ilk kısım, tam tükenmişken Wes Craven harikası Scream (Çığlık) ile yeni bir soluk kazanan slasher türüne saygı duruşu niteliğinde ve bir 90’lar nostaljisi yaşatmayı amaçlıyordu. Serinin ikinci bölümü olan 1978’de ise olaylar, o dönem korku filmlerindeki en popüler set olan bir yaz kampında geçiyor.
İlk bölümün devamı sayılabilecek açılıştan sonra lanetin geçmişine bir sıçrama yapıp 1978’e ışınlanıyoruz. The Burning’i anımsatan bir ormanda takip sekansı ve göl kenarındaki yaz kampı, kanoya binen gençler, kısa şortlar, ağaç evler, okul otobüsleri vs. yani 80’lerde video kulüplerinden kiraladığımız filmlerde tükettiğimiz her şey. Korku Sokağı 1978, Halloween takipçisi bir film olan Friday the 13th (13. Cuma- 1981) madenini kazıyor. Bu seri dönem nostaljisi yaşatmak isteyen tür filmcilerinin en çok uğradığı iş.
İlk filmdeki mavi floresanların yerini bu kez sıcak gün ışığı alıyor. Müzikal altyapıda dönem müziklerini kullanma obezliği ise aynen devam. Bu arada dikkatimi çekti, ilk bölüm 1994 referans kaynağı Scream filminin gösterildiği tarihten (1996) 2 yıl öncesinde geçiyordu. Bu bölüm de Friday the 13th filminin gösterildiği tarihten (1980) 2 yıl öncesini hikâye ediyor. Sanki türün takipçisi değil de öncülü olarak hatırlanmak esprisi yapılmış gibi… Referansları işaretlemek açısından not düşmüş olalım.
Bu bölümün ilk filmden çok daha iyi olduğunun altını çizeceğim. Buradaki gençler bir önceki kabustakiler kadar sinir bozucu değil, teenslasher geleneğine uygun olarak daha kurban tipler. Filmin genel temposu da iyi ayarlanmış, ilk filmin hikayesine kolayca kancalanan bölüm hikayesi çok daha iyi çalışıyor. Final kızı seçimi de başarılı ve hepsinden önemlisi ikna edici bir sanat yönetimi sayesinde bu kez olayların 70’lerin sonunda geçtiğini düşünebiliyoruz.
Film katillerinin 90’lardaki favori cinayet aleti olan bıçağın yerini bu kez balta alıyor. Jason Woorhees’in alameti farikası olan “balta, yaz kampında ağaç olur, ağaç olan yerde de balta olur” fikriyle manyak katillerin eline tutuşturulan baltalar bana göre de slasher alemindeki en sinir bozucu şey.
Friday the 13th ile başlayan, The Burning, The Sleepaway Camp ve başka bir sürü filmle devam eden yaz kampı korkularının ilhamı, Mario Bava şahanesi Bay of Blood’dan (Kanlı Körfez- 1971) gelir. Bu filmler seyircinin daha önce görmediği kadar şiddetli bir sürü gore sahne içerir. Hani, filmlerin bütçesi oyunculardan çok kullanılan sahte kana gidiyordu desem yeridir ama Korku Sokağı 1978 bu konuda elini korkak alıştırmış. Tür meraklısı seyircinin hoşuna gidebilecek çoğu şiddet sekansı sahnenin kararmasıyla gelen ses efektleri ile geçiştirilmiş. Bu da 2. bölümü, sinemalarda izlediğimiz kült klasiklere özenen bir televizyon işine dönüştürüyor. İlk bölümün övülebilecek çok az şeyinden biri bu konuda daha cesur davranması olabilir.
Korku Sokağı 1978, Cadı Sarah Fier’in efsanesini genişletiyor ve üçlemedeki iki filme başarılı köprüler atıyor. İlk bölümün ilk sekansında AVM’nin ortasında gördüğümüz ağacın olayını öğreniyoruz ve lanetin sona erdirilmesi için yapılması gerekeni de.
1978, tek başına izlenmek için de yeterince sebebi olan, oyalayıcı ve nostalji duygusu güçlü bir kâbus hikayesi… İlham aldığı dönem filmlerindeki popüler manyakları bir arada katliam yaparken gösterdiği, çok fazla kan içeren güçlü bir final sekansı içeriyor. Sırf bu final hatırına bile izlenir.
Murat Tolga Şen – murattolga@gmail.com