Kısa Film’e destek sözümüzü tutmaya devam ediyoruz. Bu kez, Öteki Sinema yazarı ve Siyad Kısa Film Kurulu üyesi Banu Bozdemir, Ersin Karabulut’un çizdiği Yeraltı Öyküleri serisine ait Eski Koltuklar çizgi romanınını kısa filme çeken Tanju Berk ile konuştu…
Kısa filmde çizgi roman uyarlaması pek rastlanan bir şey değildir, hatta bizim sinemamız çizgi romana pek yakın değildir… Sizin aklınıza nereden geldi?
Ben yıllardır Penguen ve Uykusuz’u okuyorum aslında çizgi romandan çok karikatür severim fakat Ersin’in (Karabulut) çizgi öykülerine karşın derin bir ilgim vardı. Yeraltı öykülerini çok severim fakat son yıllarda sandık içi olarak çiziyordu ki o hikayeler daha kendisine ait biyografik hikayelerden olduğunu düşünüyorum. Uykusuz’un üçüncü yıl özel sayısında uzun bir aradan sonra yeraltı öyküsü yazdı yani Eski Koltuklar’ı okuyunca kanım dondu ve çok sinematografik buldum. Hikayeyi uzunca bir zaman düşündüm içimden atamadım. Ve okuldan sonra sekiz yıldır kendim hiçbir şey çekmemiştim. Böyle içime sinen bir hikaye olunca da yapmak istedim. Ve bence daha önce böyle bir şeyin yapılmamış ya da sinemamızın uygun olmaması beni çok ilgilendirmedi düşünmedim. Film yapmak topluca hareket edilen bir şey değildir benim için. İyi film yapmak esas amaçtır ki Eski Koltuklar’dan iyi bir kısa film çıkacağını düşünmüştüm.
Oyuncular o distopik dünyaya uygun olarak soğuk duruyorlar. Ama bu bir yanda kötü oyunculuk olarak yansıyor. Siz ne dersiniz bu konuda?
Ben oyuncularımın kötü oynadığını düşünmüyorum, hepsi elinden geleni yaptı aslında benim istediğim yüzlerinde duygu izi olmayan robotlaşmış kanıksamış insan modeliydi. Eğer orada anne ya da baba üzülse duygudan izler taşısalar çocuklarının böyle bir infazına göz yumamazlar. Çünkü Eski Koltuklar başkaldırış hikayesinden çok sisteme boyun eğen bir ailenin hikayesi ve sisteme ancak bütün duygularımızdan arınırsak boyun eğebiliriz. Yoksa insani yönümüz asla böyle bir şeyi kaldırmaz. Çocuk henüz olayın daha farkına varamadığı için daha aktif duygularını yitirmemiş o yüzden daha çok baş kaldırıyor. Ama öyle bir düzünde toplum içerisinde daha uzun yıllar yaşasa o da alışacaktı kanıksayacaktı ve ya da isyancı olacaktı. Fakat buradaki önemli nokta insanın doğduktan sonraki gördüğü öğrendiği hayat formu. Örneğin birkaç yıl öncesine kadar sigara yasağı yoktu ve içeride dışarıda her yerde sigara içiliyordu. Sonra kapalı alanlarda sigara yasağı geldi. İlk başlarda itirazlar falan oldu fakat yıllar içerisinde durum öyle bir noktaya geldi ki içeride sigara içene garip bakıyoruz. Bundan bir kaç yıl sonrada içeride sigara içildiğine inanmayan çocuklarımız olacak. İnsanın olduğu her yerde her şey mümkün.
Çocuk ve ebeveyn dünyasının farkını anlatan çok başarılı bir öykü. İsterseniz okuyucularımız için diğer kısa filmlerimizden de bahsedelim, sizi daha iyi tanısınlar. Bence öğrenciyken çektiklerinizi de anlatın burada) Kısa film yolculuğunuz nasıl başladı?
Ben aslında Eski Koltuklar dışında kısa film yapmadım. Okuldayken hocalarımızla kurduğumuz atölye grupları vardı. Bunlarda temel amaç bir hikaye bir film yapmak dışında asıl mesele sinema dilini öğrenmek ve alıştırma yapmaktı. Bir nevi zorunlu ödev. Kendi isteğimle kendimce kısa film yapmadım daha önce.
Çizerinin sizden istediği özel bir şeyler oldu mu?
Aslında Ersin benden bir şey istemedi ama ben Ersinden senaryo aşamasında vakit buldukça ilgilenmesini istedim çünkü hikayenin en içindeki kişi oydu ve onun duyguları izlenimleri benim için çok önemliydi. Senaryonun son haline kadar fikir alışverişinde bulunduk son çekilen versiyonda da ortaklaşa oldu dedik ve çektik ki senaryo aşaması gerçekten çok zordu kadının intiharına kadar giden versiyonlar var.
Kısa film sizin için nasıl bir yolculuk, devam edecek misiniz, yoksa bir yerde keseceğiniz bir yolculuk mu?
Aslında genel olarak sinemanın içinde bir yolculuğun içindeyim. Kısa film benim için ayrı bir şey değil. Yine içime sinen bir hikaye olursa bakarım uzun mu kısa mı diye ona göre hikayeyi kurgular senaryolaştırır çekerim. Yani artık kısa film benim için bitti bundan sonra uzun yapacağım diyemem. Terry Gilliam bile hala kısa metraj film yapıyor. Hatta İzmir Uluslararası Kısa Film Festivali’nde denk geldi filmlerimiz. Şimdi hikayesini benim yazdığı bir senaryo üzerinde çalışıyoruz ve uzun metraj. Bunu ben değil hikayenin kendisi belirliyor.
Kısa film politik olmak zorunda mı?
Hep aynı noktaya geri geliyoruz. Bence bir film bir şey olmak zorunda değil. Tek zorunda olduğu şey iyi olmaktır. İyi bir film yaptıktan sora politik, toplumsal ya da başka bir şey olması çokta önemli değil.
Kısa filmde teknik mi önemli yoksa içerik mi?
Kötü bir teknik alt yapıyla iyi bir içerik anlatamazsınız. Ya da iyi bir teknikle içi boş filmi daha iyi yapamazsınız. İkisi birbiriyle bir bütündür ve içeriğiniz sizin tekniğinizi belirler. Her ikisizde çok çok önemlidir. Fakat kafalar karışmasın sakın ama iyi bir kamera iyi bir ışık sistemi değildir iyi tekniğin karşılığı. Hikayenin gerektirdiği özendir iyi teknik. Örneğin Blair Witch in tekniği ışığı kamerası kötü diyebilir miyiz ? Bence hayır çünkü o filmin dokusu ona uygundu ve o yüzden öyle çekildi. İnsanların bu konuda yanılgıya düştüklerini düşünüyorum. Bence bırakın hikaye, içerik söylesin size hangi kamerayı hangi ışığı kullanacağınızı.
Kısa filme gereken nem ve değer veriliyor mu sence?
Değer verilmiyor tabii 120 dakikalık diziler varken nasıl nerede niçin yayınlasınlar üç beş dakikalık kısa filmleri. Halbuki dünyada bizim ülkemizde de yayın yapan Shorts TV diye bir kanal var. Başımdan geçen şöyle bir şey var dizi yönetmeni birisi neler yapıyorsun diye sormuştu eski koltukları yeni çekmiştim bende. Ondan bahsettim kısa film çektim diye o da hafif gülerek alaycı bir üslupla “aaa evet okuldayken bende çekmiştim ama geçtik o dönemlerimizi” dedi, ki aslında öyle düşünüyor birçok insan. Ama yanılıyorlar bir geçiş falan değil kısa film. Bir yazar düşünün hikaye yazıyor amacı hikaye yazmayı denedikten sonra roman yazmak olabilir mi ?
Söyleşi güzel, kısa film de başarılı, daha önce izlemiş özellikle son planda filmin amacına ulaştığını düşünmüştüm…
Ama şu sigara kullananların özgürlük takıntısını bir türlü anlamadım. Dünya güçlerine, silah üreticilerine, zehir satıcılarına her paket için en az 10 lira verirken gerçekten özgür mü oluyorsunuz?
Ya da olaya iyi niyet açısından bakayım, insanın değişimine dair başka bir örnek gelemedi mi aklınıza?
Sigara örneği dışında, söyleşinin tamamına katıldığımı belirtmek isterim… Özellikle “Bence bir film bir şey olmak zorunda değil. Tek zorunda olduğu şey iyi olmaktır.” görüşüne…
Cüneyt doğru söylüyorsun aslında. Ben sigara kullanmam ama orda anlatmak istediğim yakın tarihte insanların kanıksamasıyla ilgili ve bazen bir şeyleri anlatırken insanların seviyelerini kontrol edemiyorsunuz. Yanlış anlaşabileceği aklıma geldi fakat inan herkesin çözebileceği bir yakın tarih değişimi gelmedi. Var olan diğerleride sınırlı sayıda insanın kavrayabileceği şeyler. Bazı röplerimde erkek çocuğun sünnetini ve askerliğini örnek vermiştim ama orda da insanlar askere gidilmesin falan dediğimi düşündüler. İnternetten bakarsan o röpü de okuyabilirsin. Teşekkürler yorumun ve vakit ayırıp filmi izlediğin için.
Merhabalar.
“Eski” kısafilmci olunamayacağı için, doğrudan “bir kısafilmci olarak” diye başlamalıyım…
Yukarıda anlatılan bizim de hikayemiz… katılıyorum.
Kısafilm, tecimen ol(a)mayacağı için daha bir coşkulu, daha bir aşk dolu, daha bir derdini anlatan türdür. Hem zaten onun için gençler, atlama tahtası olarak görürler ya…
Oysa kısafilm sadece uzunluğuyla ele alınan bir tür değildir. Bir dildir. Yetenekleri konuşturan, fırsatları değerlendiren, anlatılmak isteneni izleten bir tür… Tam da o nedenle ayrı yazılması eksikliğini de taşır yanı sıra. Kısafilm, bitişik yazılmalıdır.