ile kaçış yolunu aramak adına çırpınması da aynı ağırlığı taşıyor filmde.
Öyle ki ,polis memur Warnebring, bu aktivist müzik grubunun çaldığı herhangi bir enstrümanın sesini, eylemleri sona erdikten sonra bir daha asla duyamıyor. Kafasına bagetle girişilmiş bir insan ya da duvara gelişigüzel vurulmuş metal bir çubuk fark etmez. Hal böyle olunca da Amadeus, daha özel sebepler ile grubun peşine düşüyor. Bu sebep de, müziği hayatından tamamen söküp atma isteği…
Sonuç olarak, Yaşamın Ritmi, müzikle bir oyuncak gibi oynayan ve arayışlarının peşinden koşarken engel tanımayan 6 yetenekli müzisyenin bir nevi isyan hikayesi…Sürekli olarak kategorize edilmek için çabalanan, belli kalıplara konularak sıkıştırılmak istenen, daraltılan ve kaçınılmaz olarak da ruhunu kaybetme tehlikesi ile karşılaşan müziğin zincirlerini kırıp, ona özgürlüğünü teslim eden 6 yetenekli müzisyenin… Kendisini müzik konusunda otorite ilan eden ve kendi zevklerine göre, piyasayı manipüle eden büyük başların “sen böylesin ve daima böyle kal” diye direttiği, fakat bütün bunlara kulak tıkayan patlamak için zaman kollayan 6 dinamitin hikayesi!
Sırf kendilerine çizilen yol haritasının rotasında ilerlemedikleri için dışlanan, oyun dışına itilmeye çalışan, uyumsuz ilan edilerek görmezden gelinen bireylerin hikayesi…Parasal kaygılar sebebi ile her gün aynı pislik yığınını önlerine “müzik” diye koyan otoritelere karşı bir tepki…Yorulmuş, yığılmış ve yılışıklaşarak laçka olmuş popüler müziğe sağlam bir tükürük … Ve hemen ardından şehrin sokaklarında tiz bir biçimde patlayan koca bir çığlık…
kısa film olanı yani “Music for One Apartment and Six Drummers” da kendi başına ufak bir başyapıttır.
harika bir fikir, guzel bir hikaye.izleyecegim bu filmi