The Baby, ismini ve kapağını görür görmez tereddüt etmeden DVD’sini ısmarladığım bir film oldu. Sırf posteri yeter zaten… Üzerinde “70’lerde Hollywood’dan çıkan en garip filmlerden biri” yazması da cabasıydı.
Sosyal yardım kuruluşunda çalışan genç ve güzel bir hanım, bebek bakmaya gittiği bir evde akıllara sığmayacak bir gariplikle karşılaşır. Orta yaşlı bir anne, iki güzel genç kızı ve bir de bebek.. ama bu bebek bildiğiniz bebeklerden değil…
Ben filmi hiçbir şey bilmeden izledim. DVD’nin arkasını bile okumadan. O yüzden bu ‘bebek’ ile ilgili büyük sürpriz hakikaten bir sürpriz oldu. Aslında filmin bütün şok değeri bu detay üzerine kurulmuş değil kesinlikle. Haliyle ben de filmden biraz bahsetmek zorunda olduğum için bu sürprizi bozmam icap ediyor…
Evet, bu bebek büyükçe bir beşikte yatan, altına bez bağlanmış, konuşamayan, emekleyen koskoca genç bir adam!
Neden bilmiyorum ama bebek kılığında ve bebek gibi hareket eden bir adam oldukça rahatsız edici bir görüntü çıkarıyor ortaya. Tabi olayın psikanalitik çözümleri gerçekten enteresan konulara ve tartışmalara doğru uzayıp gidiyor. Ama bir de şu var ki; bu filmdeki 25 yaşındaki bebek fikri öyle pedagoglara, psikologlara falan danışılarak derinlemesine araştırılmış bir şey olduğunu sanmıyorum. Mesela Quest For Fire filmindeki ilk insanlara bakarken bunlara maymun taklidi yapan aktörler değil, gerçekten ilk insanlar olarak bakıyorsunuz. Çünkü rollerinin arkasında çok ince çalışılmış bir bilimsel araştırma var. The Baby’de ise düpedüz bebek taklidi yapan bir adam izliyorsunuz. Bu da aslında filmin vermek istediğinden daha da acayip ve garip bir tecrübe oluyor. Adam bebek gibi değil de, sanki şımarık bir bebek gibi davranıyor. Aşırı abartılı. Halbuki aşırı LCD alıp yamulmuş bir adam gibi davranmasını beklerdim ben 25 yaşında bir bebekten.
Ama film ilerledikçe konu o kadar garipleşiyor ve mantık sınırlarını zorluyor ki, hani kendinizi itiraz etmeden filmin ellerine bırakırsanız bir çeşit akli dengesi bozulmuş adam gibi bu bebeği de kabul eder misiniz.. yoksa hiç etmez misiniz… kestirmek güç…
Bu bebek-adamı izlerken ister istemez geçen sene Londra gittiğim bir porno fuarında gördüğüm bebek-fantazisi standı geldi aklıma. Fuardaki diğer bütün bayat ve ruhsuz seks shop standının yanında, bence fuarın tek görmeye değer standı olan bu bebek-fantazisi standı hem mide bulandırıcı, hem de vizyon açıcı bir olaydı diyebilirim. Standdaki ‘sahip’ teyze ve onun bebek bezi giymiş erkek arkadaşı (ikisinin de yaşı en az 50’ydi) bize yetişkinler için bir kreş işlettiklerini, bu kreşe gelen insanların kıyafetlerini çıkartıp bebek kıyafetleri giydikleri ve bu kadının onları yıkadığını, temizlediğini, altlarını değiştirdiğini ve daha birçok şey yaptığını öğrendik. Obsesif kompalsiflik, mazoşizm, dışkı fetişi… her yöne gidebilecek bir pencere aslında bu olay… Kimi müşteriler tamamen kundak fantazisi yapıp, sarıp sarmalanarak hiç hareket edemeyecek hale gelmeyi özellikle talep ediyorlarmış. Web siteleri, broşürleri falan da var… Eve gelip internette biraz arattırdıktan sonra bu olaya Paraphilic infantilism dendiğini ve konuda daha hiçbir ciddi bilimsel araştırma yapılmadığını ama bu olaya küçümsenemeyecek bir talep olduğunu da öğrendim.
İnternetten bu olaya baktığınızda ya komik, ya da sadece pornografik içerikli sayfalara rastlıyorsunuz.
Olay buraya da gidiyor: http://jezebel.com/5798077/the-weird-world-of-adult-babies
Buraya da gidebiliyor: http://slapblog.com/?p=7976
Ama benim gördüğüm şey çok daha samimi, çok daha derin, ve ne açıdan baktığınıza göre çok daha rahatsız edici olabilen bir olaydı. İyi veya kötü diyemeyeceğiniz ama insanlık ile ilgili düşüncelerinizi yerinden oynatan mevhumlarla karşılaşırsınız ya bazen… Bu da öyle işte… Hatta ilk olarak 1990 yılında San Fransisco’da “Baby Week” adında bir etkinlik düzenlenmiş. O günden beri forumlar, web siteleri ve dünyada bir çok klubü varmış. Neyse, biraz Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi anlattığım esas konudan uzaklaşarak başka bir konuya dalmış bulunuyorum ama konunun ekstremliğinden dolayı Öteki Sinema’nın sayfalarını bu konuyla kana bulamayı uygun gördüm…
Neyse bebek adamları bir kenara bırakırsak, filmdeki kadınların hepsi çok güzel. Bakmaya doyamıyorsunuz. Bu zaten genel olarak 70’lerin her türlü manyak filminin adeta üzerinden akan bir özellik. Bu güzel ablalarından birinin gece gizlice bebek-adamın beşiğine girip soyunduğu sahne ise filmin geri kalanı ile hiçbir bağ içermeyen psikopat bir detay olarak seyircinin beynini gıdıklıyor…
İnternette baktığım kadarıyla film bir kült klasik ve psikolojik korku olarak etiketlendirilendiriliyor. Açıkçası ben filmi izlemeyi bitirdikten sonra uzun süre kütüphanemde nereye koyacağımı düşündüm. Bu bir korku filmi sayılır mı, yoksa “70’ler psiko-seksüel thriller’lar” arasına mı koysam diye düşünüp, sonunda “Holy Fucking Shit!” bölümüne, Troll 2, Housu, Pink Flamingos, 4, Hanzo The Razor, El Topo ve Dünyayı Kurtaran Adam gibi tanımsız filmlerin arasına koymaya karar verdim. (Ama aslında şimdi tekrar ordan çıkarıp “70’ler psiko-seksüel thriller’lar” arasına koymayı düşünüyorum.. zor kararlar… : )
Sonuç olarak çok ahım şahım olmasa da farklı ve garip filmler izlemek isteyen izleyici tarafından en az bir kere izlenmeyi hakediyor film. Tempo olarak bakarsak The Baby, ilk 10 dakikasıyla beklentilerimi karşılıksız bırakmazken dakikalar ilerledikçe ilgimi kaybetmeme ve sıkılmama sebep oldu. Ancak son yarım saatinde işlerin tekrar ve daha da garipleşmeye başlaması ve şok finaliyle beni tavladı. Filmin en çok sevdiğim son dakikaları hakkında filmin bütün sürprizini kaçırmamak adına bir yorumda bulunmuyorum tabi. Bu arada filmde biraz televizyon filmi havası da var. Haliyle yönetmeni Ted Post bütün 60’ları TV dizisi çekerek geçirmiş. Ama zamanına göre teknik olarak bir eksiği var diyemeyeceğim. Genel olarak filme notum yıldızlı bir 6/10 diyebilirim.
ilginç bir filme benziyor. yakışıklı can evrenol’a teşekkürler :)
birde şurayı düzeltirsek iyi olur “psikologlara fln danışılarak”
“biraz Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi anlattığım esas konudan uzaklaşarak…”
sadece Rahmi mi uzaklaşıyor böyle, doğrusu, merak ettim. Bunun dışında güzel yazı, teşekkürler.
80’lerin başında ülkemizde de gösterime giren filmi Üsküdar Sunar sinemasında izledim.