blankHazır olimpiyat açılışı ile adı gündemden düşmezken, Danny Boyle’un fazla göz önünde olmayan iyi işlerinden birini sizlere tanıtmak istedim. 2007 yapımı Günışığı, bir yandan “dünyanın sonu” konseptini işlerken öte yandan tam bir bilim kurgu şöleni sunuyor.

Boyle’un bilim kurgusu köklerini 2001: A Space Odyssey (1968), Mission to Mars (2000), Apollo 13 (1995), Solaris (1972) gibi uzay yolculuğu filmlerinden alırken tansiyonu hem yolunda gitmeyen teknolojik problemlerle hem de kişisel ve psikolojik çatışmalarla besleyerek yüksekte tutuyor.

Boyle’un yönetmenlik kariyerini Stanley Kubrick’e çok benzetirim. Tabii Kubrick kadar etkili bir yönetmen sinemasından söz edemeyiz belki ama Boyle da onun gibi her tarzda bir film üreterek el attığı türü baştan yazmayı beceriyor. Trainspotting (1996) ile uyuşturucu filmlerine bakışı değiştirirken, 28 Days Later… (2002) ile zombi janrını ters düz eden yönetmen Sunshine ile de bilim kurgu sinemasına yeni bir tat katmayı beceriyor.

40 milyon dolar gibi benzeri Armageddon (1998)’un bütçesinin üçte birine çekilen, görece düşük bütçeli bir uzay seranatı olan film 2057’de enerji kaynağımız Güneş’in solmaya başlamasını anlatıyor. Dünya buzul çağına girerken Icarus II adlı bir gemi güneşe gönderilerek bir bomba patlatması ve tekrar güneşin enerji patlamalarına devam edebilmesi planlanıyor.

Icarus II aynı görevle giden ve bir daha kendilerinden haber alınamayan Icarus I’in görevini bu kez yerine getirebilmek için son şans olarak yola çıkıyor. Bombayı aktive etmeyi bilen fizikçi Capa (Cillian Murphy), geminin mühendisi Mace (Chris Evans), pilot Cassie (Rose Byrne), iletişim sorumlusu Harvey (Troy Garrity), psikiyatrist Searle (Cliff Curtis), seyir subayı Trey (Benedict Wong), oksijen ve yemek için gemide bulunan botanikçi Corazon (Michelle Yeoh), kaptan Kaneda (Hiroyuki Sanada)’dan oluşan ekip insanlığın hayatta kalması için bu zorlu göreve çıkıyorlar.

blank

En kötü durum senaryolarının her birinin teker teker ortaya çıktığı film boyunca gerilim yüksekte tutulmaya çalışılıyor. Her şeyin bu kadar kötü gitmesi, insanlığın yükünü omuzlarında taşıyan ekip üyelerinin de psikolojisinin harap olmasına yol açıyor. Bu arada daha önce kaybolan Icarus I’in gizemi de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Yeni bir şans olarak gördükleri bu gemi yeni tehlikelerin de kapısını aralıyor.

Sunshine uzay gemisinde geçen bilim kurgular düşünüldüğünde türe sadık kalırken ve üstte isimlerini verdiğim filmlere de çok sayıda gönderme yaparken, tür içinde hala yeni bir şeyler söylenebileceğini de gösteren bir film. Felsefi yapısı ile de dolu mesajlar verip seyirciyi varlığını sorgulamaya kadar itiyor. “Hepimiz yok olduktan sonra uzayda sadece bir yıldız tozu olacağız” diyerek yaşam denen mucizevi şeye boş çatışmalarımızdan kurtulup sıkı sıkı sarılmaya teşvik ediyor.

Alex Garland’ın dakika sarkmayan müthiş senaryosu, Danny Boyle’un görkemli yönetimi ve mavi gözlü deli Cillian Murphy’nin başı çektiği iyi oyunculardan kurulu kadrosu ile Sunshine yeteri kadar aksiyon, fazlası ile sürpriz ve eğlenceyi bir arada sunan 2000’lerde yapılmış kesinlikle en iyi bilim kurgu filmlerinden biri ve kesinlikle kaçırılmaması gereken bir seyirlik.

Yaptığı her filmle el attığı türlerde çıtayı yükselten Boyle, yine boş geçmeyerek bilim kurgu türünde güneş ışıkları ile parlayan bir film yaratmayı başarmış. Keşke Oscar’a oynamak yerine daha çok korku ve bilim kurgu filmi çevirse. Bir keşke de “Olimpiyat açılışında Iron Maiden’a yer verilseydi”ye ayırarak yazımı burada noktalıyorum.

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

2 Comments Bir yanıt yazın

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

How to Talk to Girls at Parties (2017)

How to Talk to Girls at Parties, kural tanımaz punkçılarla
blank

Uzaylı Vampir: Queen of Blood (1966)

Queen of Blood, tarif etmesi güç, her yönüyle enteresan bir