İzlediğimiz filmler genellikle pek çok farklı mekanda, kimi zaman eşsiz manzaralar eşliğinde, kimi zamansa teknolojinin de yardımıyla yapay şehirlerde geçer. Ancak bunların arasında belki de en zoru başaran filmler, yönetmeni ve senaristini yaratıcılıklarını son raddelerine kadar kullanmaları için zorlayan tek mekânda geçen filmlerdir. Klostrofobik ve ürkütücü olmalarının yanı sıra, oyuncuların performanslarını ön plana çıkaran bu filmler, bizlere hayalgücünün ve yaratıcılığın kısıtlı durumlarda nasıl da harikalar yarattığını sunar. İşte karşınızda Tek Mekanda Geçen 20 Film.

Lifeboat (1944)

Kuzey Atlantik sularındaki bir cankurtaran botu, bir Nazi torpido saldırısı sonucu batan gemiden kurtulan sekiz kişiyi taşıyor. Amaçsız bir şekilde dolaştıkları bir-iki günden sonra, denizde Walter Slezak adlı bir yolcu daha buluryorlar. İlk başta herkes Slezak’ın İngilizce konuşamadığını zannediyor ama şartlar konuşmasını gerektirdiğinde, birçok dili rahatça konuşabilen, çok zeki biri olduğu ortaya çıkıyor. Zaten bu adam aslında, onları vuran Alman denizaltısının kaptanından başkası değil. Denizcilik bilgisine sahip tek kişi olarak, sandalı bir Alman gemisine doğru yönlendiriyor. Ta ki, diğerleri olan bitenin farkına varıncaya kadar.

Rope (1948)

Aynı evi paylaşan iki üniversite öğrencisi, Phillip (Farley Granger) ve Brandon (John Dall) bir arkadaşlarını sadece heyecan olsun diye iple boğarak öldürürler.

Cesedini de kaldıkları daireye saklarlar; bununla da kalmayıp felsefe hocalarının, kurbanın anne babasının ve nişanlısının (Joan Chandler) da aralarında olduğu bir grup insanı eve yemeğe davet ederler. Hiçbir şeyden habersiz bu insanlar yemeğin tadını çıkarmaya çalışırken, konuklar arasında bir isim ortamda bir şeylerin yolunda gitmediğini fark etmeye başlar…

blank

Rear Window (1954)

Fotoğrafçı L.B. Jeffries, bir araba yarışını görüntülerken kaza geçirerek bacağını kırar. New York’taki apartman dairesinde zorunlu tatili sırasında arka penceresinden komşularını seyrederek zaman geçirmektedir.

Jeff, yine bir seyri sırasında komşusunun, karısını öldürdüğünden şüphelenir. Olayı araştırmaları için fotomodel sevgilisi Lisa ve hemşiresi Stella’dan yardım ister.

Dial M For Murder (1954)

Alfred Hitchcock, Frederick Knott’un beğenilen oyunu Dial M for Murder’ı Grace Kelly, Ray Milland ve Robert Cummings’in dahil olduğu bir aşk üçgenini şüphenin mükemmel bir karışımı ile anlatıyor…

Kelly, buradaki rolü ve beğenilen diğer iki 1954 performansları ile New York Film Eleştirmenleri ve National Board of Reviewk’in En İyi Kadın oyuncu ödüllerini kazandı. O, Cummings’i sever, kocası Milland onu öldürme planları kurar. Fakat planını anlatmak için yanlış bir numarayı arar, ve doğru numarada yanlış cevap alır ve parlak makaslar ölümcül bir silaha dönüşür.

12 Angry Men (1957)

Latin kökenli bir Amerikalı genç babasını bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle birinci dereceden cinayetle suçlanır ve mahkeme önüne çıkarılır. Sanığın kaybettiğini söylediği bir bıçak cinayetin işlendiği odada bulunmuştur, mahkemeye sunduğu savunma oldukça zayıftır ve kurbanın çığlıklarını ve katilin kaçışını duyduklarını söyleyen pek çok tanık vardır, dolayısıyla dava kısa sürecek gibi görünmektedir. Sanık suçlu bulunduğu taktirde idama mahkum edilecektir.

Jüri üyeleri kararı açıklamak için odalarından döndüklerinde şaşırtıcı olmayan sonuçlar ortaya çıkar: oniki jüri üyesinden onbiri genç adam hakkında ‘suçlu’ hükmünde bulunmuşlardır. Sekiz numaralı jüri üyesi Davis ‘suçsuz’ hükmü yönünde oy veren tek üyedir.

Davis’in jüri üyelerini kararlarını tekrar düşünmeye ve eldeki kanıtları tekrar değerlendirmeye ikna etmeye çalışması esnasında her jüri üyesinin ‘suçlu’ kararı vermesinin arkasında aralarında yabancı düşmanlığı, kanuna aşırı güven, çoğunluğa uyma, geçmişle hesaplaşma gibi farklı kişisel sebepler olduğu ortaya çıkar.

The Exterminating Angel (1962)

Şehrin ileri gelenleri, bir akşam yemeği için Señor Edmundo Nobile ve eşi Lucia’nın evinde toplanırlar. Fakat sabahleyin anlayamadıkları bir sebepten dolayı kapılar açık olmasına rağmen odayı terk edemezler. Yanlarında sadece geceden kalan yiyecek ve içecek vardır.

Geçen birkaç gün içindeyse, toplumda yer edinmiş bu elit topluluk birbirlerine düşer, hilelerini ortaya döker ve vahşice saldırır.

Gerçeküstü sinemanın ustalarından Luis Buñuel’in burjuvazi ve erdemliliği sorguladığı bu filmi, New York Times tarafından en iyi 1000 film arasında gösteriliyor.

blank

Wait Until Dark (1967)

Audrey Hepburn’un kör bir kadını canlandırdığı film, eve gelen saldırganlara karşı kör bir kadının verdiği amansız mücadeleyi anlatıyor…

Sleuth (1972)

Aynı kadına aşık iki erkek çıkmazının mükemmel işlendiği filmlerden biri olan Sleuth, polisiye yazarı olan Andrew’un karısının sevgilisi olan Milo’yu evine davet etmesiyle başlar.

Tıpkı polisiye romanlarında kurguladığı gibi hazırladığı hınzır planlarla Milo’yu alt ederek karısını ondan uzaklaştırmayı planlayan Andrew, bütün kozları elinde tuttuğunu sansa da, genç rakibinin hiç beklenmedik hamleleriyle oldukça şaşıracak ve ikisi arasındaki çekişme, ölümcül bir satranç oyununa dönüşecektir.

Das Boot (1981)

Yıl 1942. İkinci Dünya Savaşı’nın en ağır yılı. Alman denizaltı filosu, Atlantik Savaşı adında bir operasyonla İngiliz Donanmasını yoketmek üzere yola çıkar. Fakat plan beklediği gibi işlemez, İngiliz Destroyer’leri Alman denizaltılarına ağır kayıplar verdirir.

Das Boot, bu filodaki bir Alman denizaltısını ve ekibini konu alıyor. Aldıkları eğitimleri, gönderildikleri imkansız görevleri ve sorguladıkları ideolojilerini…

The Breakfast Club (1985)

Amerikan lise hayatından beş ayrı klişe karakter kendilerini, cezalı oldukları cumartesi gününü okul kütüphanesinde geçirmek üzere bir arada bulurlar: bir sarışın, bir anarşist, bir inek, bir sporcu ve bir entel! Disiplin delisi lise müdürünün manasız testesteron gösterileri karşısında hem kendi kendilerini, hem de ne çok ortak yönleri olduğunu keşfedecekleri bir güne dönüşecektir bu!

Apollo 13 (1995)

Jim Lovell, Jack Swigert ve Fred Haise’den oluşan Apollo 13 ekibi, NASA’nın yürüttüğü beşinci uzay görevinin sırasında ‘yarı yolda’ oksijen tanklarından birinin patlaması yüzünden güç ve oksijen sıkıntısı çekmeye başlarlar ve aracın Dünya’ya dönmesi risk altına girer. Geri kalan oksijeni idareli kullanırken donma ve havasızlıktan ölme tehlikelerini göze alan ekip ne pahasına olursa olsun yörüngeden kurtularak Dünya’ya dönmeyi deneyeceklerdir. Fakat Houston’daki komuta merkezindeki görevliler hasar görmüş olan aracın atmosferden geçerken yanarak parçalanabileceğini tahmin etmektedir…

blank

Cube (1997)

Farklı meslek gruplarından olan ve farklı beceri ve zaaflara sahip bir grup insan, kendilerini küplerden oluşan garip bir mekanda hapsedilmiş bulur. Sebebini anlayamadıkları bu durumdan kurtulmak için, ruhlarını saran şüphe, edişe ve korkuyu bir kenara iterek işbirliği yapmaları gerekecektir.

Pi (1998)

Bir matematik dehası olan Max sorunlu bir kişiliğe sahiptir ve insan hayatının belki de en önemli buluşuna ulaşmak üzeredir. Son on yıl boyunca sayısal olarak tabiatın bir kodlanma sistemine sahip olduğunu keşfetmiş fakat bunu çözmeyi başaramamıştır.
Her şey ama her şey onu bir tek sonuca götürmektedir. Ulaştığı sonuç onu daha büyük kaoslara bunun da ötesinde problemin merkezi olarak kendine yöneltmektedir.

Bulduğu sır için belki de insanlar birbirlerini bile öldüreceklerdir. Bunu herkesten saklamalıdır. Max zincirin ilk halkası olan kodu kırmayı deneyerek bu riski yok etmeye karar verir.

Tape (2001)

Liseden beri görüşmeyen Vince ve Johnny, yıllar sonra bir otel odasında biraraya gelip eski güzel günleri anarlar. Sohbet, eski bir tecavüz konusunun açılmasıyla renk değiştirmeye başlar. Aralarındaki konuşma içinden çıkılmaz bir hal almaya başladığında, üçüncü kişi de vakit kaybetmeden şenliğe katılacaktır.

Phone Booth (2002)

Stu Shepard, yolda yürürken bile asistanının yardımıyla iş bağlantıları yapan, bir saniye bile boş vakti olmayan parlak bir reklamcıdır. Sadece özel görüşmelerini belirlediği bir telefon kulübesinden yapmaktadır. Bir gün her zamanki gibi özel görüşmesini yaptıktan sonra kulübeden çıkarken telefon çalmaya başlar.

Shepard, telefon kulübesine girip telefonu kaldırdıktan sonra bulunduğu yerde kalakalır. New York camın önünde akmaya devam etse de, o telefonu kapatamadığı için kulübeden dışarı çıkamaz.

Kulübeyi hedef alan bir seri katil, adamı kontrol etmeye başlar. Silahın kırmızı ışığını alnında hisseden Shepard, bütün emirleri yerine getirecektir. Polis de etrafı sarmaya başlamıştır. Ve bir tanesi bu olayı bitirmeye kararlıdır…

Panic Room (2003)

Kocasından yeni boşanmış olan Meg Altman (Jodie Foster), kızıyla birlikte yaşamak üzere, nafaka parasıyla eski bir ev satın alır. Meg, evi dolaşırken eski sahipleri tarafından garip bir oda yaptırılmış olduğunu farkeder. Oda, istenmeyen kişilerin giremeyeceği kadar sağlamdır, monitörlerle evin her tarafı görülebilmekte, dışarıya direkt telefon hattı bile bulunmaktadır. Ev halkı, acil bir durum olduğunda bu odada uzun zaman geçirebilmektedir.

Bir gece, Burnham (Forest Whitaker), Junior (Jared Leto) ve Raoul (Dwight Yoakam) adlı üç soyguncu eve girerler. Meg ve kızı Sarah, tahmin ettiklerinden çok daha önce bu panik odasını kullanmak zorunda kalırlar. Fakat bu adamlar sıradan soyguncular değillerdir, sahip oldukları bilgi, durumu sanıldığından çok daha korkunç hale getirecektir.

blank

Dogville (2003)

30’ların Amerika’sında Rock dağlarında bir kasabadayız. Peşindeki gangsterlerden kaçan güzeller güzeli Grace, bir kasabaya sığınmak zorunda kalır. Kadına acıyan kasaba halkı, başlangıçta iyi niyetlerle kadına sahip çıkar ve arasına alır.

Fakat kadının konumunun kendileri açısından da bir tehlike arz etmesiyle, aralarındaki ilişki farklı boyutlar kazanmaya başlayacaktır. Grace, kasabalının öteki yüzünü görmeye başlar ve çaresizliği bir kurban konumu almasına neden olur.

The Man from Earth (2007)

John Oldman, bir üniversitede yaptığı tarih profesörlüğü görevinden ayrılıp başka bir yere taşınma kararı alır. Veda etmek için evine gelen profesör arkadaşları John’un taşınmasının altındaki nedeni merak eder.

Arkadaşlarının meraklı soruları üzerine gizemini korumaktan vazgeçen John, neden taşındığını açıklar: yaklaşık 14.000 yıldan beri yaşayan ve hiç yaşlanmayan bir ölümsüzdür. Ortaya attığı bu iddia arkadaşları tarafından sorgulanacak ve hepsi John’un delirmiş ya da kendilerini sınıyor ya da en kötüsü doğruyu söylüyor olma ihtimalleri arasında gidip geleceklerdir.

Düşük bütçeli ve tek bir mekanda çekilmiş olan Dünyalı, seyircisini de tüm film boyunca düşünmeye ve sorgulamaya iten, herhangi bir özel efekte ihtiyaç duymamış farklı bir bilim-kurgu.

Moon (2009)

Astronot Sam Bell, Lunar Industries ile yaptığı üç yıllık bir anlaşma sonucu Dünya’nın önemli enerji kaynaklarından olan Helium-3’ü keşfetmek üzere Ay’ın uzak bir köşesine gönderilir.

Yalnızlığa mahkum olduğu bu işte, uydu bağlantısının da kopmasıyla tüm iletişimi kaybeden Sam’i zor zamanlar beklemektedir. Neyse ki Ay’da geçirmek zorunda olduğu sürenin sonlarına yaklaşmıştır ve evine dönüp karısına ve kızına kavuşmasına az bir zaman kalmıştır. Sonunda ?Sarang? üssünden ayrılacak ve bir robot olan Gerty’den başka kişilerle konuşabilecektir.

Sağlığı birden kötüye gitmeyen başlayan Sam halüsinasyonlar görmeye başlar ve hafızasını da yitirmeye, oraya nasıl geldiğini dahi unutmaya başlar. Sam o andan itibaren etrafında neler olup bittiğini anlamak için savaşmaya başlayacaktır.

Buried (2010)

Paul Conroy Irak’ta görev yapan bir Amerikan askeridir. Bir grup Iraklı direnişçinin saldırısına uğrayan Paul, gözünü açtığında ölümle burun buruna olduğunu görür. Paul uyandığında kendisini bir tabutun içinde gömülü halde bulmuştur. Oraya nasıl ve kim tarafından getirildiğini bilmemektedir. Ölmemek için zamana karşı yarışmak ve klostrofobinin doruklarındaki bu kabusu atlatmak zorundadır.

blank

Begüm Özdemir

1982 doğumlu yazar ilk sinema deneyimini L’ours (The Bear) filmiyle yaşamış olup Öteki Sinema'da yazmaya 2011 yılında başlamıştır. Sinema yazıları yazmasının yanı sıra dizi ve film çevirileri de yapmaktadır. Ayrıca büyük bir Stephen King ve Queen hayranıdır.

15 Comments Leave a Reply

  1. “bence” pi tek mekanda geçiyor sayılmaz… yine de liste harika.

  2. Höstsonaten/Güz Sonatı (Ingmar Bergman) aklıma geldi. Süper bir filmdi.

  3. Oysa benim aklıma ilk gelen 1983 yapımı “Le Bal” (Türkçe adı: Balo, Yönetmen: Ettore Scola) olmuştu. Tüm film bir dans salonunda geçer. Üstelik filmde hiç konuşma da yoktur. Ama biz o dans salonunda 2, Dünya Savaşı dahil on yıllar süren bir tarih kesitindeki aşkları, yalnızlıkları, kayıpları, vd. insana ait pek çok duyguyu görürüz. Müzik ve dans eşliğinde tabiî. Ben liste başına koyardım, ama sizin listenizde hiç göremedim.

  4. Bu listedeki filmlerin dokuz tanesini izlemişim. Bu filmler içerisinden sizlere tavsiyem Hitchcock’un ”Dial M For Murder / Cinayet Var (1954) ” filmidir. Dogville’i herkes seyretmiştir diye önceliğim bu film oldu.

  5. Liste kısıtlı olduğu için öncelik bu filmlerden yana oldu. Eklemeleriniz için çok teşekkürler. Bir ek de ben yapayım listeye. Carnage (2011)

  6. Bu şenlikli film de eklenebilir sanırım: Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar(Mujeres Al Borde de un Ataque de Nervios) – P. Almadovar

  7. Deathtrap a bende katılıyorum.Birde başındaki kısa sahneyi saymazsak evıl dead de girebilir.

  8. Önce bu film mi izle The Sunset Limited sonra da öğren neymiş tek mekan flimleri içerik yazarı arkadaş !!!
    Başlık abes olmuş yazlılan flimlerin çoğu tek mekanda çekilen flimlerle alakası yok bir başka örnek vereyim,
    All Is Lost bu ve bunun gibi bir sürü var . Eminim yazan filimlerin birini bile izlemiştir içeriği yapan kişi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Öteki Sinema Yazarlarının 2022 Yılı Keşifleri

‘İzlemediğiniz her film, yeni filmdir‘ sloganımız eşliğinde “Öteki”cilerin 2022 Yılı
blank

Top 10: Sinemanın En Kıskanç Karakterleri

Beyazperdenin hikayeleri kahramanlarla olduğu kadar onları çekemeyen kıskanç ve bu