1984 yapımı ilk Terminatör filmi, tüm dünyada ve memleketin korsan video piyasasında kelimenin tam anlamıyla patlamış, James Cameron’un yönetmenlik dehasının pırıltıları ile dolu, adrenalin yüklü bir distopik kurgu olarak epey ses getirmişti. 1992 yılında çekilen ve “devam filmlerinin anası” olarak nitelendirebileceğim T2 ise aksiyon ve bilim kurgu filmleri için yeni bir miladı işaret ediyordu. Hikayenin distopik karamsarlığı artarken, aksiyon da yeni geliştirilen CGI efektlerin dengeli kullanımıyla tavan yapmış ve izleyici için defalarca seyredilecek gerçek bir görsel şölen yaratılmıştı.
James Cameron ve Arnold Schwarzenegger için müthiş bir kariyerin başlangıcı olan bu iki filmden sonra Cameron Terminator defterini kapayıp başka hedeflere yöneldi ve çalışılması zor ama iyi bir yönetmen olma iddiasını hep sürdürdü. Schwarzenegger’in sinema kariyeri de benzer bir şekilde gelişsede, kas adamlığının sonuna gelip yaşlandığında, kendini var eden karaktere bir dönüş yapma ihtiyacından kaynaklansa gerek T3’ü çekti. Cameron, Schwarzenegger’in tüm ısrarlarına rağmen projede yer almadı. O sıralar umut vaadeden bir yönetmen olan Jonathan Mostow’un (U-571) tek çabası T2’yi (gelişmiş CGI efektleri ile seyirciyi vuracağına inanarak) taklit etmek üzerineydi. Fakat Terminator efsanesine en ufak katkı yapmayan bu bölüm, Tam bir testosteron ve adrenalin bombası olan ilk iki filmin aksine, dişi terminatör’ü, yanlış kast seçimi ve “tavşan kaç, tazı tut” şeklinde gelişen tekrar senaryosu ile hayranlar tarafından “Terminator’ün gözünün ferinin söndüğü” bir yapım olarak hatırlanmaktadır.
Terminator mayasını tutturanın ne olduğu da bir merak konusudur. Uzak hayranlar bunun sebebinin ifadesiz ve bu yüzden de mükemmel bir T800 olan Schwarzenegger olduğunu iddia etseler de Arnold’lu ama Cameron’suz bir Terminator filminin kimsenin dikkatini çekmediği T3 ile ispatlanmış oldu.
İlk iki filmde tasvir edilen Nükleer kıyamet sonrası makine insan savaşları aslında Terminatör’ün ana eksenini oluşturmuyor, sadece Cameron’un çekeceği aksiyon için inandırıcı bir zemin oluşturmaya yarıyordu fakat gerçek anlamda yeni bir senaryo yaratabilecek yeterlilik de içeriyordu. Cameron bu post apokaliptik dünya ile birkaç flash forward’la göstermek dışında ilgilenmedi. Fakat serinin ticari potansiyelinin farkında olan yapımcılar T3’ün yaptığı gibi tekrar bir senaryo yerine bu dünyayı yeniden kurgulayarak sunmaya karar verdiler ve ortaya şimdilik son film olan Terminator 4: Salvation çıktı.
T4, günümüzün aksiyon adamı Christian Bale’in popülaritesine yaslanan ama aslında ne gariptir ki onun canlandırdığı John Connor’un öyküsünü anlatmayan bir film. Bu defa insan-terminatör melezi Marcus’un ikilemleri ve macerası üzerine odaklanan bir film var ama senaryo felaketi yüzünden bu bir anaokul çocuğunun ağzından dinlenen “Ghost in The Shell” öyküsüne dönüşüyor. Yine pahalı efektlerle günü kurtarmak heveslisi bir film ve senaryoya asıl gücünü veren kıyamet sonrası dünyanın tüm olanakları efektlere yer açmak için es geçilmiş ve hatta bu durum bazen efekt olmayan sahnelerin bilgisayar oyunlarında arada gelen sinematikler gibi boş ve kurgusuz olarak algılanmasına sebep oluyor. Kişisel kanaatim eski İtalyan post apokaliptik çöplerinde bile (bknz: Newyork 2019) bundan çok daha fazlasının başarıldığı kanaatinde…
McG vasat bir yönetmen ve bir yönetmenin asıl başarılı olması gereken dramatik yapıyı kurarak öyküyü gerçek kılma konusunda özellikle sınıfta kalıyor. Senaryo o kadar kötü ve öylesine büyük mantık delikleri içeriyor ki, Catwoman felaketine de imza atan bu ismi söylemek bile istemiyorum. Danny Elfman ise bu defa inanmadığı bir projede çalıştığı çok belli olurcasına herhangi bir macera filmine yakışacak sıradanlıkta bir film müziği yapmış. İş oyunculara geldiğinde ise Christian Bale’in hala kendini Batman setinde sandığını ama diğer oyuncularla birlikte elinden geleni yaptığını söyleyebiliriz. Fakat senaryo izin vermediği için kendi hayran kitlesini oluşturacak bir yan karakter de yaratılamamış (Mad Max’in Helikoptercisini hatırlayın)
T4, sinema salonlarını sadece AVM’lerde görmüş yeni seyirci için hoş ve iddialı bir vakit geçirtici olsa da bana göre asıl derdi oyuncak satmak olan film ve Cameron’un tarifini yaptığı geleceğin çok sığ ve harcanmış bir yaratımıdır.
Sinema konuşulan dost meclislerinde, söz 80’ler sinemasından açıldığında ve sıra Terminator’e geldiğinde hep kurduğum bir cümle şudur: “Terminatör, James Cameron’un hikayesidir ve başka hiç kimse anlatamaz.” McG’nin yeni filminin en anlamlı başarımı da bunun şu anda sinemalarda gösterilen kanıtı olmaktır. Murat Tolga Şen
İlk yayınlanma: http://beyazperde.mynet.com/sinemasaldetay.asp?id=4290
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Terminator’ün aksiyon/bilim kurgu filmleri arasında efsane olmasının en önemli nedenleri türe ve sinema tarihine getirdiği yeniliklerdir. Asimov’dan beri süre gelen Robot-İnsan savaşı korkusuna yeni bir boyut katmıştır. Bu yüzden de sevenleri arasında yeri ayrıdır. Salvation için sinema koltuğuna kurulurken okuduklarımdan ve yönetmen koltuğundaki McG yüzünden beklentilerim en alt seviyedeydi. Ancak o meşhur Danny Elfman notaları kulaklarıma gelmeye başladığında lise çağında T:2 seyreden çocuk olmuştum bile…
Film başarılı aksiyon sahneleri ile sürüklemeyi başarsa da senaryo zafiyetleri ile başarıyı teğet geçmiş. Ancak T:3 gibi de bir fiyasko yok karşımızda. Yalnız McG’nin aksiyon başarısını artık bir şekilde dramatik sahnelerde de göstermesi lazım. Yoksa bu gidişle klip çekimine geri dönecek. Filmin en büyük kozu Batman ile büyük bir çıkış yakalayan Christian Bale gibi gözükse de asıl başarısını Sam Worthington ile yakalıyor, zaten Salvation da A.I. gibi bir robotun insan olma mücadelesi olarak dikkat çekiyor. Bale ise B-filmlerinden fırlamış kasıntı hali, senaryoyu önündeki ekrandan okurmuş hissi veren sesi ile bizim sevdiğimiz Connor’dan çok Batman gibi duruyor. Son tahlilde Salvation belki yeni üçlemenin ilk halkası olduğu için doyurucu bir Terminator filmi olmaktan öte yeni nesle seriyi tanıtmak, eskilere ise önceki külliyata göndermeler yaparak nostaljik bir tat vermek adına çekilmiş vasat üstü bir post apokaliptik. Masis Üşenmez [/box]
Filmi izlerken yeni senaristlerin, mevcut senaryoya nereden itibaren müdahale ettikleri çok net anlaşılabiliyor (bkz. 2. yarının başı, marcus’un kim olduğunun anlaşılması). Filmin bu noktadan sonrası tamamen bir saçmalıklar silsilesi olarak devam ediyor.
Garibim McG’nin bir hatası varsa senaryoda yapılan bu değişimlere ses etmemesi, her şeyi “peki baba” diye onaylamasıdır.
Bir yönetmen bu senaryodan bundan iyi bir film çıkarabilir miydi, oğlana yüklenmeden önce buna bir açıklık getirelim :)
hani hepimiz yazıcaktık bunun hakkında? Öteki Sinema özel dosyası olcaktı T4 hakkında?
Can kimseden ses gelmedi ki. Yazı varsa ekleyelim.
McG çoğu video klip ve reklam işinden gelen yönetmen gibi güzel görüntü/plandan ve hızlı kurgudan fazlasını yap(a)mayan biri. (MTV kuşağı için sadece bunlar bir filmi silip süpürmek için yeterli.) Tabii şimdilik. Bakarsınız ileride içindeki cevherleri çıkarabilir. Zamanında Tarsem de sıradan bir gerilim filmine fazla gelen güzel görüntülerle dolu bir film çekmişti. Yıllar sonra bizi şaşırtmayı bildi. Üstelik üçüncü filme rağmen hala Cameron ile anılan bir seriden bahsediyoruz. Bu yüzden de T3’den daha iyi bulunmakla beraber bir türlü sınıfı geçemeyen T4 için günah keçisi olması normal. Ama bence de biraz haksızlık ediliyor. Hem o ünlü lafı hep aklına getirmeli insan: “İyi bir senaryodan kötü bir film yapılabilir ama kötü bir senaryodan iyi bir film yapılamaz.”
Bununla beraber, çoğu Terminator severin ilk iki filmi zamanında seyrettiğini düşünerek, çoğumuz için daha iyi bir T-bilmem-kaçın mümkün olamayacağı gibi bir his var. İşin duygusallığı gereği. Cameron’da bunun farkında ki karışmıyor. İyi de ediyor.
Arabölge’nin yorumuna katılıyorum. Film bittikten sonra ilk hissettiğim duygu “İlk yarı bitine kadar film fena gitmiyordu” oldu. En azından ortada 3. film gibi ilk filmleri kopyalamaya çalışmayan ve yeni bir dünyayı sunma çabası içerisinde bir film vardı. Bu arada Christian Bale’i çok sevmeme rağmen filmde olmasa da olurmuş. Ama Wayne Rooney-Eric Bana karışımı Sam Worthington’ın filme katkısı çok yüksek. Kesinlikle bir süper kahraman filminde oynamalı:) Yorumlarda biraz spoiler verilmeye başlansın daha yorum yapacağım çok şey var… Çocukken beni afallatan bu filme sahip çıkmak gerek:)
İlk yarı iyi gidiyorken ikinci yarı kötü olarak bitiyor. Yani şimdi ne desem… Film kötü değil ama kendisinden daha iyi olduğu T3 gibi çabuk unutuluyor ki T3’te kıyamet gününün başlaması ile ilgili o son sahneler aklımda kalmıştır. Lakin birde şu sorun var film çoğunlukla kendinden önceki filmlere göndermelerle gidiyor. Önceki filmler ile bağ kurmaya çalışması olarakta algılana bilir ama bu göndermeler daha çok görsele dayalı kalıyor gibime geldi. Yani kıyamet sonrası bir dünya yaratarak farklı bir üçleme yapmaya soyunurken ilk iki filmin ekmeğinden geçiniyor. Yani bu gibi göndermeler gelecek devam filmlerinde de kendini gösterirse gerçekten yazık olur. Gelecek filmler eskiyi unutup kendi ayakları üzerinde bir hikaye anlatmaya çalışarak geçmiş filmlere bağlanmazsa hep orta karar filmler olacak gibime geliyor.
Terminatör Kurtuluş eğlendiri bir film olsada senaryo yazarları malesef karakter ve hikaye üzerinde başarılı değiller ve daha orjinal bir hikaye çıkarmaya çalışmamışlar.(Ya umursamadılar ya da diğer serilerden güç almaya çalıştılar)
İnsanlar ve makineler artık kirli ve savaşın ortasında bir dünya tek umut son model silahlar anlayışına sahip Terminatör başlarda insanları içine çeken sonra ise insanları sıkan bir eğlencelik film.
Başka Terminatör istemiyorum
Filmin dizisi yapılacak herhalde..
Şöyle bir şey dikkatimi çekti.
http://www.imdb.com/title/tt1446633/
Nasıl bir bütçe ile kıyamet sonrası dünyayı anlatan bir dizi çekecekler merak ediyorum. Ya hiç efekt görmeyeceğiz hep çölde ve hurdalıkların arasında geçecek dizi ya da kapalı mekanda diyaloglar ve 1-2 CGI Cut Scene yapacaklar dış dünyayı gösteren.
T3’den kat kat iyi ancak birinci ve ikinci filmlerle kıyaslanamaycak kadar kötü.
Aslında film John Connor’ın değil Marcus Wright’ın hikayesini anlatıyor (ki zaten Sam Worthington filmde Bale’den daha karizmatik duruyor).
Filmin nesi iyi nesi kötü diye bana sorulursa senaryo kötü, gündüz çekilen sahnelerin efektleri mükemmel, oyuncuların performansları iyiydi diyeceğim(Bryce Dallas Howard, Sam Worthington, Anton Yelchin ellerinden geleni yapmışlar, zaten C.Bale kavga etti sette ışıkçıyla sanırsam daha fazlasını beklememek lazım o gergin ortamda).Senaryo cidden kötü ama.Senaristler önceki filmlere göndermelerle uğraşacaklarına daha oturaklı ve daha mantıklı bir hikaye yazabilselermiş şimdi belki de hepimiz zevkten dört köşe Terminator Salvation diye çığlık atacaktık.Ancak filmin ismiyle bile ben bir bağlantı kuramadım.Madem Skynet’in işi daha bitmedi “nerde kurtuluş?”diyesim var (ya da ben anlayamadım tam olarak)
Yönetmen McG ismini ilk defa bu filmle birlikte duydum.Imdb sayfasında kendisinin kayda değer bir filmini görmedim.Teknik açıdan aksiyon sahnelerini çok iyi kotarmış ancak (belki de senaryonun zayıflığından olsa gerek) dramatik sahneleri (çok fazla da yoktu gerçi) çekememiş.
Imdb sayfasındaki notu (7.0) kadar bir film T4.Ne eksik ne fazla.
İki yorum alt alta olacak ama değinmeden edemeyeceğim.Kendisini The Village’den beri takip etmeye çalıştığım güzel Bryce Dallas Howard’ı filmin cast’inde gördüğümde pek bir heyecanlanmıştım.Ancak filmde pek bir aksiyonda göremedik onu.
Bir de soundtrack albümündeki ‘Fireside’ adlı parçayı Gustavo Santaolalla’nın Babel için yaptığı theme müziğine çok benzettim.Klasik gitarla, Latin ezgileriyle pek bir güzel, dramatik ama umut dolu olmuş.Filmde de Marcus’un olduğu bir sahnede geçiyordu yanlış hatırlamıyorsam.