“For God’s Sake Get Out!”… 1979 yılında tüm Amerika bu sözlerin yazıldığı bir postere sahip filme akın akın gidiyordu. “Allah aşkına, çık git” diye çevirebiliriz sözleri. The Amityville Horror filminin bu kadar meşhur olmasının bir nedeni de ürkütücü hikayenin tümüyle gerçek olaylara dayandırılması idi. Sinema salonlarında böyle bir etkiyi The Blair Witch’e kadar hiçbir film yaratamayacaktı.
Stuart Rosenberg’in yönettiği The Amityville Horror, Jay Anson’ın 1977’de çıkardığı aynı adlı kitaba dayanıyor. Ancak kitaptaki hikayelerin gerçek insanlara dayanması asıl korkuyu sağlıyor.
Genç evli çift George (James Brolin) ve Kathy Lutz (Margot Kidder) 80.000 USD gibi piyasanın çok çok altında bir fiyata düşeş bir ev alırlar. Çift ve Kathy’nin daha önceki evliliğinden üç çocuğu yeni bir hayat kurmak için eve yerleşir. Lutz’lar evin önceki sahiplerinin kendi çocukları tarafından öldürüldüklerini bilmektedir. Zaten evin fiyatının bu denli düşük olmasının da ana sebebi budur.
28 gün boyunca yaşayabildikleri bu evde sürekli tehlike altındadırlar. George giderek vahşileşmekte, elinden baltasını bırakmamakta, küçük kızları hayali arkadaşlarından bahsetmekte, çocukların eline pencere düşmekte, evi kutsayan peder “çık dışarı” diye sesler duymakta, akrabaları rahibe eve girdiği anda ortamdaki kötülüğü hissedip kaçmaktadır.
28. güne gelinirken George artık iyice psikopata bağlamışken Kathy olayları araştırmaya karar verir. Evin önceki sahibinin bir satanist Cult’ın başı oduğu ve evin gizli bir bölmesinde kanlı törenler yaptığını öğrenir. Ev aileye karabasan gibi inerken tek çareleri kaçmaya çalışmaktır artık.
Lutz’ların yaşadıkları paranormal olaylara dayanan hikayenin hala ne kadar gerçek olduğu tartışıla dursun film olarak baktığımızda The Amityville Horror yeni bir şey vadetmese de The Exorcist (1973), Omen (1976) , Shining (1980) gibi filmlerin izinden gidiyor. Hatta Baltalı bir kapı kırma sahnesi var ki Shining ile nerede ise aynı, ancak filmlerin birbirine bu kadar yakın bir tarihte çıkması hangisinin kimden aldığı konusunda kafamda soru işaretleri bıraktı.
Filmin en büyük problemi klişelere sıkı sıkı sarılırken seyirciye gerçekliği sorgulatmamak için cesur hamlelerden kaçınıyor olması. Bu da bizler gibi tür severlere bir yerden sonra sıkıntı vermeye başlıyor. Bir sahnede George’un pencerede gördüğü domuz başlı yaratık ve bir gece Kathy’nin gördüğü kırmızı gözler dışında filmde elle tutulur bir korku figürüne rastlamıyoruz. Neyse ki son güne gelindiğinde aksiyon ile birlikte film biraz daha ivme kazanıp tekrar seyirciyi yakalamasını biliyor.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Ünlü eleştirmen Roger Ebert 1979 yılındaki yazısında filmi yerden yere vururken sözlerini şu şekilde bitirmiş ,
“Filmin asıl problemi bu, gerçekte 2 saat boyunca hiç bir şey olmadan korkan insanları izliyoruz, ve kendimize neden diye soruyoruz? Eğer gerçekse neden olaylar gelişmiyor. Eğer yalansa daha özgün, daha seyredilebilir bir şeyler uydurulamaz mıydı?”[/box]
Film ne kadar eleştirmenler tarafından sevilmese de yarattığı korku ve merak ile izleyiciyi sinemaya çekmeyi bilmiş ve Amerika’da yılın en çok gişe yapan ikinci filmi olmuş. Lalo Schifrin’in ürkünç, oscara aday olan tema müziği de filmin çıtasını bir tık arttırıyor. Filmde müziği duyduğunuz anda gerilmeye başlıyorsunuz. Bence modern korku sinemanın atladığı en büyük öğe bu tarz tema müziklerini artık kullanmamak.
Hala Lutz ailesine inanan ve inanmayan büyük bir kesim olsa da ev başlı başına bir turist çekim merkezi olmuş durumda. Ne yazık ki yeni sakinleri artık evde paranormal olayların yaşanmadığını söyleseler de ziyaretçisi eksik olmuyor. Öyle ki insanlar bulamasın diye belediye adresini bile değiştirmiş evin.
The Amityville Horror’ın bu denli sevilmesi tabii ki devam filmlerinin ve 2005’de ise bir re-make’inin çekilmesine neden oldu. Devam filmleri oldukça başarısız olsa da re-make’ini sevdiğimi söylemem gerek. En azından Roger Ebert’ın sözlerine kulak vererek korkuyu maddeselleştirmeye çalışmış.
Gerçi koca bir dinsel bölüm re-make’de nerede ise yok edilmiş. Hatta peder karakteri tamamen değiştirilmiş. Orijinal filmde Peder evden çıksa da Lutz’ları uyarmak için çeşitli kereler uğraş veriyor ancak kazalar, telefonların kesilmesi ve en sonunda kör olmasına kadar giden çeşitli talihsizlikler yaşıyor. Oysa ki re-make’de peder evi kutsamaya gelip sesi duyduğu anda evden 100mt dünya rekoru kıracak bir hızla uzaklaşıp aileyi yalnız bırakıyor.
Youtube’da bulacağınız bir belgeselde ismini vermeyen ve o olayları yaşadığını söyleyen rahibimiz evin gerçekten de çok soğuk olduğunu ve sesi gerçekten duyduğunu teyit ediyor. Ancak diğer olguların filmde çok fazla abartıldığını söylüyor.
Sonuçta gerçekle bağı muallak da olsa The Amityville Horror başarılı bir ev korkusu olarak tarihteki yerini almış ve bu tarzın yapıtaşlarından biri olmuştur.