Tenten’in hayatımda önemli bir yeri vardır. 8 yaşımdan beri bir şekilde Tenten okuyorum, farklı dillerdeki sayıları da alıyorum ve biriktiriyorum yani anlıyacağınız bir Tenten koleksiyoncusuyum.İlginçtir hayatimin farklı dönemlerinde Tenten’e olan ilgim farklı yenilikler ile hep tazelendi.
Tentenle ilk tanışmam siyah beyaz basılmış ve iki fasikül halinde küçük boyutlarda yayınlanan çizgi romanlarla ile olmuştu. Siyah beyaz olanları alıp boyamak benim için önemli anlardı belki de çocukken hikayelerin de içine daha iyi girebiliyordum. Mesela Tenten Tibette macerasının tamamını üşenmeden boyamıştım. Bugün “ne gerek vardı” denilebilinir (Commedore’da bildiğiniz kasetle oyun oynanıyordu yahu…) ancak o dönem her çizgi romanı bulmak kolay değildi ve ne yalan söyliyeyim kapağı dışında renkli Tenten görmemiştim. Pek çok macerası 2 ayrı fasikülde basıldığından tamamen okuyamamıştım ki zaten annemler Conan sevdiği için pek Tenten’e sempatik bakmazlardı. Tabi bu durum Tenten’i benim için hem ulaşılmaz haliyle de değerli kılmıştı. Bu ilk dönem tutkum uzun süre devam etti ve daha sonra 2. bir dönem başladı.
Önce YKY’nın bütün (hemen hemen) Tenten maceralarını basması ile de resmen Tenten koleksiyonu yapmaya başladım. Kendi boyadığım Tenten Tibette macerasindan sonra bu şekilde hazır ve renkli maceraları okumak farklı bir heyecan kattı. 3. Tenten dönemim ise Herge’nin çizmediği ve halis muhlis Türkiye yapımı “Tenten Marmara canavarı” ve “Uğursuz Filim” çizgi romanlarına şans eseri sahip olmamla gelişti. 4. Tenten dönemim ise birebir cizgi romana sadık kalınarak ve hikayeler genişleterek yapılan çizgi filmleri setini almamla yaşandı. Aynı dönem Fransız yapımı filmlerine de ulaştım. Bu 4 dönemin hepsinde de ne zaman yeni bir Tenten ürününe ulaşsam oturup hemen hemen bütün tenten cizgi romanlarını baştan sona okurum.
Oryantalist, orta avrupa elitisti tavrını takmadığı tek çizgi romandır ki, kare kare abartıları ve ırkıçılığı veya ayrımcılığını çocuk aklımla bile fark edebilmiştim yine de Tenten Afrika’da macerasını pek sevmem mesela. Ancak bir noktada bazı eleştirilerin zorlama olduğunu düşünüyorum, Herge bilerek bazı noktalarin altını çizmiş, göndermeler yapmış olsa bile politik görüşü bizim filtremizden geçecektir o yüzden tamamen ırkçı ilan edilmesine hiç bir zaman katılmadım. Sonuç olarak bu bir çizgi roman ve Herge de zaman içinde değişime uğruyor…
Şu ana dek hep çizgi romandan konuştuk, Steven Spielberg ve Peter Jackson’ın Tenten filmini yapacakları söylediği zaman hiç heyecanlanmadım, elim Tentenleri okumaya gitmedi bile. Hele hele ilk Tenten filmi olacagi haberlerini okuduğum zaman “eeee o zaman 60larda çekilenler neydi?” dedim. Detaylar şekillendikçe filmine hiç gitmemeyi düşünmeye başladım (Battlestar Galactica içinde aynı şeyleri düşünüyorum). Fragman ve bazı pilot sahneleri izledim ve “bu filmin tadı tuzu olmaz” dedim. Hatta bazı değer verdiğim sinema yazarlarının ve blogcunun film üstüne yazdıklarını okuduğum zaman hiç isteğim kalmadı. Sonra ne olduysa benim gibi Tentensever dostum Alper ile filme gitmeye karar verdik. İkimizde farklı kanallardan aynı negatif yargılari edinmiştik ve sanırım önyargılarımız birbirine yakındı. Başka dostların da bize dahil olmasıyla 3d gözlüklerimizi taktık (benim gibi gözlük kullanan birisine ne işkencedir bu durum…) ve bu farklı, bizim için Tenten gibi olmayan Tenten’i izlemeye koyulduk.
Tenten’in çizgi romanları ile büyüyen kimseler icin kesinlikle zor alışılan bir film vardı karşımızda. Filmin açılışının bana daha çok Pembe Panteri çağrıştırdı. Bir şekilde Tenten’i hiç bir zaman bu gibi saykodelik imgelerle tanımlamadım. Aslında durmadan uzayan sakallar veya büyüyen mantarlar ve James Bond’vari envai çesit araç ve buluşlarla saykodelik bazı imgeler kullanır ancak Spielberg’in çok farklı bir açıdan baktığını düşünüyorum.
Filmi izledigim zaman önyargılarımın çoğunun ortadan kalktığını söylemem gerekiyor. Evet bu benim okuduğum çizgi roman değildi ancak Tenten’in gerçeklerinden de kopmamış. Ayrıca Indiana jones’a benzeyerek çok fazla aksiyon içinde boğulduğunu söyleyen veya yazanların Spielberg’i yanlış anladığını (kendisi de abartmış olabilir) ve Tenten maceralarını okumadığını düşünüyorum. Açıkcası bazı maceraları filmden daha dinamik ve daha değişken bir yapıdadır (örneğin Turnusol olayı veya Kırık kulak). Keza çizgi romana tamamen bağlı kalan çizgi filmlerdeki aksiyon dozu da filmden çok daha fazla idi neredeyse çizgi filmde durmuyorlardı. Bu noktada Spielberge haksız eleştiriler yapılıyor kanımca. Spielberg’in birebir Tentenin macarelarına bağlı kalmaması eleştirilebilinir çünkü tek boynuzdaki bazı noktalar başka maceralarından kotarılmış ve polisiye hava çok törpülenmiş. Buna rağmen filmin sonunda aklımda kalan soru isareti su oldu:
Spielberg ve Peter Jackson bütün Tenten maceralarını sinemaya taşıyacak mı?
Filmde sürprizbozanlar üstünde durmuyorum çünkü Tenten okuyan herkesin bildiği bir hikaye. 3 farklı kağıdın ele geçilirilmesi cizgi romandan farklı ve biraz fazla değiştirilmiş. Ancak çizgi romana özgü aksiyonu içinde oldukça başarılı bir şekilde kurgulanmış (Kara altın macerasını da eklemesini beğenmedim açıkcası). Çizgi romanda da beklenmedik anlarda ortaya çıkan absürtlüklerin de filmde kıvamında işleniyor ve seyirciye veriliyor. Bence Tenten’in ruhuna uymayan tek sahne iki vincin çarpıştırılması olmuş. Bu sahneyi daha çok disney çizgi filmlerine benzettim. Hatta Haddock bile bir tek o sahnelerde sırıtıyor.
Andy Serkis Haddockla yine müthiş bir iş çıkartmış ayrıca Haddock’un gözleri ile Maymunlar gezegenindeki Ceaser’in gözlerinin aynı olması bilinçli bir seçim mi diye merak ettim ve aslına bakarsanız çizim ile birebir ötüşüyor. 2000li yıllara ait ve fazlasıyla amerikanvari tepkilerin olmasını önemsemezseniz fazladan (Herge’nin yaptıkları diyelim) gözümüze sokulan bir ırkçılık veya fazladan bir elitizm yok. Arapların aşağılandığının altının çizilmesini ise biraz zorlama buldum. Spielberg kendisini bir zengin arap şeyhi olarak filme yerleştirmiş olması bile ilginç. Kaldi ki Neo Osmanlıyız diyerek bütün ortadoğuyu yeniden yöneteceğiz diyerek ortaya çıkan bazı insanların yazı yazdığı bir ülkede yaşayıpta bazı sahnelerden rahatsız olmaya gerek yok.
Yine de bazı şeyler Ti ye alınmış. Mesela Opera ve opera sanatçıları ile açık açık dalga geçiliyor. Bakalım Fazıl Say ne diyecek!!! Spielberg in Dupont ve Dupond’a ve Miluya başka isim vermesi bence saçma (İngiliz versiyonda da bu değişiklikleri sevmemiştim ki bizde de eskiden Milu “Fındık”tı). Bir iki sahne dışında neden 3 boyutlu yaptığını da merak ediyorum. Sanırım bir moda olduğu için ve gişe için 3d yapılmış yoksa çokta gerekli mi diye merak ettim.
SON SÖZ:
Tenten mantığından fazla kopmayan ancak çizgi romanı da birebir uyarlamayan bu animasyona bir şans verin. Bu filmi izledikten sonra eğer bir Tenten hayranı iseniz evinize dönüp orijinalerini okuyabilirsiniz, bu size karşılaştırma şansı da verecek. O yüzden bazı noktalarda rahatsız olsamda ben neden bire bir değil diye hayıflanmıyorum. Spielberg ile Jackson pek fazla tahribat yapmamış işin özüne dokunmamış o yüzden filmden sonra eski bölümleri yeniden okuma isteği geldi. 5 yıldır el sürmediğim Tentenleri yeniden okuyacağım. Bütün açıklamalara rağmen Steven Spielbergin Indiana Jones için nereden etkilendiğini çok daha net anlıyoruz ama Tenten2i anlayamamış. Keyifli bir zaman geçirmek için sinemada izlemenizi tavsiye ediyorum. Evde izleyecekseniz extradan 3d gözlüğe gerek yok, farklı versiyonda izlerseniz birşey kaybetmezsiniz.
Tenten üzerine yazılmış detaylı yazılar:
http://www.tersninja.com/tentenin-cizgi-romaninin-turkiye-macerasi
http://www.tersninja.com/bir-cizgi-roman-kahramani-olarak-tentenin-tartismali-seruvenleri
….keyifli bir film….hollywood etkisi bariz..
Sorun şuydu,filmde “tenten ruhu” yoktu