Macaristan’dan Tuhaf Bir İnsan Anatomisi Filmi: Taxidermia…
Taxidermia, Macaristan’da yaşamış bir ailenin üç kuşağının hikayesini anlatan bir film. İlk kuşağın temsilcisi Morosgoványi, ikinci dünya savaşı esnasında yaşamış zavallı bir emir eri. Emrinde olduğu ve ona oldukça sert davranan subay ve ailesi karlarla kaplı kırsalda büyük bir evde yaşarken Morosgoványi gündüzleri kan ter içinde her işe koşturmakta, geceleri ise evin yakınındaki ısıtılmayan buz gibi bir ahırda uyumakta. Ancak gündelik yaşamı bu denli sefil olan bu zavallı adamın hayal dünyası oldukça geniş. Belki de gerçek hayatı bu denli zavallı olduğu için hayal dünyası bu kadar hareketli de denebilir. Geceleri ahırda yalnız kalınca eline aldığı mumla vücudunun çeşitli bölgelerini (dudaklarını, ayağının altı ve ayak parmaklarını, penisini) yakarak kendisini tahrik ediyor ve mazoşistik bir eğlence çıkarıyor. Küçücük kızlar da dahil olmak üzere her fırsat bulduğunda kadınları düşünerek ya da gözetleyerek tuhaf tekniklerle (duvardaki bir deliği kullanmak gibi) mastürbasyon yapıyor. Ancak Morosgoványi’nin bu tuhaf hayatı, subayın yaşlı, çirkin, şişman ve şehvetli karısını hamile bırakması, ardından da öldürülüp dilimlenmiş ve kilere kaldırılmış bir domuza tecavüz etmesi yüzünden sona eriyor. Bunlara sinirlenen subay Balatony emir erini kafasından vurarak infaz ediyor.
Doğan domuz kuyruklu çocuğu subay Balatony kendi oğlu gibi karşılıyor ve ona Kalman adını veriyor. Macaristan’ın Sovyet etkisi altında olduğu yıllarda büyüyen Kalman’ın oldukça ilginç bir mesleği var: Taxidermia’nın kurgusal dünyasında “hızlı yemek yemek” olimpik bir spor. Şişman atletler kısıtlı süre içerisinde en çok yeme yarışmasına giriyorlar. Atletler “çapraz yeme(!)” gibi değişik taktikler kullanarak diğer atletlere üstünlük sağlamaya çalışıyorlar. Hızlı yemek kadar onca yemeği sakatlık yaşamadan rahatça kusabilmek de çok önemli. Kalman’ın kendi adını verdiği özel bir kusma tekniği bile var. Üst düzey bir “sporcu” olan Kalman, aynı dalın kadınlar şampiyonu ile evleniyor.
Bu çiftin oğlu olan Lajoska ise günümüzde yaşıyor ve babasını hayal kırıklığına uğratacak derecede sıska ve sağlıksız bir görünüme sahip. Artık koltuğundan kalkamayacak derecede şişmanlamış ve karısı tarafından terkedilmiş olan Kalman oğluna deyim yerindeyse cehennem azabı çektiriyor. Lajoska kasvetli dükkanında her çeşit hayvanın içini doldurarak hayatını kazanıyor. Babası, kalıp kalıp margarinle beslediği dev ve şişman kediler tarafından bağırsakları deşilerek öldürülüp, aşık olduğu ama ona yüz vermeyen hatta ondan açıkça tiksinen süpermarket kasiyeri kız da ortadan kaybolunca, yani artık hayatında değer verebileceği hiçbir şey kalmayınca, Lajoska akla gelmedik bir yöntemle ölümsüzlüğe ulaşabileceğini düşünüyor. Özel olarak icat ettiği bir makine vasıtasıyla lokal anestezi altında ama henüz yaşarken kendi iç organlarını çıkartarak kendi kendisini mumyalamaya başlıyor. İşlem bittikten sonra devreye giren bilgisayar Lajoska’nın başını ve sağ kolunu keserek onu bir antik Yunan ya da Roma heykeli haline getiriyor. Hatta çelimsiz Lajoska’nın intihar etmeden önce neden gym’e gittiğini o sırada anlıyoruz; heykel haline geldiği zaman biraz kaslı gözükmek istiyor çünkü. Lajoska’nın mumyası dünyanın önde gelen güncel sanat galerilerinde sergilenmeye başlıyor. Bir anlamda Lajoska ölümsüzlüğün formülünü bulmuş ve nihayet öldükten sonra diğer insanlar tarafından değer görmüş oluyor.
Taxidermia’yı, ne Sovyetler öncesi ne Sovyetler esnasında ne de kapitalist düzende bir türlü aradıkları mutluluğa ulaşamayan insanların hikayesi olarak da görmek mümkün. Her dönemin insan üzerindeki kendine özgü yıkıcı etkileri ekstrem bir hayali dünya çerçevesinde oldukça başarılı bir biçimde verilmiş. İnsanın kendi vücuduyla kurduğu tuhaf ilişkiyi bu kadar çarpıcı biçimde betimleyen ve bunu yaparken hem Avrupa sanat sineması hem de “body horror” janralarına eşit mesafede durabilen bu ustalıkta fazla film olmadığı kanaatindeyim.
Öteki Sinema için yazan: Üner Altay
Yönetmen György Palfi’nin bir önceki filmi Hukkle’ı (2002) da şiddetle tavsiye ederim.
Murat Kızılca,
Acaba tavsiye ettiğiniz film şu yarım saat bakışmalı Avrupa sanat filmlerinden mi?
IMDB’de epey yüksek puan almış fakat eğer öyleyse filmi boşuna edinmeyeyim.
Hayır hayır, kesinlikle değil. Çok eğlenceli, neredeyse sıfır diyalog ve adından da anlaşıldığı üzere bol hıçkırıklı, bayağı şamata bir film.
izledigim en garip filmlerden biri. orijinal ve “yarim saat bakismali avrupa” filmi degil. :)
izleyiniz bunu.
Yer Yer Jeunet’i Andıran Bir Girizgah, Sonrasında Kusturica Ezgileri İle Kulağımızı Dolduran ve ‘Neredeyse’ Cronenberg Misali Voleyi Çakan Bir film…Açıkçası Oldukça Lezzetli Bir filmdi Tavsiye İçin Sonsuz Teşekkür ve Saygılarımla :)
Çok beğendim, İzlediğim en sıradışı filmlerden biriydi.. Korkudan ziyade psikolojik yönü daha güçlüydü.
Sırf yorumcuların bu kaliteli anlatımından dolayı izleyeceğim.