The Conjuring 2 ya da saçma Türkçe adıyla Korku Seansı 2… Herkes bu filmi bekliyor! James Wan artık modern korku sinemasının en büyük markası; asla bir Carpenter ya da Craven değil vizyoner hiçbir tarafı yok, sömürücü ve klişeci ama bunları iyi kullandığı için kıymetli bir yönetmen. Seyircinin geneli onun çektiği filmlere bayılıyor ama artık sizce de kabak tadı vermedi mi?
The Conjuring 2, İngiltere’deki tekinsiz ev olaylarının en ünlüsü olan Enfield lanetine odaklanıyor, bu vakanın daha önce çekilmiş üç bölümlük “The Enfield Haunting” adında bir dizisi var. O dizinin yazısı da Masis Üşenmez’in kaleminden Öteki Sinema’da…
Enfield laneti tipik bir “poltergeist” vakası… Poltergeist Almanca “gürültücü hayalet” gibi bir anlama geliyor ve evdeki eşyaları kaldıran, tahtalara vurma sesleri çıkaran, hatta ekstrem vakalarda insanı ısırma, vurma gibi eylemlerde bulunan doğaüstü varlık ve hayaletler için kullanılan bir kavram. Burada da Evin paranormal şeylere ve ölümden ötesine meraklı olan, bu yüzden de mezarlıklarda dolanan kızı Janet’e (Conjuring 2 filminde bu detay verilmiyor) musallat olan bir ruh ortalığı birbirine katıyor ve korku dolu anlar yaşatıyor.
Film, dizinin aksine, dul bir anne ve dört çocuğundan oluşan Hodgson ailesinin iddiaları kolayca boşa çıkarılan paranormal sahtekarlar olduğu düşüncesini tamamen çürütmek ve vakayı aklamak için çekilmiş gibi… Oysa Enfield lanetinin bir düzmece olduğu neredeyse ispatlandı ve en ateşli paranormalistler bile bunu savunmak istemiyor. Film bunu hissettirmemek ve şüpheci seyirciyi hikayede tutmak için bir yere kadar olanlardan işkilleniyormuş gibi yapıyor ama dert başka! Yönetmen James Wan bu vaka ile ilgilenen Ed ve Lorraine Warren’i soylulaştırmaya devam ederken hem onları hem de ele aldıkları konuları “gerçekliği ispatlanmış” durumlar olarak ele alıyor.
Edward Warren ve Lorraine Rita Warren hayalet avcıları ve yazarlar. Epey de ünlüler… Ed, ABD Deniz Kuvvetleri’nde polis memuru iken kendini demonolojist (iblis uzmanı), yazar ve öğretim görevlisi olarak eğitmiş. Eşi Lorraine ise kocası ile birlikte çalışan durugörü ve medyumdur. Geçimlerini paranormal vakaları incelemek, bunlar hakkında makaleler, kitaplar yayınlayarak, TV yayınlarına çıkarak ve bir müzede de buldukları lanetli eşyaları sergileyerek sağlıyorlar. Ed, 2006’da öldü, karısı yaşıyor ve Conjuring filmlerinde James Wan’a danışmanlık yapıyor.
Gerçekliği bir yana bırakıp, The Conjuring 2’nin film olma haline odaklanırsak; IMDB’deki 8.9’luk puanı hak edecek bir işle karşılaştığımı düşünmüyorum. Evet, ses ve görüntü efektleriyle yapılan ani irkiltmeler seyirciyi çok korkutacaktır ve hatta ben meslektaşlarımdan birinin filmden çok etkilendiğine, korkunç sahnelerde gözünü kapatıp hazırlıksız yakalandığı anlarda da yerinden zıpladığına şahit oldum ancak 80’lerin başından bu yana o kadar korku filmi izledim ki artık bu numaralardan etkilenmiyorum. James Wan’ın filmleri bir korku tünelinden farksız, içine giriyorsunuz, her köşede “böö” yapan öcüler sizi korkutmaya çalışıyor, eğleniyor ve çıkıyorsunuz, hepsi bu… Peki bu marifetler çektiğiniz şeyi iyi bir film yapmaya yetiyor mu? Bence hayır… Seyret-unut bir seyirlik sadece.
Patrick Wilson ve Vera Farmiga, Warren’ları canlandırmakta başarılı, gerçek hayattaki halleriyle alakaları olmasa bile… Zaten öyle bir cast çalışması yapılsa film inandırıcılığını tamamen kaybederdi. Warren’ların Youtube üzerindeki videolarına bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
The Conjuring 2, 90 dakikada bağlanması gereken bir öyküye sahipken finale yakın bir twist ile yeni bir ivme kazanıyor ve 123 dakika sürüyor ki bu da filmden daha çok sıkılmama ve sinsi amacını anlamama yol açıyor. James Wan’ın, Warren’ların en önemli dosyası olan Amityville lanetini filmin başında yeniden hatırlatıyor olması da gereksiz ama korku filmlerine meraklı genç seyircilerin filme bayılacağına eminim. Çünkü onlar The Changelling gibi bir şaheseri izlemediler ve asıl önemli olanın anlık irkiltmeler değil de film boyunca tekinsiz bir atmosfer yaratmak, seyirciyi lanetin içine çekmek olduğunu bilmiyorlar. Sinema değişti ve artık bir lunapark eğlencesi. Bu film de o yapımcılık anlayışının güçlü örneklerinden biri…
Bu lanetli hikayeyi gerçekten merak edenlerin yukarıda bahsettiğim ve çok daha objektif bir bakış açısı içeren kurgu için 2015 yapımı The Enfield Haunting dizisini izlemesini tavsiye ederim.
MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@otekisinema.com
Öncelikle tebrikler Murat abi.. Bu film hakkında en güzel tanımlama Lunapark eğlencesi.. Bilemiyorum evrensel olarak nasıl söylenir.. Ama benim de filmi izlerken hissettiğim buydu. Tam bir korku filmi ama bittikten sonra hiç bir etki yaşatmadı. Ne psikolojik, ne düşünsel olarak. Mışıl mışıl uyudum. Sanırım yeni nesil buna tav oluyor.. Bu kadar yüksek puan nasıl oluyor diye şaşırdım.. James Wan iyi bir yönetmen, türe katkısı yadsınamaz ancak en iyi korku filmi gibi yorumları ben çok anlamıyorum. Filmdeki atmosfer mükemmel olsa da özellikle hayalet ya da canavarlar diyelim çıktığı sahnelerin görsel efektlleri bana çok amatörce geldi, filmin en zayıf yönleri.. En etkili olması gereken sahneler, amatör bir film izliyormuş etkisi yaratıyor.. Onun dışında oyunculuklar, atmosfer, müzikler, ses efektleri başarılı.. İlk film de başarılı ancak kesinlikle başyapıt değil. Bu film de iyi bir devam serisi olabilir ancak…
Teşekkürler Orcun, James Wan filmleri birbirine o kadar benziyor ve adamın tarzı diğer yönetmenleri de öyle etkiledi ki bu furyadan çabuk sıkılacağız gibi geliyor bana… Bazen şaka olsun diye soruyorum, kimse hangi James Wan filminde ne olup bittiğini hatırlamıyor. Tamamen bir deneyimden ibaret, film bittikten sonra hikaye de buharlaşıp uçuyor. Ama biz Carpenter’ın askerleriyiz, affetmeyiz :)