Doksanlar denilince ilk akla gelen kült filmlerden biri de Alex Proyas üstadımızın yönettiği The Crow’dur. Doksanlı yılların ex-generation gençliğini oldukca etkilemiş olan film gerek karanlık yapısı gerekse talihsiz bir kaza sonucu Brandon Lee’nin ilk düzgün filminde vefat etmesi sonucu kısa zamanda kült mertebesine ulaşmıştır. Özellikle Proyas’ın Dark City ile birlikte en başarılı şehir dizaynlamasına ulaştığı The Crow, ana karakteri Eric Draven’ın gitarist karizması ile rock müzik severler arasında da apayrı bir yerdedir.
Üniversite zamanlarımda film hakkında arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmelerde bir kişi hariç hepimizin filmle ilgili yaklaşık olarak aynı duyguları hissettiğimizi hatırlarım. Doksanların Gothic-Grunge kırması yapısını ve insanların kaybedilmişliğini çok iyi yansıtıyordu. Filmi beğenmeyen arkadaşın ise fazla kominist olan yapısı gereği çiftçilerin can düşmanı olan kargaların yüceltildiği için filme karşı duruşuna saygı duymaktayım. Babası Bruce Lee gibi film setinde azraile yakalanan Brandon Lee için ise az gözyaşı dökülmedi filmin fanları tarafından. Birçok komplo teorisi de üretilmiştir konu ile ilgili. Film çekimlerinin son günlerinde Eric’in nışanlısına tecavüz edilmesini görmesi ve kendisinin de olay yerinde vurulması sahnesinde kuru sıkı olması gereken tabancadan önceden kalmış bir saçmanın Brandon’ın karnına isabet etmesi sonucu meydana gelen kazadan sonra bu sahne filmde kullanılmadığı, polis tarafından kanıt olarak el konulup daha sonra ailesine teslim edildiği söylenir. Kalan sahnelerde ise Brandon’ın yerine bir benzeri bulunup sahneler çekilerek dijital ortamda yüzü bu kişiye yerleştirilir. 1994 yılında çekimleri tamamlanan The Crow James O’Barr’ın aynı adlı çizgi romanından uyarlanmıştır. Filmimizin açılışında bir kız çocuğunun sesi bize The Crow efsanesini anlatır. Bu inanışa göre Dünyevi işlerini bitirememiş ruhlar bir kuzgun(ya da karga)’un bedeninde tekrar dünyaya gelip kendilerine yapılan yanlışları düzelterek diğer tarafa geçebilirler ve huzuru bulabilirler.
Rock gitaristi Eric Draven; bu karakterin ismi çizgi romanda sadece Eric diye geçer, filmde draven soyadı eklenerek Edgar Allan Poe’nun The Raven’ına gönderme yapılmıştır, Eric de Raven. Ayrıca bu isim Raven Cried’ın da anagramıdır. Halloween’dan bir gün önce nışanlısı Shelley Webster (Sofia Shinas) ile birlikte vahşice katledilmiş olarak bulunur. Eric ‘in cesedi apartmanın dışındadır. Shelley ise yaralarından dolayı bir süre sonra hastanede acı içinde ölecektir. Ölümlerinden bir yıl sonra katilleri hakkında polis bir sonuca ulaşamamıştır.
Mezarında rahat edemeyen Eric dışarı çıkıp öcünü almak istemektedir, bu sırada mezar taşında duran bir kuzgun kendisine verilen bu ikinci şansta rehberlik edecektir. Böylece iki taraf arasında kalan Eric son yolculuğuna uğurlanmadan önce kendisini ve nışanlısını katledenlerin peşine düşer.
Eric bu yolculuğu sırasında kaykay yapan ufak bir kız çocuğunun yoldan geçen bir arabanın altında kalmaktayken kurtarır. Sarah adlı bu kız Eric ile iletişime geçen ilk insan olur ve böylece Eric’e yardım etmeye karar verir.
Çatılarda gitar çalmak, uzilerle kurşunlara boğulurken siyah beyaz maskesinin altında gülümsemek gibi kült sahneleri ile sinema tarihine geçen film bir çok bilim kurgu filmine de ilham kaynağı olmuştur. Matrix’de Trinity’nin koşuş sahnesi ile The Crow’un çatılardan atlama sahnesi ya da Neo’nun uzilerden çıkan kurşunlara bakışı nerdeyse bire bir alıntıdır. Ayrıca film eleştirmenleri tarafından öncüsü olarak kabul edilen Batman ve Blade Runner’a göre The Crow atmosfer olarak daha başarılı görülmektedir. Çizgi roman çevirileri arasında görsellik olarak öne çıkan film karakter anlatımları konusunda ise biraz zayıf bulunmuştur.
Filmin müzikleri de ayrıca dikkat çekicidir. Sountrack’inde bulunan Cure, Nine Inch Nails, Rage Against the Machine, Stone Temple Pilots ve Pantera gibi kült gruplar da aksiyona ivme kazandırmaktadır.
Tabii her güzel şeyin bir sonu vardır. The Crow’un da daha sonra başına gelenler pişmiş kuzgunun! başına gelmemiştir. Filmin ikincisi ve hatta üçüncüsü çekilerek bir üçlemeye dönüştürülen seri ne yazık ki sadece para kazanmak için yapılan bu devam filmleri ile tam bir hayal kırıklığı yaratır. Eric’in Sarah’ın kulağına fısıldadığı şu sözlerle konuyu kapamak isterim: It Can’t rain all the time…