Zannedersiniz lavabodur. Son dönemde herkesin ağzında aynı laf: “Tıkandı mirim. Hollywood tıkandı.” Herkesin her mesleği fahri olarak yaptığı bir ülkede (hepimiz çevirmeniz, teknik direktörüz, film eleştirmeniyiz) bu önermeyi toptan silip atmadan önce bir daha durup düşünmek lazım. Son dönemde çizgi roman, bilgisayar uyarlamalarıydı, tutulan yabancı filmlerin uyarlamalarıydı, eski filmlerin uyarlamalarıydı derken Hollywood filmden çok uyarlama çekmeye başladı. Yetmedi, bir de eski serilerin 20-30 yıl sonra devam filmleri gelmeye başladı. Bu akımın bu kadar baskın hale gelmesinden çok hoşnut olduğumu söyleyemeyeceğim…
Bugüne dek pek çok uyarlama izledik. Bazıları uyarlanırken tür değiştirdi (The Mummy), bazıları asıllarını çok arattı (The Day The Earth Stood Still, Planet of the Apes), bazıları aslından bağımsız olarak düşünüldüğünde iyi filmlerdi (The Ring), ancak pek azı ilk filmin üzerine çıkabildi (Death Race, I Am Legend, The Thing). Hele bir de yıllar sonra gelen devam filmleri var ki, çoğunlukla facia oluyorlar (The Phantom Menace, Indiana Jones 4). IMDB’den “keyword:remake” diye aratıp hepsine yorum yazacak değilim, korkmayın. Korkmanız gereken şey, bu furyanın sonunu henüz görmemiş olmamız. İşte yeniden çevrimlerden, tutulan yabancı filmlerin Hollywood uyarlamalarından ve uzun süre sonra hatırlanan seriallerden oluşan, Öteki Sinema okurlarını ilgilendirebilecek 20 filmlik temcit pilavı dosyası.
1. Plan 9 from Outer Space: Ed Wood’un güzide filmini yeniden çekmek hangi aklı evvelin fikri bilmiyorum ama filmin bütün özelliğini kaybedeceğini düşünüyorum. Bazı filmlerde insanı çeken şey kötülüğünün samimiyetidir. Yeniden çevrimin bu özelliği büyük ölçüde budayacağını, geriye de pek bir şey kalmayacağını düşünüyorum. Haberi duyduğumda aklıma gelen ilk şey Dünya’yı Kurtaran Adamın Oğlu skandalı oldu. Başka bir şey söylemek istemiyorum.
2. Ghostbusters 3: 20 yıl. Dile kolay. Tam 20 yıl olmuş Ghostbusters 2 gösterime gireli. Hatırlıyorum, toparlanıp liseden arkadaşlarla sinemada gitmiştik. 3. film 2012’de sinemalarımıza teşrif edecek. İlk iki filmin kadrosundan Bill Murray, Ernie Hudson, Dan Aykroyd, Harold Ramis ve Sigourney Weaver’la anlaşma yapılmış. Rick Moranis de dâhil olabilirmiş. Altmışından sonra hayalet avlayanı ne paklar, kıyamet kopmazsa 2012’de birlikte göreceğiz. Umarız Indy4’e benzemez.
3. Tron 2.0: Benim bildiğim Tron 2.0 bir bilgisayar oyunuydu. Walt Disney’in görüntü efektleri alanında çığır açan filminin, aynı alanda açıla açıla geriye pek bir çığırın kalmadığı günümüze nasıl uyarlanacağı merak konusu. İlk filmin iki başrolünden biri olan Jeff Bridges imzayı atmış. House ve Black Donnelys dizilerinden tanıdığımız Oliva Wilde da oyuncu kadrosunda. İlk filmin diğer kahramanı Bruce Boxleitner’ın da dâhil olabileceği düşünülüyor. Usta oyuncu John Hurt’ün adı da fısıldanıyor.
4. A Nightmare on Elm Street: Ne gerek vardı, 7 devam filminde, Freddie vs. Jason’da yapılmamış ne kaldı da bir de yeniden çevrime soyunuldu bilmiyorum. Freddie’ye can veren şey büyük ölçüde Robert Englund’dı. Yeni Freddie olma şerefi Watchmen’in Rorschach’ı Jackie Earley Haley gibi sağlam birine teslim edilmiş olsa da işi zor. Film, video klip yönetmenliğinden gelen Samuel Bayer’in ilk uzun metrajı olma özelliğini de taşıyor.
5. Total Recall: Robotik karakterleri “canlandırdığı” Conan ve Terminator filmlerinden sonra Total Recall’u izlediğimde Arnold’un kafamdaki imajı “kütük”ten “vay be, oynayabiliyormuş”a terfi etmişti ama eskimemiş filmi neden yeniden çevirirler ki? Total Recall’u iyi film yapan şey Philip K. Dick’le Paul Verhoeven’ın çarpık zihinleri arasındaki uyumdu. Gizeminin biraz fazla erken ortaya çıkması ve ondan sonra yavan bir aksiyon filmine dönüşmesi bile Total Recall’un külte dönüşmesini engelleyemedi. Mutantlar, fahişeler gibi sosyal sınıflar, ezilmiş halk-faşizan yönetim çekişmesinin işleniş biçimi filan derken yeniden çevrim ilk film kadar cesur olabilir mi bilinmez. Bildiğim tek şey var: Üç göğüslü fahişe yoksa ben bu filmi izlemem.
6. Battle Royale: Biri Bizi Gözetliyor, Gelinim Olur musun?, Kocam Size Emanet gibi yozlaşmış programların abartılı bir eleştirisi olan Batoru Rowaiaru da Hollywood’a transfer olmaya hazırlanıyor. Henüz filmle ilgili pek bir şey belli değil. Sadece 2011’de gösterime gireceği bilgisine ulaşabildim. Bakalım yozlaşmış medyanın anavatanı olan ABD’nın tasviri nasıl olacak.
7. Gwoemul: İş ses getiren Amerika harici filmlere geldiğinde Hollywood her gördüğünü isteyen şımarık çocuklara benziyor: Aynısından bizde de olsun. Yakın zamanda Avrupa filmleri de bu furyadan nasibini alsa da, Uzak Doğu filmleri bu alanın tartışmasız liderleri. Son kurbansa Joon-Ho Bong’un Yaratık (Gwoemul) filmi. Godzilla’da sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi topu Fransızlara atan Hollywood, bu filmin politik yönünü nasıl uyarlayacak acaba?
8. The Birds: Bugüne dek dev böcüklerden dinozorlara kadar pek çok hayvandan korktuk ama Hitchcock’un Kuşlar’ının türün içindeki yeri bambaşka (aslında Hitchcock’un sinema tarihindeki yeri bambaşka ya). Bakalım bu yeniden çevrim, düşüşte (hatta kimilerine göre çakılışta) olan türe nasıl bir boyut ekleyecek. Esas kız rolü için Naomi Watts’la görüşülüyor.
9. Kung Fu Kid: Hollywood özgün işler konusunda tıkandı tamam da, yeniden çevrimler konusunda da mı tıkandı, işte bu filmin çevrildiğini duyduğumda bunu düşündüm. Karate Kid çocukluğumuzun filmi, ama o kadar işte. Yeni filmin öğreten adamı Jackie Chan. Pek Miyagi havası yok ama, ne yapalım. Yeni filmin öğrenen adamıysa Will Smith’in oğlu Jaden Smith. Eski filmin Bay Miyagi’si Noriyuki “Pat” Morita mezarında ters dönmesin de.
10. Fahrenheit 451: Her türlü fikir ve sanat eserinin yasak olduğu bir gelecekte işleri kâğıt yakmak olan “itfaiyeci” Guy Montag’ın öyküsünü anlatan Ray Bradbury romanı, 1966 François Truffaut tarafından beyaz perdeye aktarılmıştı. Yeni filmde Stephen King’le yaptığı işbirliklerinden güzel işler çıkaran Frank Darabont’un yönetmenlik koltuğuna kurulacağı söylenmekte. Başrolse Tom Hanks’e gidebilirmiş. En ümitli olduğum uyarlama.
11. The Thing: Seneler sonra devam eden filmler kervanına unutulmaz bilim-kurgu klasiği Şey (The Thing) de katılıyor. George Lucas’ın moda ettiği “öncesi var” akımının bir üyesi kendisi. Kurt Russell ve ekibinden önce Şey’i bulan İsveç ekibinin hikâyesinin anlatılacağı filmin yönetmen koltuğu, “İskandinavyalı’nın halinden İskandinavyalı anlar” gerekçesiyle Hollandalı bir yönetmen olan Matthijs van Heijning Jr’a teslim edilmiş. Senaristse Eric Heisserer. Oyuncu kadrosuysa henüz belli değil. Aynı paranoya bir daha verilebilecek mi, verilse de aynı etkiyi yaratabilecek mi, 2010 yılında göreceğiz.
12. Robocop: Bir filmin zaman aşımına uğraması için standart bir süre yok ki 22 yıl sonra yeniden Robocop çekmeye yelteniyorsunuz. Bu film hâlâ eskimedi işte. Verhoeven’ın 1987’de çektiği ve bugüne dek yapılmış en iyi disütopik bilimkurgu filmlerinden biri kabul edilen Robocop’un yönetmenliği için Darren Aronofsky’yle görüşmeler yapılıyor. Filmin vizyona çıkış tarihi için 2010 öngörülüyor.
13. They Live: Döneminin Matrix’i kabul ediliyor bu film. Bence aynı alanda (Dark City’yle birlikte) Matrix’ten daha iyi olan filmlerden biridir. İlk film sistem karşıtı duruşu, “buraya çiklet çiğnemeye ve sizi öldürmeye geldim, ama çikletim kalmamış” gibi unutulmaz replikleriyle, yarı şaka, yarı ciddi 5 dakika 20 saniyelik kavga sahnesiyle hafızalara kazınmıştı. Tıpkı Total Recall gibi, bunun da aslı kadar cesur bir yapım olamayacağına inancım tam.
14. Videodrome: David Cronenberg’in bu filmi, herhalde en çok arak– Pardon, esinlenilen filmlerden biridir. Hatta ExistenZ’le bunu bizzat Cronenberg yapmıştır. Filmle ilgili olarak 2011 rakamından başka hiçbir şey belli değil. Bakalım bir gerçeği yüzümüze ilk vuran filmlerden biri, yıllar sonra o gerçek geyiğe sardıktan sonra yeniden çevrilince nasıl bir etki bırakacak? Efendim? Vahşete dalıp hikâye kısmını budarlar mı? Yok canım, yapmazlar öyle şey.
15. Escape from New York: John Carpenter’ın tüm filmografisini yeniden çekmeye kararlılar anladığım kadarıyla. Escape from New York için de çalışmalar başlamış ama ekip henüz oturmuş değil. Senaryoyu, U-571 ve Terminator 3 gibi filmleri yönetmiş olan Jonathan Mostow yazacak. Underworld, Die Hard 4 gibi filmlerin yönetmeni olan Len Wiseman’ın projeyi bırakmasından sonra Mostow yönetmen koltuğuna da kurulabilir. Tabii Brett Ratner imzayı atmazsa. Snake Plissken için düşünülen (ve Kurt Russell’ın istemediği) İskoç aktör Gerard Butler’ın projeden ayrılmasıysa hayırlı olmuş diyebiliriz (gelen gideni aratmasın da).
16. Creature from the Black Lagoon: King Kong hikâyesinin orman yerine göllü, goril yerine sürüngenli versiyonu diyebileceğimiz 1954 tarihli kült film de yeniden çevrilenler arasında. O dönem için cesurca sayılabilecek erkete sahnelerinin üzerine çok şey yapıldı 55 yılda. Yönetmen Breck Eisner da bunu bildiğinden olacak, Gill-Man’in kökenini çevreci mesaj verecek şekilde yeniden yazacaklarını (bir ilaç şirketinin Amazonları kirletmesiyle ortaya çıkacak) ve Yaratık (Alien), Şey (The Thing) ayarında bir film çekmek istediklerini söylemiş. Oyuncu kadrosu henüz belli değil. Eisner’ın istediğini yapıp yapamadığını görmek içinse 2011’e kadar beklememiz gerekecek.
17. Scream 4: Ne gençlikmiş be! Öldür öldür bitmedi. Ne Freddy’ler, ne Jason’lar gördük, gençlik hâlâ dimdik ayakta. Çığlık (Scream) serisi, gençlerin toplu katliama kurban gittiği filmleri, ayakları yere daha sağlam bir çizgiye oturtarak (bu sefer rüyalara giren insanüstü katiller yok, gençler kesiyorlar birbirlerini, daha insancıl yani) 90’larda yeniden moda etti. Onun açtığı kapıdan geçen yaz ne yaptığımızı bilenler, Azrail tarafından kovalananlar filan da geçti ama Wes Craven’ın büyüsü başka tabii. Kendisi yine yönetmenlik koltuğunda ve bizi bir kez daha büyülemeye çalışacak. Serinin gedikli oyuncuları Courtney Cox ve David Arquette çiftinin 4. filmde de yer alabileceği konuşuluyor.
18. Forbidden Planet: 1950’lerin kült filmlerinden biri daha bizlerle buluşmaya hazırlanıyor. Tabii bir aksilik çıkmazsa. Zira film şimdiden 3 stüdyonun ve iki yönetmenin (James Cameron, David Tiwohy) elinden geçmiş durumda. Yapım hakları son olarak Warner Biraderlerin elinde kalmış. Matrix filmleriyle Bruckheimer mertebesine eren Joel Silver’ın yapımcı olması beni endişelendiriyor. Neyse ki senarist Jeremiah ve muhteşem Babylon 5 dizilerini yaratan J. Michael Straczynski. JMS ve Silver, yaptıkları açıklamada filmin “yeniden çevrim, serbest çevrim veya hikâyenin öncesini anlatan bir film” olmayacağını söylemişler. Yani ne olmayacağını çok iyi biliyoruz ama ne olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yok.
19. Evil Dead IV: Evil Dead serisi de yaklaşık 20 yıl sonra devam filmi çekilen seriler arasına adını yazdırıyor. Serinin yaratıcısı Sam Raimi, Örümcek Adam 3’ten sonra Evil Dead serisine devam edebileceğini ve birlikte çalıştıkları kardeşi Ivan Raimi’yi projeye dâhil etmeye çalıştığını söylemişti. 2008 yılının Comic Con’unda filmin senaryo çalışmalarının başladığını da ilan etmiş, gazamız mübarek olsun. Bruce Campbell’ın dâhil olup olmayacağı henüz kesin değil. Film, 2011’de gösterime girebilir.
20. Logan’s Run: Bir yılan hikâyesi daha. Bu film 90’ların ortalarından beri yeniden çekilmeye çalışılıyor ama olmuyor, olamıyor bir türlü. Projeye bir ara Olağan Şüpheliler gibi bir şahesere imza atan Bryan Singer ve Christopher McQuarrie ikilisi el atmış ama filmi öksüz bırakıp gitmişler. Elden ele dolaşan proje en son Tron 2.0’ı çekmekte olan Joseph Kosinski’nin elinde kalmış. Senaryo, Children of Men’in de senaristi olan Timothy J. Sexton’a emanet. Filmin bütçesinin düşüklüğünün stüdyonun hoşuna gittiği ve yeşil ışık yakıldığı söyleniyor.
“The Thing” filminde “şey”i ilk bulanlar bulanlar İsveçliler değil, Norveç ekibiydi. Gerçi filmde Mac (Kurt Russel) de elemanlara İsveçli deyip duruyordu.
Devam filmi olarak ilgi çekici olabilir.
“They Live” filmini konsept olarak çok iyi ama film olarak vasat (hatta oyunculuk açısından kötü) bulurum. Bu yüzden yeniden çekim bana göre yerinde bir karar.
güzel bir yazı olmuş.ama bu yazının hemen hemen aynısını bu ayki sinema dergisinde okumuştum.aynı filmelerden benzer yorumlarla bahsediliyordu.kontrol edemedim belki de yazan arkadaş aynı kişidir,eğer öyle değilse de bir alıntı ibaresi de göremedim. en azından bir alıntı ibaresi konulmalıydı.
Sevgili Fırat,
Eser miktarda alıntı yayınlayan oldukça özgün bir site olmamıza rağmen alıntı yazı yaptığımız durumlarda yazar ve yayınlayan kimliğini mutlaka belirtiyoruz.
Yazarlarımızın yolladıkları yazılar aksini belirtmedikleri sürece kendilerine aittir. Kaan Zanbakcı da açıklamasını yapacaktır mutlaka…
Sinema dergisindeki “Hollywood Sinema Tarihini Yağmalıyor” yazısından bahsediyorsunuz. Takip ettiğim dergilerden biridir. Okuduğum için etkilenmiş olabilirim ama yazı kesinlikle alıntı değildir. Yorumlar tamamen bana ait olup, her iki yazıda da 20’şer film olmasına rağmen film listesinin de farklı olduğunu göreceksiniz. Ayrıca yaptığım araştırmalarda dergide yazmayan bazı oyuncu/yönetmen bilgilerine ve dedikodularına da ulaşmayı başardım ve yazıda bunlara yer verdim. Zaten Sinema dergisinin Öteki Sinema okurlarının zevkine uygun özel bir dosya hazırlamış olması pek imkân dâhilinde değil, değil mi? :)
Belki sanane diyeceksiniz ama biraz da dergiyi karıştırıp yazar arkadaşın yorumlarını okudum.Amacım bişeyleri ortaya çıkarıp kimseyi rencide etmek değil;aslında bunu niye yaptığımı da bilmiyorum,herhalde ötekisinemayı çok sevmemden dolayı olabilir.En basit olarak plan 9 filminden bahsederken sinema dergisinde de dünyayı kurtaran adam a benzetme yapılmış.Daha önce de dediğim gibi klavye başında şövalyelik yapma amacında değilim.Yaptığım sadece çok sevdiğim bir sitenin daha iyi hale gelmesi için gösterilen çabadır.Ayrıyeten Sinema dergisi de uzun yıllardan beri her sayısında bir tane kült film bir tane de gömülü hazine bölümüne sahiptir,yani öteki sinemacıları ilgilendiren kısımları da vardır.
ilginize teşekkür ederim,daha dikkatli olmanızı temenni ederim,saygılar.
Öteki Sinemacıları ilgilendirmeyen kısımları olmasa, bu sitenin bir yazarı olarak dergiyi takip etmezdim zaten ama dergideki listede komedi filmleri, dram, suç filmleri de bulunuyor. Plan 9’la ilgili benzeri bir yorumun yapılmasını ben sadece “aklın yolu bir” olarak nitelendirebilirim. Ed Wood’un nasıl bir yönetmen olduğunu, Plan 9’ın nasıl bir film olduğunu bilen, Dünya’yı Kurtaran Adam’ı izlemiş olan herkes aradaki bağlantıyı kurabilir. Ben Ed Wood ve Plan 9’la 1991’de, DKA ile 1997’de tanıştım. Bir konuda benzer fikirlere sahip olan insanların birbirlerinden alıntı yapıyor olmaları gerekmez. İki liste arasında 7 filmlik fark olduğunu, yazıdaki yorumların bana ait olduğunu, bu yazıda sinema dergisinde bulunmayan bilgilere, ayrıca dergideki yazının aksine sadece yeniden çevrimlere değil, devam filmlerine de yer verildiğini hatırlatır, ilginize teşekkür ederim.
“Sinema” dergisini 2005 yılına kadar aralıksız takip ettim. Engin Ertan’ın yazdığı zamanlar “Öteki” sinema düşkünleri için inanılmaz makaleler barındırıyordu ama zamanla o özenli incelemeler ve dosyalar yerini daha magazin işlere bıraktı ve ben de dergiyi takip etmeyi bıraktım.
Engin ertan’ın bir iki yazısını burada da yayınladık. Sinema’dan bir de Troma ve çöp filmler dosyası yayınladık sanırım…
Fırat ilgin ve beğenin daim olsun :)
Ben de ilginize teşekkür ederim öncelikle.Kaan Zanbakcı’nın yorumunu okudum ve dediklerine saygı duyuyorum.Umarım ne demek istediğimi anlamıştır.
Murat Şen’e de bu site için teşekkür ederim.Siteyi biraz geç keşfettim ama kısa zamanda herşeyi okudum.Kendimce benim de kült filmlere ilgim vardır ve ufak bi arşivim vardır.Sayenizde bu konudaki kültürüm gelişti,izlemediğim şeyler keşfettim.
Siz böyle devam edin,ilgimiz ve beğenimiz daimi olur:)