The Canyons001Altıncı senesinde, Sydney Underground Film Festivali yine bomba gibi bir programla şehrin hipster’larına, maceraperest sinefillerine, kalabalık içinde gerilen, ama karanlık salonlarda beyaz perdeye yansıyan ışıkta kendini kaybeden sıkıntılılara, filmlerden çok sosyalleşmek için gelmiş konuşkanlara güzel birkaç gün yaşattı.

Öteki Sinema için yazan: Can Yalçınkaya

Festivalin kapanış gecesi filmi The Canyons, bu senenin merakla beklenen filmlerinden biriydi. SUFF2013’ten bir hafta önce açılışını yapan film, SXSW ve Sundance gibi büyük festivallerden ret yiyerek beyazperdedeki yaşamına tartışmalı bir başlangıç yapmıştı.

Yönetmenliğini Paul Schrader’ın (Taxi Driver ve Raging Bull senaristi) üstlendiği, senaryosunu American Psycho, Rules of Attraction ve Less Than Zero gibi romanların yazarı Bret Easton Ellis’in yazdığı The Canyons, başrollerini Lindsay Lohan ve porno oyuncusu James Deen’in paylaşmasıyla adından söz ettirdi. Lohan’ın alkol ve uyuşturucuyla olan ilişkisi ve düşmüş bir Hollywood yıldızı olması, filmin prodüksiyonu açısından bir risk olarak görülüyordu. Lohan’ın başına bir şey gelmesi halinde, bu “mikro bütçeli” yapım (Schrader, Ellis ve yapımcı Pope filmin bütçesinin bir kısmını ceplerinden, bir kısmını da Kickstarter’dan sağlamışlardı) içinden çıkılamayacak bir zarara girebilirdi. Fakat Schrader da, Ellis de  Lohan’in filmdeki Tara rolü için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorlardı.

The Canyons005

Schrader’ın prodüksiyon esnasında sete girmesine izin verdiği gazeteci Stephen Rodrick’in New York Times için yazdığı “Here is What Happens When You Cast Lindsay Lohan in your Movie (Lindsay Lohan’a filminizde rol verirseniz işte bunlar olur) adlı yazı, Lohan’ın sette çıkardığı sorunları ve Schrader’la olan kavgalarını tüm açıklığıyla anlatarak neredeyse kült bir makale statüsüne erişti. Neyse ki tüm sorunlara rağmen filmin çekimleri tamamlandı ve hem sinemalarda hem de VOD (video-on-demand) platformlarında eş zamanlı olarak gösterime girdi.

Dikkat: Yazının devamı !Sürprizbozan! içerir.

Film, Christian (James Deen) adlı baba parası yiyen bir Hollywood yapımcısı, onun sevgilisi Tara (Lindsay Lohan), asistanı Gina (Amanda Brooks) ve Gina’nın sevgilisi Ryan (Nolan Funk) arasındaki aşk dörtgenine (ve bu kişilerin yattıkları diğer kişileri de sayarsak çokgenine) odaklanıyor. Christian, telefonundaki bir uygulamayı kullanarak kendisi ve Tara için grup seks partileri düzenliyor. Ayrıca başka kadınlarla da yatıyor, fakat Tara’nın kendisini aldattığı hissine kapılınca kontrolden çıkıyor. Ryan, çok yetenekli bir aktör olmasa da Gina ve Tara’nın desteğiyle Christian’ın yapımcılığını yaptığı ucuz bir slasher filminde başrolü kapıyor. Ryan ve Tara’nın gizli bir ilişki yaşamaları işleri çığrından çıkarıyor ve hikaye seks, cinayet ve gerilim dolu bir yola giriyor.

The Canyons002O eski efsanevi filmlerin hatırına, Schrader’ın başarılı bir iş çıkarmasını istiyoruz, ama maalesef umduğumuz gerçekleşmiyor. Filmle ilgili hemen her eleştirinin belirttiği gibi, oyunculuklar bir hayli başarısız – bunun bir adım ötesi The Room, sanki. Ellis’in üslubundaki soğukluk ve mesafeliliğin bu oyunculukla yansıtılmaya çalışıldığı gibi bir savunma yapmaya yeltensek dahi kendi kendimizi kandırmaya çalıştığımız hissinden kurtulamıyoruz.

Filmde verilmeye çalışılan ana mesaj, Hollywood’un içi boş, “ahlaksız”, duygusuz ilişkilerin beşiği olduğu sanki. En içten gibi görünen kişiler bile sahte ve gurursuz karakter nitelikleri sergileyebiliyorlar. “Eee, peki,” demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Binlerce kez işlenmiş bir konu bu, film bize yeni ne sunuyor? Biraz daha alt temalara girersek, kurbanın ve failin birbirine karıştığı, iyi-kötü ayrımının olmadığı bir anlatıyla karşılaşıyoruz. Christian’ın Tara’yı kötü emellerine ait ettiğini ve illişkilerini tamamen onun kontrol ettiğini düşünürken, Tara’nın Christian’ı grup seks esnasında eşcinsel ilişkiye zorladığını, ve rolleri tersine çevirdiğini ve onu aldattığını görüyoruz. Ryan ilk başta sadık ve masum sevgiliyi oynarken, Tara’yla ilişki yaşadığını ve onun da kariyeri uğruna eşcinsel ilişkiye girmekten kaçınmadığını anlıyoruz. Film, Ryan ve Christian arasında bir kedi-fare oyununa dönüyor. Çok da beklemediğimiz bir şekilde Christian’ın psikopatolojik bir vakaya dönmesiyle nihayetleniyor. Ellis, yeniden American Psycho sularına giriyor.

The Canyons004Bir başka tema da insanların birbirlerine yabancılaşması, ki Schrader’ın sevdiği bir tema bu. Film boyunca cep telefonları büyük bir rol oynuyor. Karakterler birbirleriyle konuşurken dahi cep telefonlarını ellerinden düşürmüyorlar. Göz göze bakmaktansa telefon ekranlarına bakıyorlar. Seks yaparken cep telefonlarıyla birbirlerini kaydediyorlar. Cep telefonu aracılığıyla yabancılarla seks yapıyorlar.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, filmin ahlakçı bir mesajı varmış gibi görünebilir. Film, geleneksel insan ilişkilerinin ihlal edildiği, tek eşliliğin ayaklar altına alındığı, insanların birbirleriyle ancak makineler aracılığıyla iletişim kurduğu bir dünyada yaşadığımızı, özdeşleşmemizin pek de mümkün olmadığı karakterlerle gösteriyor. Öte yandan, bu ilişkilerin, soğukluğun ve yalnızlığın da fetişleştirildiği gibi bir izlenim de ediniyoruz. İnsan doğası böyle canavarca bir şeydir, ve bu gerçeği kabullenmek gerek, diyor sanki Schrader ve Ellis.

The Canyons, düşük bütçesine rağmen prodüksiyon değeri açısından iyi bir iş çıkarıyor ve bazı sahneler – açılış sahnesi ve filmin ortalarındaki dörtlü grup seks sahnesi gibi – görsel ve kurgusal açılardan ilginç sayılabilecek enstantaneler sunuyor. Fakat filmin geneli Schrader ve Ellis’in ayrı ayrı dahil oldukları yukarıda adı geçen filmlerin yakınına bile yaklaşamayacak kalitede.

blank

Can Yalçınkaya

Müzmin öğrenci, Punk Akademik. Avustralya'da yaşıyor ve Türk sineması ve popüler müziğinde melankoli üzerine çalışıyor. Çizgi romanlar, filmler, kitaplar, fanzinler ve saireyle haşır neşir olmayı, yazmayı ve çizmeyi seviyor.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. grup sahnesini kurgusal olarak değerlendirmek zor olsa gerek. bu film türkiye’de sinemada gösterilemez tabi heralde.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Rüyalar ve Gerçeklik: Waking Life (2001)

Waking Life, hem görsel hem de işitsel anlamda izleyicisine çok
blank

The Mist / Öldüren Sis (2008)

The Mist / Öldüren Sis seyirciyi korkutma görevini başarıyla yerine