blankÇocukluk yıllarınız doksanlara tekabül ediyorsa, üstelik o dönemlerde bir de çizgifilm tutkunu iseniz size çok da farkında olmadığınız bir şeyi açıklayacağım: o yıllarda televizyon karşısında geçirdiğiniz onca saat boşa gitmedi; çünkü bilmeden anime kültürünün en güzel örneklerini seyrettiniz. İşin garibi kimse de bunu önceden detaylıca planlamadı.

Pokemon çılgınlığından bahsetmiyorum tabii ki; konuştuğum dönemi anlamak için biraz daha geriye  (belki 1997 öncesine) gitmemiz gerekiyor. Bu dönemde başta Show TV olmak üzere Türkiye’de pek çok kanalda irili ufaklı anime serileri gösterilmekteydi. İşin ilginç kısmı, muhtemelen yayın takvimini hazırlayanlar animenin Japonya’da nasıl bir yelpazeye sahip olduğunu bilmediğinden, gösterime seçilen animeler arasında sabah kuşağına uymayan, hitap kitlesi yetişkin erkek ve kadın grubu olan Seinen ve Shonen animeler de giriyordu. Bazı kısımlarında fazlasıyla gore sahneler barındıran Dedective Conan ve Lady Oscar’a tecavüz kısmı ile çocuk aklımı fazlasıyla karıştırmayı başarmış The Rose of Versailles, bu dönem gösterilen seyirci rotası şaşmış örneklerden sadece birkaçıydı. Aslında çok iyi anime serileri olan pek çok eserin trajedisi, “animasyon çocuk işidir” algısının kurbanı olarak sabah kuşaklarında harcanıp gitmek oldu (Dedektive Conan ve The Rose of Versailles gibi). Ancak bir seri vardır ki, iyi ki içeriği sorgulanmadan televizyonlarda gösterim şansı kazanmış, iyi ki çocuk aklımızla da seyredebilmişiz. O seri, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, hatırlayan kimsenin yüzünde tebessümü eksik bıraktığı olmamıştır. Ve o seriden yetişkinin de çocuğun da zevk almaması gibi bir durum söz konusu değildir, olamaz. Uzay korsanları, galaktik ödül avcıları, bahar dalı estetiğinde kadın cyborglar ve sol kola monte edilmiş gizemli bir lazer silahı… Space Adventure Cobra, çocukluk dönemlerimizde talihli bir şekilde seyrettiğimiz muhteşem bir uzay macerasıydı ve iyi ki televizyonda gösterildi de tecrübe etme şansı bulduk. Acaba çocuk aklımın abartması mı yoksa bu seri gerçekten bu kadar iyi miydi diyerek otuz yaşındaki orijinal animeye yeniden başladım ve anladım ki, anime seviyorum diyen herkesin işi gücü bırakıp Cobra’nın maceralarını yetişkin aklıyla yeniden seyretmesi gerekiyor. Bu kadar keyifli bir seri zor bulunur.

Johnson, intergalaktik yolculukların artık bir rutine dönüşeceği kadar uzak bir gelecekte, fazlasıyla sıkıcı bir işe ve hayata sahip genç bir adamdır.  Bir gün hayatına renk katmak için rüya simulasyonu pazarlayan bir eğlence merkezine gider. Johnson’ın görmek istediği, güzel kadınlarla dolu bir haremde keyif yapan bir krala dönüştüğüdür; ancak simulatör ona farklı bir hikaye sunar: Johnson galaksi korsanlarıyla savaşıp maceradan maceraya koşan, “Cobra” lakaplı bir gezginin rolünü oynar. Beklemediği ancak oldukça keyifli bu rüyanın ardından Johnson yavaş yavaş bu rüyanın sandığından daha çok gerçekle bağlantı taşıdığını görmeye başlar. Kısa zamanda anlaşılır ki Johnson aslında gerçekten de düşmanlarından gizlenmek için hafızasını sildirip yüzünü değiştirtmiş meşhur Cobra’nın ta kendisidir. Meşhur uzay kaşifi şans eseri beş yıllık uykusundan uyanmıştır ve düşmanları da bunun farkındadır. Şimdi Cobra’nın önünde cehenneme gönderilecek sayısız korsan ve fethedilmeyi bekleyen koca bir evren vardır.

blank

Dikkatli bilimkurgu takipçileri Space Adventure Cobra’nın giriş hikayesindeki yadsınamaz Totall Recall benzerliğini hemen fark edeceklerdir. Animesinin 1982, mangasının ise 1978 yılında yayınlanmaya başladığı düşünüldüğünde, 1990 tarihli Total Recall’un Cobra’dan net bir şekilde etkilendiğini söylememiz gerek. Ancak “Total Recall’un öncülü olması bana yetmez” diyorsanız (bir ihtimal böyle bir cümle kurduğunuzu üzülerek farzediyorum) dert etmeyin. Zira Cobra’nın maceraları, Total Recall’dan ziyade galaktik bir Indiana Jones dokusuyla işlenmiş, çok farklı bir tada sahip hikayeler. Ana hikaye, Cobra’nın ödül avcısı Jane ile tanışıp onun kardeşlerine ulaşmasına yardım etmesi ile başlıyor. Jane ve diğer kardeşlerinin vücuduna küçüklüklerinde yapılmış dövmeler, babaları Korsan Nelson’ın yıllardır bulunamayan hazinesinin yerini gösteren bir haritanın parçaları ve bu sebeple pek çok galakside sayısız korsan üçüzlerin peşine düşmüş durumda. Cobra, Jane’e kardeşlerini bulmasında yardım ederken zalim korsan Crystal Boy’un da ilgisini çekiyor ve Crystal Boy pek çok maceranın baş kötüsü olarak hikayede rol alıyor.

Space Adventure Cobra hakkında söylenecek çok şey var. Öncelikle protagonistimiz Cobra’nın tasarımı hiç de alıştığımız “yakışıklı” anime kahramanlarına benzemiyor. Serinin arkasındaki isim Buichi Terasawa; karikatürize yüz hatlarına sahip, hiperaktif ve fazlasıyla asi Cobra’yı yaratırken 1960’ların ünlü Fransız aktörü Jean Paul Belmondo’dan ilham almış, iyi de yapmış. Cobra’nın bir diğer önemli özelliği ise (ki yazıda bu kadar geç bu konuya geçtiğim için serinin fanatiklerinden özür diliyorum) pek tabii sol koluna monte edilmiş pyschogun. Sahibinin sinir sistemiyle direkt temas halinde olan bu aşırı güçlü silah, tetiğe gerek duymuyor ve düşünce gücüyle ateş ediliyor. Muazzam bir enerjiye sahip silah, seri boyunca pek çok kötünün Cobra’yı ele geçirme çabasının esas sebebi oluyor. Altı çizilmesi gereken bir nokta var ki 1978 yılından bahsediyoruz; yani cyberpunk ve benzeri bilimkurgu öğelerinin daha yeni yeni oluşmaya başladığı bir dönemdeyiz. El attığı alanın gençliğine rağmen Space Adventure Cobra gerek karakter gerekse evren tasarımı ile büyük bir işe girişmiş ve çok iyi iş çıkarmış. Kendi içinde bütünlüklü ve inandırıcı bir bilimkurgu-maceranın istediği her şey seride kotarılmış, öyle ki aradan geçen otuz küsur seneye rağmen serinin bilimkurgu tonu inandırıcılığından hiç bir şey yitirmiyor. Zaten bu sebeple Cobra ve silahı pyschogun, yirmi yıl sonra bir başka anime şaheseri olan Trigun’a da net esin kaynağı oluyor.

blank

Tamam, Space Adventure Cobra iyi bir atmosferi ve güzel kotarılmış karakterleri olan bir seri, kendinden sonra pek çok bilimkurgu filmini de etkilemiş. Peki bu kadar mı? Hayır değil! Space Adventure Cobra, bunun dışında bugünkü anime serilerinde çok da rastlamadığımız kalitede bir sinematografiye sahip. Planlar arası bazı geçişler çok zekice ve ustaca kotarılmış. Bir örnekle bunu açıklayayım: Serinin ikinci bölümünde Cobra beş yıllık hantallığını üzerinden atamamıştır ve kendisine saldıran korsanlarla savaşırken bir hedefini ıskalar. Bu ıska büyük problem olmaz, çünkü ikinci atışı isabetlidir. Aradan bir süre zaman geçer. Uzay kaşifi gizli sığınağında atış talimi yapmaktadır. Hedeflere nişan alırken Cobra’yı yakın planda seyrederiz ve her ateşinden önce korsanlarla yaşadığı çatışma anını görürüz; hedefi kaçırdığı anın aklından hiç çıkmadığını buradan anlarız. Bu flashbackler anidir ve görsel olarak şişirilmemişlerdir; yavaş çekim yoktur, müzik değişmemektedir, gereksiz bir iç ses yoktur. Bu tarz bir anlatım basit, sade ve etkileyici olmasına rağmen animelerin çok da tercih etmediği bir metot. Anlatımdaki buna benzer küçük ama önemli “kuraldışı” detaylar, Space Adventure Cobra’yı hızlı tüketilecek bir animeden ziyade sinemaya yakın tutan önemli özellikler.

Son olarak Space Adventure Cobra’nın otuz senenin ardından yeni kıtada da hak ettiği ilgiyi bulduğunu ve Hollywood tarafından uyarlanacağını da eklemek gerek. 2013’de vizyona girmesi planlanan filmin afişi şimdiden yapılmış durumda ve yönetmen koltuğunda özellikle Haute Tension ve Piranha 3D ile büyük ilgi toplamış Fransız yönetmen Alexandra Aja oturacağa benziyor. Siz siz olun, animeye ve bilimkurguya azıcık da olsa ilginiz varsa bu 31 bölümlük kısa ama dolu seriyi bir solukta bitirmeye bakın, sonuçta seneye bu zamanlar herkes Cobra’nın maceralarını konuşuyor olacak.

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

3 Comments Leave a Reply

  1. Çok başarılı bir yazı olmuş, her bölümünü onlarca kez izlemiş bir Cobra hayranı olarak tebrik ederim. 2010 yılında 13 bölümlük bir seri daha yapıldığını, ayrıca 3 tane de “ova”sı olduğunu eklemek lazım. 3d filmle ilgilli 3 temennim var:
    1. Defalarca işledikleri kardeş prensesler mevzusundan başka bir konu seçmeleri,
    2. Cobra’nın az bilindiğini düşünerek filmin yarısını karakter tanıtımına harcamamaları,
    3. Cobra’yı karizmatik göstereceğiz diye çocuksu, espritüel yanını yok etmemeleri.

    İlk ikisi çok önemli değil ama çok derin bir karakter olan Cobra’yı hakkıyla perdeye yansıtamazlarsa gerçekten üzücü olur. Umarım bu zor işin altından kalkarlar.

  2. Cashkopat arkadaşa katılıyorum, 3 temennisi de olur umarım. Anime
    gelince , müzikleri de serisi kadar güzel ve kesinlikle eski (82) seri 2010 yapımından daha iyi. Ayrıca 91 ve 94 senesinde show tv yaz sabahlarinda yayınlamıştı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Ninja Scroll (1993)

Ninja Scroll için gelmiş geçmiş en favori çizgi filmimdir diyebilirim.
blank

Vampire Hunter D: Bloodlust (2000)

Vampire Hunter D: Bloodlust, VHD’nin devamı ve 15 yıl sonra