the-green-inferno-2015-tt2403021-poster2013’te çekilen, 2015 yılında gösterime giren The Green Inferno’yu nihayet izleme fırsatı buldum. Eli Roth’un yönettiği filmin senaryosunu Guillermo Amoedo ile birlikte Roth yazmış. Yüksek beklentiler içinde izlemeye başladığım The Green Inferno, beklentilerimi karşıladı mı, yoksa bütün süksesine rağmen “bir diğer yamyam filmi” sepetini mi boyladı, hep birlikte görelim.

Justine (Lorenza Izzo) yüksek düzey Birleşmiş Milletler bürokratlarından biri olan Charles’ın (Richard Burgi) kızıdır. Üniversite öğrencisi olan Justine, çevre ve insan hakları konusunda duyarlı birisidir. Her gün evlerinin önünde eylem yapan çevrecilere ve özellikle bunların lideri olan Alejandro’ya (Ariel Levy) ilgi duymaktadır. Bir şekilde Alejandro’nun eylemci grubuna dahil olan Justine onlarla beraber Peru’ya giderek yağmur ormanlarının katledilmesine ve bu ormanlarda yaşayan yerli kabilelerin yok edilmesine karşı eyleme geçmeye karar verir. Kesim yapan şirketin şantiye sahasına giderek kendilerini ağaçlara zincirleyecek ve olanları cep telefonunun kamerasından İnternet’e canlı olarak vererek farkındalık yaratacaktır. Bu arada kesim şirketinin kesim yaptığı bölgede bulunan paralı askerlere karşı uyanık olmaları gerekmektedir. Çünkü kötü ağızlar bu paralı askerlerin yerli kabileleri temizlemek için tutulduğunu söylemektedir.

tgi03

Zorlu olmayan bir yolculuktan sonra şantiye sahasına varırlar ve kendilerini ağaçlara zincirleyerek görüntüleri yayınlamaya başlarlar. Olaya müdahale eden paralı askerlere karşı Justine bilinçli olarak yem olarak kullanılır. Eylemcilerin için de bir BM bürokratının kızının da bulunduğunu duyan paralı askerler sert davranmaktan kaçınır. Böylece Justine’i yem olarak kullanan eylemci ekip, kesimi engelleyerek büyük sükse yapar. Ama gerçekler başkadır. Eylemler kesimi yalnızca bir kaç gün geciktirmiştir ve bir başka kesim şirketi işe devam etmek üzere bir kaç gün içinde şantiyede olacaktır. Yani aslında Alejandro kendi liderliğini perçinlemek için herkesin hayatını tehlikeye atmıştır. Geriye dönerken eylemcileri taşıyan uçak muhtemelen bir sabotaj sonucu düşer. Kazadan kurtulabilenlerin bir kısımı yerliler tarafından okla öldürülürken diğerleri köye götürülür. Köye giriş sahnesi ilginçtir. Bütün yerliler esirlere dokunmaya çalışmaktadır. Bu sahne bana kesilecek hayvanın sırtını sıvazlayan kasapları hatırlattı. Bir kafese kapatılan esirlerden Jonah (Aaron Burns) herkesin gözü gönüne vahşice öldürülerek pişirilip yenir.

tgi04

Bu arada Alejandro’nun “altta kalanın canı çıksın” moduna geçtiği gözlerden kaçmaz. Örneğin herkesten şişman olan Jonah’ın ilk öldürülen kişi olmasını yararlı bulmaktadır, çünkü onu yemeleri uzun düreceği için bu onlara zaman kazandıracaktır. Bu arada kabilenin kadın şamanı, esir üç kadından bakire olan Justine’i muhtemelen kurban etme töreni için ayırır. Diğerleri ise yem olacaktır. Sonraki günlerde kaçmaya çalışan Samantha (Magda Apanowicz) ve Lars (Dary Sabara) yakalanarak yem olur. Amy (Kirby Bliss Blanton) ise sevgilisi Samantha’nın ölümüne dayanamayarak intihar eder. Justine ve Daniel (Nicolas Martinez) köyden kaçmayı başarır ama tekrar yakalanırlar. Daniel karıncalara yem edilir. En sonunda paralı askerler köyü bastığı sırada Justine Amerikalı olduğunu söyleyerek kurtulur.

Filmi uzun anlattım, çünkü bu film sürprizbozan vermekten kaçınıp “izleyici kendi izleyip zevkine varsın” diyebileceğim bir film değil kesinlikle. Hatta eleştirilerim için de bir sürprizbozan vereyim: Bu film en bayat klişeleri sonuna kadar kullanan, klişelerin işlemediği yerde kanırtan, çok vasat bir yamyam filmi klonu. Eli Roth için bu lafları kullanacağımı hiç tahmin etmezdim ama durum bu.

Gore meraklıları filmde çok gore sahneler bulamayacak bunu baştan söyleyelim. Jonah’ın öldürülmesi sahnesindeki gerçeğe yakın kanlı ampütasyon sahneleri dışında filmin size sunabileceği şeyler çok kısıtlı. Özellikle Jonah sahnesi dışından anlaşılamaz bir biçimde çekingenlik söz konusu. Bu arada kabilenin kelle avcısı ve kadın şamanı olan karakterleri gerçekten ürkütücü bulduğumu söyleyeyim.

tgi01

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]Filmde çok kötü biçimde kullanılan klişeler şunlar:

Klişe No.1: Kendi ihtirasları için ekip arkadaşlarını tehlikeye atan lider, Alejandro.

Klişe No.2: Sevişen ölür sevişmeyen hayatta kalır. Hatta heteroseksüel olan bakire hayatta kalır! (Amy ve Samantha sevgilidir.) Bekaret muayenesi sahnesini hatırlayın!

Klişe No.3: Ananız babanız sizi okumak için gönderdi, eylem için değil! Bu mesajı vermek için yağmur ormanlarına gidip 6 milyon dolarlık prodüksiyon yapmaya gerek yoktu ki. Hulusi Kentmen yıllar önce “Ah Nerede Vah Nerede” filminde söylemişti zaten: “Memleketin İdaresi Size mi Kaldı Ulan!”

Klişe No.4: Babanızın sözünden çıkmayın. Justine’in babasının hediye etiği ve takması konusunda ona ısrar ettiği flüt şeklindeki kolye, filmin sonunda kurtulmasına vesile oluyor.[/box]

Filmde gizli bir biçimde değil, gözümüze soka soka işlenen çevreci/eylemci/solcu düşmanlığı da ayrı bir konu. Alejandro’nun kişiliğinde tüm çevreci eylemler fena halde yerden yere vuruluyor. Önce kendi ihtirasları için ekibi ölüme sürükleyen, sonra zora düşünce “herkes kendi bacağından asılır” felsefesine sarılan ve hatta herkesin gözü önünde mastürbasyon yapacak kadar alçalabilen bu Guillermo Amoedo ve Eli Roth icadı gerçek dışı “çevre eylemciliği”nin ağzına Alejandro’nun kişiliğinde kürekle vuruluyor! Sonra kasabalılar için, kasabalı olmayan ama kasabalılığın devamından çıkarı olan kişiler tarafından icat edilmiş bu zihniyet zaten vasat olan filmin canına okuyor.

tgi05

Netice itibarı ile gore meraklılarına yeterince gore sunamayan, korku filmlerinde güçlü bir hikaye arayanlara hiç bir şey veremeyen, klişelerden kaçanların evinin önüne bir kamyon dolusu klişe boşaltan, oyuncuları klasik amerikan dizi oyunculuğu düzeyini aşamayan vasat altı bir kasabalı “Çevreci/Eylemci tekmeleme Pornosu” ile karşı karşıyayız. Cannibal Holocaust ve Cannibal Ferox gibi filmleri andıran ama özellikle Cannibal Holocaust’ın yanından bile geçemeyen bu film yalnızca listesinde izleyecek daha iyi bir film olmayanlara önerilebilir. Bu filme 2018 yılında “Beyond Green Inferno” adlı bir kardeş geleceğini ve bu devam filmi için sabırsızlanmadığımızı belirtelim.

blank

S. Özgür Ilgın

1977 Yılında Aydın'da doğdu. Üniversitede bir elin parmakları kadar üyesi olan Felsefe Topluluğunun çıkardığı, iki elin parmakları kadar “tirajı” olan Yitik adlı fotokopi fanzinde öykü ve albüm tanıtımları yazdı.

Blues, Heavy/Rock, Doom, Thrash, Death, Jazz ve Proggressive müziğe bayılıyor. Sergio Leone'yi David Lynch'i, Stanley Kubrick'i, Metin Erksan'ı, Ertem Eğilmez'i, Nuri Bilge Ceylan'ı, Zeki Demirkubuz'u ve Yılmaz Atadeniz'i çok seviyor, sinema ve müzik gibi eğitiminin olmadığı konularda ukalalık etmekten çok hoşlanıyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Electric Boogaloo: The Wild, Untold Story of Cannon Films (2014)

Electric Boogaloo, zamanında Cannon Films’e gönlünü kaptırmış her izleyiciyi tavlayacak
blank

Ex Drummer (2007)

Ex Drummer, genel eleştirilere bakılırsa “mizah ile katık edilmiş softcore