Bir yanda “NASA’nın eli kulağında, uzaylıların varlığını açıklayacak” haberleri, diğer yanda yalan çıkan UFO iddiaları. Bir yanda “hiçbir kanıt yok” diyen, diğer yanda “kanıt olmasa da hayat nadir bulunan bir şey olamaz” diyen bilim insanları. Yalan çıkan uzaylı otopsisi videoları bir yanda, Ay’a bile gidilmediğini söyleyenler diğer yanda. Bu muallaklık, bilimkurgu için biçilmiş kaftan tabii. Türün tarihinde kimi dost, çoğu düşman pek çok uzaylı gördük. Steven Spielberg’in uygulayıcı yapımcı rolünü üstlendiği 2002 tarihli, 10 bölümlük Syfy mini dizisi Taken’daki uzaylıların ise dost mu, düşman mı oldukları bir muamma.
1944 yılında başlıyor Taken. Satranç tahtasına uzaylıların kontrol ettiği üç piyon yerleştiriyor. Bunlardan ilki II. Dünya Savaşı’nda Almanya semalarında bombardıman uçağı düşerken tüm mürettebatıyla birlikte uzaylılar tarafından kurtarılan Russell Keys. Kurtarılan dediysek, düşen uçaktan kurtarılıyor ama üzerinde deneyler yapılıyor. Burada uzaylılar teknik bir hata yapıp ABD askerlerine Nazi suretinde görünüyor. Russell da ellerinden kurtulup hepsini öldürüyor. O an için kurtulsa da zaman zaman tekrar “alınıyor”. Sally Clarke’ın uzaylılarla münasebeti ise çok daha keyifli geçiyor. Zaten mutsuz bir evliliği olan Sally, evinin bahçesindeki barakada, insan suretinde bulduğu uzaylıya (biraz da uzaylının telepatik güçleri sayesinde) âşık oluyor ve bu birliktelikten bir çocuk dünyaya geliyor. Bedensel olarak zayıf olan Jacob adındaki bu çocuk uzaylıların telepatik güçlerine sahip. Yattığı kadını öldürecek, kayınpederine şantaj yaparak işini elinden alacak kadar hırslı olan Owen Crawford adındaki ordu subayı ise uzaylıları ve alınanları araştırıyor.
Deneyin sonucu, hikâyenin anlatıcısı Allie olağanüstü güçlerini gösterene kadar 58 yıl geçiyor ve üç nesil değişiyor ama temel öğeler değişmiyor. Keys’ler uzaylılara direniyor, Clarke’lar koşa koşa gidiyor, Crawford’lar yeri geldiğinde akrabalarını bile öldürerek projenin başından ayrılmıyor. Bu “geçip giden yıllar” meselesi dizinin en ilgi çekici yanlarından biri. Sadece araba modelleri veya kıyafetler değişmiyor. Toplumsal yapı da değişiyor. 40 ve 50’li yıllarda II. Dünya Savaşı’nın etkileri, 60’larda komünizm paranoyası, 70’lerde hippiler ve Vietnam Savaşı hikâye ve karakterler üzerinde etkili olan unsurlar. 80’lerde araç telefonları ortaya çıkıyor. Doksanlarla birlikte analogdan dijitale geçiliyor ve devletin uzaylıları takip etmesi kolaylaşıyor. Maalesef tam da bu yüzden 7. bölümle birlikte günümüze (daha doğrusu 2002’ye) geldiğinde dizinin nefesi biraz kesiliyor. Diziye devinim kazandıran bu unsur, hikâye gereği devreden çıkıyor.
Ama devreden çıkmadan bir başka özelliğini takdir etmenizi sağlıyor. Nesiller ve karakterler değişse de oyunculuk kalitesi tutarlılığını koruyor. Bugün dizinin en meşhur oyuncusu Dakota Fanning ama dizide Anton Yelchin, Joel Gretsch, Heather Donahue, Ryan Hurst gibi oyuncular da var. Continuum, Dark Matter, The Expanse gibi Kanada bilimkurgu dizilerini takip edenlerin tanıyacağı Terry Chen, Roger Cross, Brian Markinson gibi isimler de yan rollerde. Geri kalan oyuncular da sırıtmıyor. Performanslar şahane olmasa da bazı rollerde karakterlerini farklı yaşlarda canlandıran oyuncular (özellikle Ryan Hurst) yeterince inandırıcı ve tutarlı. Dizinin kastingini yapanlar zor bir görevin altından kalkmış.
Bütün bunlara karşın dört dörtlük bir dizi de değil Taken. 15 yıllık dizinin yaşını en çok belli ettiği konu senaryosu. Belki 2002 için yeterliydi ama Stranger Things, Game of Thrones gibi dizilerin olduğu bir çağda izlediğinizde harika bir fikrin vasat bir sunumu olduğunu görüyorsunuz. Karakterler ve anlatım artık çok farklı bir kulvarda. Bölüm sürelerinin 1,5 saate yaklaşması yüzünden bazen tempo sorunları yaşanıyor. Çoğu bölüm idare etse de bazen uzun bakışmalı sahneler görebilirsiniz. Hele dizinin finali yarım saat aynı noktada dönüp durunca “pes” dedim. Temposu en iyi ayarlanmış olan bölüm Acid Tests bana göre. Dizinin görüntü efektleri ise 2002 için bile geride. Farscape, Enterprise gibi dizilerin olduğu bir dönemde çekilmiş olsa da efektler Close Encounters of the Third Kind’dan (Üçüncü Türle Yakın İlişkiler) biraz hallice. Uygulayıcı yapımcı Steven Spielberg diye efektleri adamın diziden 22 yıl önce çektiği bir filme eşitlemeniz gerekmiyordu sayın yapımcılar.
Taken beklediğim gibi çıkmadı. Yaşını çok fazla belli eden bir diziyle karşılaştım. Ama hayal kırıklığına uğrattığını da söyleyemem. 10 yıllara yayılmış hikâyesi ve nesilden nesle geçen bayrak gibi az denenmiş fikirlerse, tıpkı oyunculuk gibi keyif veriyor. Bu fikirler veya genel itibariyle konu ilginizi çekiyorsa çekinmeden izleyin ama ertelemeyin, zira bundan 5 yıl sonra daha da yaşlanmış olacak.