Bu sabah yatakta uyanmaya çalışırken telefonuma gelen mesajla bir anda kendime geldim. Mesajda “Tarık Akan ölmüş” yazıyordu. Garip bir şekilde kendimden geçmişim. Bir insan hiç tanımadığı, hayatında hiç oturup kahve içmediği birinin ölüm haberine bu kadar irkilir miydi? Bu ölümün soğukluğu muydu yoksa karşı tarafa duyulan hayranlığın belirtisi mi? Sonra biraz düşündüm ve bahsettiğimiz kişinin çektiği onlarca filmle, yazdığı kitapla kalbinize dokunmayı başaran biri olduğunu hatırladım. Durum böyle olunca irkilmekten daha fazlasını bile yaşayabiliyor insan.

İlk defa Ses Dergisi’nin açtığı yarışmada birinci olarak hayatımıza giren Tarık Akan, o günden sonra neredeyse hep ailemizin bir parçası olmuştur. Başlarda vurdumduymaz çapkın rolleri ile gönülleri fetheden oyuncu, sonrasında kendi duruşuna daha uygun gördüğü toplumsal içerikli filmlerde yer almıştır. Ne tarz filmlerde oynarsa oynasın, onun en iyi yaptığı iş her zaman doğru projelerde yer alması ve izleyenleri her defasında ekrana kilitlemesi olmuştur.

Şimdi dönüp baktığımız zaman aslında o bir insanın bırakabileceği en güzel mirası bırakıp gidiyor. Onu ölümsüz yapan, yüzyıllar sonra dahi hatırlanmasını sağlayacak onlarca film, onlarca karakter ve hapse giriş süreciyle birlikte anılarını kaleme aldığı “Anne Kafamda Bit Var” kitabı.

Kendisinin işlemediği bir suçtan ötürü siyasi suçlu olarak yaftalanma sürecini anlattığı kitabı, yalnızca 12 Eylül mağdurlarını, mağduriyetlerini anlatmakla kalmıyor. Aynı zamanda Tarık Akan’ı daha yakından tanımamıza da olanak sağlıyor. Belki de onun arkasından yapılacak en doğru şey, yazdığı bu kitabı açıp tekrar tekrar okumak olacaktır.

tarik-akan-02

Tarık Akan deyince ilk akla gelen şeylerin başında şüphesiz siyasi duruşu gelmektedir. Her ne kadar kariyerinin başlarında romantik komedilerde sıkça boy göstermiş olsa da o hep daha ciddi, daha toplumsal içerikli projelerde yer almak istemiştir. Nitekim kariyerinin akışını da 70’li yılların sonuyla birlikte tamamen bu yöne çevirmiştir. Artık o siyasi filmlerin de aranan oyuncusuydu. Boyuyla posuyla, yakışıklılığıyla adından söz ettiren Tarık Akan artık bıyıklarıyla, oynadığı rollerin ağırlığıyla, aktivist kişiliğiyle adından söz ettiriyordu. Nitekim bu durum onun hapse girmesine kadar uzanan bir sürece de evrilmişti.

Malumunuz, ülkemizde kendisi gibi düşünmeyenleri her daim linç etme girişiminde bulunan bir güruh mevcut. Birçok insan oyuncuları, müzisyenleri icra ettikleri sanatla değil daha çok siyasi görüşlerine göre yargılamayı tercih ederler. Yani Tarık Akan’ın oynadığı filmleri onlarca kez hayranlıkla izlemesine rağmen, siyasi duruşundan ötürü ona nefret söylemleri güdenlerle karşılaşmamız mümkün.

3 sene önce, üniversitede yapacağımız bir etkinlik için Tarık Akan’ı okulda ağırlamayı istemiştim. Maden filminin gösterimi yapılacak, sonrasında ise kendisiyle bir söyleşi düzenlenecektik. Tabii o dönem öğrenci olduğumuz ve okula bağlı işler yaptığımız için öncesinde okul yönetimiyle konuşup gerekli maddi desteğin alınması gerekiyordu. Heyecanlı bir şekilde okula çıkıp, yapacağımız etkinliği anlattıktan sonra, karşı taraftan şok bir cevap almıştım. “Ben okulumda komünist falan istemem!” Öylece dona kalmıştım. Kelimeler bir anda boğazıma düğümlenmişti. O anın şokuyla “Nasıl?” diye sordum. “Gidin, doğru düzgün birini getirin. Ülkede başka biri mi kalmadı” yanıtını almıştım. Bir kez daha şok olmuştum.

tarik-akan-01

Tarık Akan’ı getirmemize izin vermeyen okul, Maden filminin gösterimine izin veriyordu. Neresinden bakarsan bak tutarsızlık, saçmalık. Oyuncuların, daha da ötesinde söylemlerinin sakıncalı görüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Yoksa Tarık Akan gibi omurgalı birinin gerçekleri dile getirmesinden mi korkuyorlardı?

Neticede Tarık Akan’ı okula getirememiştik. Ancak üniversitenin sinema topluluğunun başında olduğumuz süre içerisinde onun birçok filmini göstermiştik. 1999’a kadar ülkede yasaklı olan Yol, sinema tarihimizin en iyi melodramlarından Canım Kardeşim, Taksim’in karanlık tarafına ışık tutan Beyoğlu’nun Arka Yakası…

Belki o zaman Tarık Akan ile oturup karşılıklı kahve içemedim. Ancak o filmleriyle kendisini bana, bizlere öylesine iyi tanıttı ki hayatımızın bir parçası olmayı başardı. Jön deyince ilk aklımıza gelen usta oyuncu, her dönemin değil ideallerinin adamı olmayı sürdürdü. Şimdi ona saygı duymayanlara inat, bir kez daha belirtmek gerekiyor. Tarık Akan bu ülkenin gördüğü en iyi oyunculardan biri değildi sadece, aynı zamanda en büyük karakterlerden de biriydi!

Bazı insanlar vardır, siz ne yaparsanız yapın onlar yaşamaya devam eder. Tarık Akan gibi. O yeri geldi yakışıklı dayımız oldu, yeri geldi duruşuyla kahraman ilan ettiğimiz babamız. Doğruları söylemekten asla geri durmayan, oynadığı her rolle takdir kazanan sinemamızın en büyük ustalarından biriydi o. Evlerimizin her daim bir parçası olan filmleri, artık daha anlamlı bir gözle izlenecek. Her şey için teşekkürler Tarık Akan. Güle güle.

Polat Öziş

tarik-akan-adile-nasit

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Jack Palance: Katil Köpekbalığı Gibi Gülen Adam

Jack Palance’ın en sevdiğim özelliği, her türden olumsuz koşullara rağmen
blank

Bir Devin Ardından: Donald Sutherland (1934-2024)

Sıkıntılı başlayan ama 1967’den itibaren gümbür gümbür ilerleyen ve son