Tears of Kali 2004 yılı mahsulü Andreas Marschall tarafından yönetilmiş olan Almanya yapımı bir film.

blankFilm, seksenlerde moda olan Hindistan’a gidelim, meditasyon yapalım, lay lay lom modasına değinen şu paragraf ile başlar:

“In the eighties, several communies and self-experiencing groups were established in Poona, India. Many of those did not accept any limits in their experiments. Some went way too far…”

Türkçe meali;

Seksenli yıllarda Poona, Hindistan’da muhtelif sayıda komün ve kişisel gelişim grupları kuruldu. Bunlardan birçoğu deneylerinde sınır tanımadı. Bazıları fazla ileri gitti…

Bu epigrafın ardından 1983 senesine, Hindistan’ın Poona bölgesine gideriz. Bölgede faaliyet gösteren Taylor-Eriksson isimli küçük bir grubun metruk bir evde, yere serdikleri şiltelerin üzerinde günlerce gözleri kapalı yatarak uyguladıkları ilginç bir meditasyona tanık oluruz. Amaç insanın kendi içinin en karanlık bölgelerine kadar inip ‘gerçek kendisi’ ile yüzleşmesidir. Gruptan genç bir kız günler sonra gözlerini açıp dışarıya bakar. Meditasyon esnasında gördüklerinden dolayı duyduğu dehşet gözlerinden okunmaktadır. Bir daha aynı şeyleri yaşamamak adına göz kapaklarını keser.

Bu kısa giriş bölümünden sonra film günümüze (yani filmin çekildiği 2004 senesine) gelir ve üç ayrı bölümde üç ayrı hikaye anlatır. Her hikaye bir şekilde Taylor-Eriksson grubuyla (TEG) ilintilidir. Şimdi bu bölümlere kısaca göz atalım.

Birinci Bölüm: SHAKTI

blank

Tansu Yılmaz isminde bir gazeteci, Elizabeth Steinberg isimli bir hastayla kliniğe yatmasına sebep olan, sevgilisi Levin Sandal’ın ölümü ile sonuçlanan olay hakkında konuşmak üzere Berlin’deki Stolze Psikiyatri Kliniği’ne gelir. (Tansu’yu Almanya’da yaşayan Türk oyuncu Nuran Çelik canlandırıyor.) Steinberg, kliniğe ilk yatırıldığında kendisine Shakti demektedir. Ama artık kendi kimliğine geri dönen Steinberg’in bir ay kadar sonra taburcu edilmesi düşünülmektedir.

1988’de meydana gelen olayda Steinberg’in başka bir yerde olduğu somut delillerle ispatlanmış olsa bile mahkeme kendisini cinayete sebebiyet vermekten dolayı suçlu bulur. Fakat kişilik bozukluğu teşhisi konularak hapishane yerine şu anda bulunduğu kliniğe yatırılır. Levin Sandal’ın katili bulunamaz. Kendisine Sarmafan diyen Sandal, seksenli yıllarda Poona, Hindistan’a gitmiş ve tabii ki TEG’e katılmıştır. Röportaj ilerledikçe TEG hakkında biraz daha bilgi sahibi oluruz. Bu arada 1988’deki cinayetin içyüzü ve Tansu’nun seneler sonra bu olayla neden bu kadar ilgilendiği de yavaş yavaş ortaya çıkar.

İlk bölüm düşük bütçeli sağlam bir filmin nasıl yapılacağının özeti gibi. Minimum mekan kullanımı (hastane odası ve asansör), gittikçe tırmanan bir gerilim, her ne kadar üst seviyede olmasa bile şaşırtıcı bir sürpriz ve bol kanlı bir final.

Shakti: Hinduizm’de bütün evreni gezebildiği düşünülen dinamik güçleri temsil eder. İlk kozmik enerjinin veya ilahi yaratıcı dişil gücün kişileştirilmiş halidir. Hinduizm’de bazen Büyük İlahi Anne olarak tanımlanır.

İkinci Bölüm: DEVI

blank

İkinci hikayede şiddet eğilimli bir genç olan Robin Borg, TEG geçmişi olan terapist Steiner’a gelir. Borg, Polonyalı bir turisti öldüresiye dövdüğü için 15 saat zorunlu terapi cezası almıştır. Steiner, TEG geçmişinden kalma yöntemlerle Borg’u tedavi etmeye girişir.

İkinci bölüm ilk bölümün kötü bir kopyası gibi. Aynı minvalde ilerliyor ve maalesef benzer yolları kullanıyor. Bu bölümün tamamı terapistin odasında geçiyor. Gene ilk bölümde olduğu gibi bol kanlı bir finale sahip. Bu bölümde en beğendiğim söz bölüm finaline yakın söylenen “The first sentence spoken out during therapy is the essence of the therapy, only the first sentence.” (Terapi esnasında söylenen ilk cümle terapinin özüdür, sadece ilk cümle.) oldu. Borg seansın başında “I want to get out of my skin.” (Derimden sıyrılıp kurtulmak istiyorum.) demişti. Varın gerisini siz düşünün.

Devi: Hinduizm’in İlahi Annesi’dir. Jai Mata Di ve Mata Rani diğer isimlerindendir. Kuvvetin tanrıçası olarak tanınan Devi, ilahiliğin (veya ilahi gücün) dişil yönü olarak tanımlanır; enerji veya itici güç (Shakti) olarak çoğunlukla eril yön ile eşit role sahiptir. O olmadan, bilinci ve yargılamayı temsil eden eril yön güçsüzdür.

Üçüncü Bölüm: KALI

blank

Üçüncü hikaye TEG ile bağlantısı bulunmayan bir şifacının, Edgar Cornelsen’in hikayesidir. Karısı ile beraber yürüttüğü seanslar ile şifa arayan hastalara hizmet veren Edgar bu konuda çok yetenekli değildir. Karşı tarafı daha çok psikolojik olarak etkileyerek hastalığını kafasında yenmesine yardımcı olmaya çalışmaktadır. Bir akşam sırtında ağır bir yük varmış da doğrulamıyormuş gibi iki büklüm duran bir kadın hasta, Mira gelir. Edgar uzun zaman sonra ilk defa gerçekten hastadaki problemi görür ve Mira’yı sırtındaki yükten kurtarır. Ama işler göründüğü gibi değildir. TEG geçmişi bulunan Mira’nın amacı bambaşkadır.

Üçüncü bölüm diğer iki bölümle benzerlikler içerse bile diğerlerinden farklı bir yerde duruyor. İlk iki bölümde TEG geçmişi olan ana kahramanlar daha etkinken, bu bölümde TEG geçmişi olan karakter, ana kahraman olan şifacıya gelen hastalardan biridir. Ayrıca bu bölümde diğer iki bölüme nazaran aksiyon ve gerilim daha üst seviyede.

Kali: Hinduizm’de uzun ve karmaşık geçmişe sahip bir tanrıçadır. İlk dönemlerden beri süregelen vahşet ve öfke yaratığı niteliği bugün hâlâ etkiye sahip olsa da, daha kompleks Tantrik inançlar zaman zaman onun görevini ve rolünü Mutlak Gerçek veya Varlığın Kaynağı gibi nihai mevkilere taşımıştır. Sonuç olarak, daha yeni (güncel) sayılabilecek adanış hareketi Kali’yi daha çok bir ana tanrıça olarak tasavvur etmektedir. Kali deva (tanrı) Şiva’nın yanı sıra birçok devi (tanrıça) ile ilişkilendirilmiştir. Kali genellikle Şiva’nın eşlerinden biri olarak görülmüştür. İsmi kala sözcüğünün dişil şekli olarak görülebilir (Sanskritçe kala, karanlık ve zaman gibi anlamlarda kullanılırdı ki burada zaman ölüm kavramı için kullanılan bir öfemizmdir); ayrıca Siyah Kadın anlamına da gelir ki, eşi olan beyaz Şiva’nın tersidir.

blank

Sonsöz: Tears of Kali, düşük bütçesine rağmen bunu çaktırmamayı başarabilen filmlerden. Hikayelerin tek bir mekanda geçmesine neden olan kısıtlı mekan tercihi ve çoğu zaman izleme keyfine darbe vuran kötü ışık kullanımı gibi teknik konular bir parça rahatsızlık verebiliyor. Ama özellikle cinayet sahnelerindeki efektler düşük bütçeli bir filmden beklenmeyecek denli başarılı. Bu aralar farklı lezzette bir korku filmi izlemek istiyorsanız aradığınız film Tears of Kali olabilir.

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

1 Comment Leave a Reply

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Your Vice Is a Locked Room and Only I Have the Key (1972)

Sergio Martino giallosu Your Vice Is a Locked Room (1972),
blank

The Devil’s Doorway (2018)

The Devil's Doorway, buluntu film sevenleri mest edecek bir korku