blank

Punk’ı tanımlamaya çalışmayı, İslamı tanımlamaya çalışmaktan vazgeçtiğim sıralarda bıraktım. Düşündüğünüz kadar birbirlerinden farklı değiller. İkisi de şahane doğruluk ve canlılık patlamalarıyla ortaya çıkmış ama buraya ulaşana kadar bir şeyleri – belki de dünyanın daha önce böylesine pozitif bir güç ve öfke görmediğini ve bir daha da asla görmeyeceğini bilmekten kaynaklanan enerjiyi – yitirmiş gibiler. Her ikisi de hainlerden ve iki yüzlülerden, fakat ayrıca sadakatleri yaratıcılıklarını sakatlayan gerçek inananlardan çekmişlerdir. Her ikisi de dışarıdan bakanlar tarafından birleşik, bütünleşik topluluklar gibi görünürler, fakat hiçbir şey gerçeklikten bu kadar uzak olmamıştır.

Devam edebilirim, ama en önemli benzerlik, yukarıda da belirttiğim gibi, punk gibi, İslam da bir bayraktır, nesneleri değil, fikirleri temsil eden açık bir sembol. Punk’ı da, İslam’ı da elinizle tutamazsınız. Öyleyse sizin istediğiniz anlamlar dışında ne anlama gelebilirler ki?” Michael Muhammad Knight

blankBundan iki sene evvel, İstanbul’da kadim dostum Kerem Kamil Koç’un evinde hayattan, müzikten, edebiyattan bahsederken, Kerem bana “Taqwacores”u duyup duymadığımı sordu. Aklım başka bir yerlerdeydi. Yarım kulak anlattıklarını dinledim. Yazarının fotokopiyle çoğaltarak sattığı bir kitap, müslüman punk ve hardcore grupları, git gide bir karşı kültüre dönüşen bir akım gibi şeyler aklımda kalmış. Daha sonra, sanırım, bunları unuttum gitti.

Birkaç ay sonra Sidney’de bir kitapçıda Michael Muhammad Knight’ın iki kitabına rastladım. The Taqwacores ve Osama Van Halen. Hemen aklıma Kerem’in söyledikleri geldi, ve iki kitabı da hemen satın aldım. The Taqwacores, 11 Eylül sonrası Amerikalı Müslüman gençliğin Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı olarak tanımlanıyor ve Buffalo, New York’ta aynı evde yaşayan bir grup müslüman punk gencin yaşantılarını anlatıyor. Ev sakinleri, alkol, sigara ve uyuşturucudan uzak duran, straight-edge ve sert mizaçlı Umar; tam bir punk gibi yaşayan, skinhead, Kerbela dövmeli Şii Amazing Ayyub; daima burka giyen riot grrrl Rabeya; seks, uyuşturucu, rock ‘n roll şiarını dibine kadar yaşayan İranlı sufi Jehangir ve onlara göre nispeten daha silik bir karakter olan anlatıcı Yusef’ten ibarettir. Ama onlar dışında eve gidip gelen bir o kadar da müslüman ve gayri-müslim renkli tip mevcuttur. Cuma günleri hep beraber, kimi zaman kadın imamlar tarafından yönetilen namazlar kılınır, akabinde çılgın punk partileri verilir; çatı tepelerinden elektro gitarla ezan melodisi çalınır. Olaylar, Jehangir’in “Khalifornia”dan gelen Taqwacore müzik grupları için düzenlediği bir konserle doruk noktasına ulaşır ve trajik/epik/komik bir şekilde sona erer.

Michael Muhammad Knight, İrlandalı Katolik bir kökenden gelmekte, fakat 16 yaşında, okuduğu Malcolm X otobiyografisi onun İslama yönelmesine yol açmış. 17 yaşında Pakistan’a, İslamabad’a giden Knight, burada Faisal Camiinde islami çalışmalarına devam etmiş. Fakat bir süre sonra anaakım İslamın kimi nitelikleri (kadınlara olan tavrı gibi) onu hayal kırıklığına uğratmış, ve Taqwacores romanını yazarak, kendi hayal ettiği gibi – sınırları, imamları, hiyerarşisi olmayan, herkesin kendi tanımladığı, yorumladığı bir İslami cemaat yaratmış. Her ne kadar bu kitap onun İslama veda etmek için yazdığı bir roman olsa da, kısa bir süre içinde onun hayal ettiği bu cemaat gerçek olmuş.

Allah bilinci/korkusu anlamına gelen Taqwa (yahut bizdeki imla şekliyle Takva) ile, Amerika çıkışlı müzik türü Hard Core’un birleşmesinden oluşan bir sözcük olan Taqwacore, aslında Knight’ın bu kitapta “uydurduğu” bir sözcük, fakat kitabın yayınlanmasının ardından yazar Amerika’nın çeşitli yerlerinden e-mail’ler almaya başlamış. Bu mail’lerden biri, kendisinin de bir taqwacore olduğunu, ve taqwacore gruplarıyla temasa geçmek istediğini söyleyen bir gençten gelmiş. Knight, cevap olarak, taqwacore diye bir şey olmadığını, kitapta anlatılanların kurmaca olduğunu söyleyince, genç adam “taqwacore gerçek, ben onu gerçek yapacağım” diye cevap vermiş. Gerçekten de kısa bir süre içinde taqwacore bir romanda bahsi geçen uydurma bir kavram olmaktan gerçek bir alt kültür olma sürecine girmiş. Amerika’nın değişik yerlerinden müslüman kökenleri olan gençle bir araya gelip müzik grupları kurmaya, Knight’ın romanında yarattığı kimi şarkıları ve kendi orijinal şarkılarını hayata geçirmeye başlamışlar.

blank

Burada edebiyatın ve sözcüklerin neredeyse büyülü olan güçlerini görmemek mümkün değil. Bir yazarın hayalgücünde şekillenen bir sözcük – taqwacore – kabına sığmayıp gerçek dünyaya sızmaya karar veriyor adeta. Bir adlandırma/tanımlama pratiği daha önce var olmayan (ya da var olan, fakat hatları çok belirlenmemiş) bir fenomeni somutlaştırıyor. Taqwacore çok çekici, kulağı ve ruhu yakalama yetisi yüksek bir tanımlama – bu da önceden dağınık olan, birbirinden habersiz olan bir grup insanı bir araya getirmeye yarıyor. Tabii burada artık aşkın bir sözcük/işaret haline gelmiş olan “Punk”ın etkisi yadırganamaz. Çünkü punk, 70’lerden beri iliştiği her kavramı, müzikte, sinemada, edebiyatta, hangi medyada olursa olsun, “cool” etmeyi başarmış bir büyülü kelime: cyberpunk, splatterpunk, steampunk, gypsy punk, afropunk, punk cabaret… örnekler çoğaltılabilir. Tabii burada Knight’ı belki de doğrudan punk sözcüğünü kullanmadığı için (taqwapunk!) de takdir etmek gerekiyor, zira her ne kadar punk büyülü bir sözcük de olsa, bu birleşik ad yaratma pratiği de biraz eskimiş durumda. Knight, punk’la akraba olan Core’u kullanarak bir nevi yenilik getiriyor.

Geçtiğimiz iki sene taqwacore’un git gide artan bir popülarite yaşamasına tanıklık etti. Önce, 2009 yılında, Kanadalı yönetmen Omar Majeed’in belgeseli Taqwacore: The Birth of Punk Islam geldi. blankAkabinde, Eyad Zahra, Knight’ın romanını Taqwacores adıyla filme uyarladı. Tabii bu filmler, Knight ve taqwacore akımı, sürekli değişik akımlar arayışında olan hip, genç, sosyal medyanın gözünden kaçmadı. MTV gibi kanallar ve web siteleri taqwacore özel programları yapmaya, bu fenomen hakkında yazılar yazmaya başladılar.

Omar Majeed’in belgeselinden bahsetmek gerekirse, film bir taqwacore konserinden görüntülerle açılıyor. İronik bir şekilde “Müzik haramdır” ve “Anarchy in the UK” esintili “ABD’de Şeriat” gibi sözleri olan şarkılardan kesitler dinliyoruz. Daha sonra Knight, yukarıda verdiğimiz alıntıyı okuyor. Film, temel olarak iki farklı zamanda vuku bulmuş olayları belgeliyor. Bunların ilki, Michael Muhammad Knight’ın, taqwacore grupları Kominas, Al Thawra, Vote Hezbollah, Diacritical ve tamamen kadınlardan oluşan Secret Trial Five gruplarından elemanlarla, yeşile boyanmış ve üzerinde TAQWA yazan bir okul otobüsüyle turneye çıkmasını anlatıyor. Yol boyunca, çeşitli şehirlerde konserler veren grup daha sonra Islamic Society of North America (ISNA) toplantısına katılıyor ve bir konser veriyorlar. Fakat toplantı görevlileri ve polisler onları zorla sahneden indiriyorlar. Filmin ikinci yarısı ise, Kominas üyeleriyle Pakistan’da buluşan Michael Muhammed Knight’ın, Pakistan’ın müzik piyasasında bir devrim yapma çabaları ve bu esnada 17 yaşında gelmiş olduğu Pakistan’da, gençlik yıllarındaki ortodoks İslam anlayışıyla hesaplaşması belgeleniyor.

Belgesel, taqwacore’un genel felsefesini de özetler nitelikte. Turne esnasında, otobüsün basamaklarına serdikleri Amerikan bayrağını çiğneyen, Hizbullah tişörtleri giyen grup elemanları, benzer davranışları İslam dünyasına karşı da gösteriyorlar. blankMichael Muhammed Knight, her iki tarafa da ait olmadıklarını – iki tarafa da orta parmağı gösterdiklerini belirtiyor. Bu da aslında taqwacore’u, her ne kadar serbestçe tanımlanırsa tanımlansın, 11 Eylül sonrası Amerikasının yegane başarılı karşı kültürü olmaya aday kılıyor. 70’lerde İngiliz punklarının swastikayı rahatsız edici, hakim ideolojiyi ters yüz edici bir sembol gibi kullanmaları gibi, taqwacore akımı da Amerikan toplumunun “öcü” addettiği simgeleri sahiplenip şok etmeyi amaçlıyor. Ayrıca İslam dinince kutsal kabul edilen değerlere saldırıp onlara cephe almayı da ihmal etmiyorlar. Yine yakın zamanlı bir film olan Beijing Punk’ta da gördüğümüz gibi, punk baskının hakim olduğu kültürlerde gelişip serpiliyor.

Öte yandan, belgeseli izlerken gözüme çarpan bir nokta, Michael Muhammad Knight’ın tüm bunlara, İslama ve taqwacore’a karşı tavrı oldu. Knight, bir “dışarlıklı” olma psikolojisi sergiler görünüyor. Kominas elemanları, içki içip uyuşturucu kullanırken ve öğlen saatlerine kadar uyurken, Knight ömrü boyunca ağzına içki koymadığını söyleyip, “gerçek Pakistan’ı” deneyimlemek istediğini anlatıyor. Bir Şii ayinine gidip, kendi göğsünü herkesten daha çok tokatlıyor. Orijinal olarak ait olmadığı bir kültüre ait olmak için elinden gelen çabayı gösteriyor. Elbette, kendisi de bu durumun farkında olmalı ki, son kitaplarından Osama Van Halen da kendi durumuna ironik ve alaycı bir yaklaşım getiriyor.

Netice itibariyle, Taqwacore ilginç ve yolunu daha yeni yeni çizmeye başlamış, potansiyellere açık bir akım. Tabii, her şeyin korkunç bir hızla tüketildiği bir çağda olmamızdan kelli bu potansiyelleri yerine getirmeden tükenip gitme ihtimali de var. Taqwacore: The Birth of Punk Islam bu akımın perde arkasına bir giriş niteliği taşıması açısından önemli bir yapım.

blank

Can Yalçınkaya

Müzmin öğrenci, Punk Akademik. Avustralya'da yaşıyor ve Türk sineması ve popüler müziğinde melankoli üzerine çalışıyor. Çizgi romanlar, filmler, kitaplar, fanzinler ve saireyle haşır neşir olmayı, yazmayı ve çizmeyi seviyor.

11 Comments Leave a Reply

  1. Can,yine damardan girdin :)
    sınırsız anlatım yollarına açık uçlu bir konu.
    yakın zamanda videolarını izledim Litfiba ‘İstanbul’ ve 80’ler C.C.P
    ne diyeyeyim abi gerçekten yazmak için yaratılmışsın.
    teşekkür eder,gözlerinden öperim.

  2. Seyir listemin tepe noktasında… Akşam beklenecek, işler bitecek, taqwacore izlenecek! Tiz zamanda vezir!

  3. Eline sağlık güzel noktadan girmişsin. Knight abi Suficore’a doğru yol alıyor neyle punk derim :)
    Benim merak ettiğim başka bir durum var bu arkadaş New York’u almış, temel olarak İslam Punk New Yorkta mı doğuyor diyor? Cccp’nin 84 tarihli Islam punk’ı aklıma geldi. İlginçtir CCCPnin (daha sonra csi) vokalisti Giovanni Feretti islamı değil bir Monk olmayı seçti. Francescana olarak Italyada Reggio Emilia dağlarında yaşıyor. İtalyan olmasına rağmen grup Berlin çıkışlı. Almanya’da bu islam punk olayı, dark wave ile birlikte daha önce şekillenmiş olabilir. Tabi terimler falan birbirinden alakasız oluşuyordur…

  4. Teşekkürler arkadaşlar : ).

    Aslinda punk islam, islami punk, musluman ulkelerde punk yapan gruplar gibi ‘taqwacore’ hadisesinin onculu olabilecek pek cok ornek var tabii. Bizde de kimi gruplar yapıyor – misal Dorian “gel gor beni ask neyledi” cover’i yapmisti, neyli falan, suficore demisken. Benim burada da deginmeye calistigim seylerden biri buydu – punk islam’in oncesi olmasina ragmen, adam şık bir isimlendirme pratiğiyle bunu bir akima donusturdu resmen.

    Aslinda Islam Punk New York’ta dogdu falan gibi bir seyler demiyor, en azindan benim anladigim kadariyla. MTV sitesi icin yazdigi bir makalede, taqwacore farkli zevkleri olan bir arkadas grubundan ibaret diyor. Pek iddialı söylemleri yok bu konuda “punk islam’i ben yarattim” gibi.

  5. Ellere saglik Can guzel bir yazi olmus. Bu belgeseli tez zamanda izlemek lazim. Bu taqwacore tayfasini giderek daha fazla duyacagiz gibi, abiler giderek daha da populerlesiyorlar. Gecenlerde Mutlu’da prensesde bu konuyla ilgili yazmisti. Punk islam uzerine biraz daha okumak isteyenler icin gelsin, meltdown festival programı dahilinde “islami punk gecesi”ne konuk olan the kominas, fun da mental gibi gruplardan “the taqwacores” hareketinin izini suren, gerçekten punk ve islam bir araya gelebilir mi? tüm bu gösteri oryantalizminin kendine dönük halinin bir başka tezahürü mü? gibi sorularin pesinden giden guzel ve doyurucu bir baska yazi icin bkz:

    http://www.prensesemektuplar.com/2011/02/bir-tutam-radikal-demokrasi-punk-islam.html

  6. Sagol Nazim, Mutlu’yla birkac ay once bunun muhabbetini yapmistik, ama yazi yazdigindan haberim yoktu – link icin tesekkurler. Bu arada Prensese Mektuplar da sahane bir site, ellerinize saglik.

  7. Konu içten ama bir o kadarda manupule edilmeye açık bir konu ama Taqwacore oryantalizm karşıtı bir eksende gelişmez ise zaten punk olamaz diye düşünüyorum. O yüzden bu yaklaşımların olmazsa olması oryantalizne hayır olmalı.

    İzlemediğim için ve yakın zamanda izleyemeceğim için merak ettim. acaba amerika merkezlimi diye. Bu şekilde herşeyi sadece amerikada çıkıyor olarak nitelendiren çok yapım olduğu için sorayım dedim :)

    90larda Kadıköy çevresinde fanzin döneminde etrafta dolaşan ve ilahiler ve punk birleştiren gruplar vardı o kasetleri bulmak zor.
    Bu arada dalin kolonya reklamının ilahi gibi söylendiği şarkı aklımda oda aslında tam punk kafası ile yapılmış birşey. Türkiyeden islami punk varsa çok sert eleştiriler ile çıkar bence

  8. Evvelsi gece izleme şansı buldum belgeseli…Fakat bu belgesel ile birlikte The Taqwacores adlı diğer belgeseli de buldum (onu henüz izleme şansım olmadı ve fake olup olmadığı konusunda emin değilim)
    Belgesel hoş fakat yine de bana büyük bir MTV reality şovlarının etkisi varmış gibi geldi. bunu kötü manada söylemiyorum hatta tersine, zaman zaman baş gösteren bu reality show havasının, popüler kültürü takip eden izleyicileri de yakalayabileceği kanaatindeyim.

    Yani kategorize etmek pek de tarzım değildir. Belki de çok alakası bulacaksınız ama No One Knows about persian cats ve Jackass’in evlendirilmiş hali gibi…

    Tabi Michael Muhammad Knight’ın konumu bu benzeşmelerin ve “benzetmelerin” dışına taşıyor ve bana kalırsa bu belgeseli biraz< daha nevi şahsına münhasır bir hale getiriyor…

  9. Fatih, ikinci bulduğun, The Taqwacores romanın uyarlaması olan film olabilir. Fake olma ihtimali yüksek, tabii – zira filmin DVD’si 5 Nisan’da cikiyor. Ben ne kadar aradiysam da bulamadim bu filmi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Pervert’s Guide to Cinema (2006)

''Sinema, en sapkın sanat biçimidir!'' Modern kültürel felsefenin Elvis'i olarak
blank

The War Game (1965)

The War Game başarısıyla kendisinden yirmi sene sonra The Day