Hayatın bana hep böyle anlar yaşatmasını istiyorum. Neredeyse bir senedir The Last Stand filmini merakla bekliyor, oluşacak fiyaskonun asgari düzeyde kalması için dua ediyordum. İlk Expendables ile yaşadığım hezimeti ikinci film toparlamıştı ama artık çok da genç değilim, hislerimle oynansın istemiyorum. Sonunda Arnie valilik tahtından kalktı, taktı şerif rozetini, geçti ağır silahların başına. The Last Stand korkularıma vücut veren bir film olmadı; bilakis karşımda keyifle seyredilip eğlenilesi, varoluş amacını layıkıyla yerine getiren bir aksiyon filmi buldum. Arada böyle filmler yapılsın. Çok sık olmasın, azlığıyla değere binsin ama yapılsın da izleyelim.
Her ne kadar filmde Şerif Ray Owens olarak anılsa da Arnold Schwarzenegger bizim için hep Good Old Arnie’dir, Terminator serisinde biraz robotlaşır o kadar. Arnie, seksenlerin sonunda Los Angeles Polis Departmanı’nda görev almış bir eski polistir. Demir polisimiz narkotikte yaşadığı gerilimli ve kanlı hayatın ardından emekli olup yaşlılık dönemini Meksika sınırı yakınlarındaki küçük Sommerton Kasabası’nda geçirmeye karar vermiştir. Kasabanın sevilen ton ton şerifi Arnie o haftasonunu sakin geçirme planları vardır; zira tüm kasaba halkı zaten otobüslerle civardaki büyük bir maçı seyretmeye gitmiştir. Ne var ki Meksika sınırında iseniz sakin haftasonu diye bir kavram yoktur, olamaz. Arnie’nin haftasonu izni yapacağı sırada Meksika’nın en büyük uyuşturucu liderlerinden Gabriel Cortez polislerin elinden kaçmıştır ve modifiye edilmiş bir Chevrolet ile sınır geçmeye hazırlanmaktadır. Cortez FBI için hayati önem taşımaktadır ve kendisinin kaçış planının sadece bir süperarabadan oluşması beklenemez. Uyuşturucu kartelinin onlarca gangsterden oluşan küçük ordusu, patronlarının güvenli bir şekilde sınırı geçmesi için gerekli koşulları sağlamakla yükümlüdür ve Sommerton yol üstündeki en kritik noktadır.
Fanatikleri elbet kızacak ama Arnie’yi en büyük rakibi Stallone ile kıyaslarsak sanırım mevzu salt eğlence olduğunda Mr. Olympia biraz daha başarılı. Daha kötü bir aktör olmanın Arnie’ye getirdiği avantaj daha az derinlik isteyen, daha az kendini ciddiye almasını gerektiren roller oldu. Tamam, Stallone de beyazperdede bir Macbeth performansı sergilemiyor tabii ama genç Rambo savaş sonrası travmasından perişan halde Colonel Trautman’ın karşısında ağlarken Arnie “yeşil berelileri kahvaltıda yiyordu” Peki T-800? Bunun hakkında uzunca konuşabiliriz, ama Arnie’nin Terminator performansının yukarıda yazdıklarımı yanlışladığını düşünmüyorum. İki aktörün de yığınla başarısız komedi filmleri denemeleri olmasına rağmen popüler mizahta (örnek: The Simpsons) ve internet kültüründe daha çok Arnie’nin ön planda olması şaşırtıcı değil.
Hal böyle olunca Şerif Arnie’nin altmış yaş üstü maceralarının ilk Expendables’dan daha “neşeli” olması şaşırtıcı değil. Arnie’nin kafe sahibi “Nasılsın Şerif?” diye sorduğunda “Old…” diye cevap verişi bile fragmanda nasıl gülümsetiyorsa filmde de gülümsetiyor. Aslında film genel olarak hep gülümsetiyor da diyebilirim. Yılların Terminator’ünü, Komando’sunu gerçekten yaşlanmış halde, gözlerinden resmen “tek istediğim sakin bir gündü” çığlıkları yükselirken seyrediyoruz. Büyük korkuyla Şerif Arnie didaktik mesajlarla ufkumu açmaya çalışacak mı diye bekledim, neyse ki böyle de bir şey olmadı. The Last Stand adeta akıp gitti diyebilirim.
Bu arada yanlış anlaşılmasın, The Last Stand her ne kadar Arnie için adeta ısmarlama bir film olsa da yaşlılık ve kuşak farkı üzerinden çok da yürümüyor. Bruce Willis ile delicesine dalga geçilen Die Hard 4’daki zeki espriler bu filmde yok, ama en azından yüzüne gözüne bulaştırmıyor yapmak istediğini. Arnie’nin filmografisine de şaşılası bir şekilde direkt atıf yok. Ne bir “I will be back”, ne bir “Hasta la vista, baby” ne de bir “put that cookie down” yakaladım. Tek büyük referans, afişte ve fragmanlarda da bolca satılan Arnie’nin Vickers makineli tüfeği ile etrafı tarama sahnesi oldu ki bu da benim için yeterliydi.
Bu tarz filmlerde adettendir, bir kötü oyuncunuz varsa denge için bir de tepeden isim koyarsınız. Bu filmimizin de kaymak ismi Forest Whitaker oluyor. Whitaker’ın daha çok FBI üssünde geçen performansı gayet keyifliydi. Bunun dışında MTV kuşağını da filme çeksin diye Johnny Knoxville’yi de kadroya eklemek akıllıca olmuş. Cortez’in kaçışı için Sommerton’da gerekli “düzenlemeleri” yapacak olan sağkol Peter Stormare de keyif vericiydi. Ancak Cortez rolündeki Eduardo Noriega niye öylesine karikatürize bir sesle konuşma gereği duyuyor? Sanki o tonu kullanmazsa kötü bir karakter olduğuna inanmayacakmışız gibi…
The Last Stand’i ben bir aile-aksiyon/western filmi olarak nitelendiriyorum. Film kan ve kurşun yüklü ama sanki aksiyon sinemasının Gülen Gözler’i olmak istiyormuş gibi de bir hal var. Arnie olmuş bir Yaşar Usta, Johnny Knoxville olmuş bir Vecihi, Mahmut Hekimoğlu niyetine de Sommerton’un mangal yürekli, şerif yardımcısı Sarah’a (Müjde Ar oluyor bu da) yangın Rodrigo Santono var. Filmin western tonu ise başta sessizde beklerken sonlara doğru şaha kalkıyor. Yönetmen Kim Ji-Woon’un The Good, The Bad and The Weird’ını seyredenler kendisinin absürd western sevdasına aşinalar. The Last Stand, Ji-Woon’un elinde önce Ocean’s Eleven başlayıp uzun süre Fast and Furious gidiyor, ardından bir John Wayne finaliyle kapanıyor. Ben nedense Ji-Woon’a hiç ısınamadım ama bu filmde kendini tam yansıtamasa da Hollywood’a ayak basmak için bir hamle yapıyor.
Netice itibariyle ben The Last Stand’i seyrettim ve sevdim. Tekrar da seyredebilirim ancak bu filmin iyi bir senaryosu olmasından değil. Ortalama bir senaryoya sahibiz ve aynı Çehov’un köşede asılı tüfeğinin vakti geldiğinde patlaması gibi film neyi gösteriyorsa, zamanı geldiğinde çok zeka gerektirmeden kullanıyor. Kimin kimle sevgili olacağını, hangi silahın nerde tutukluk edeceğini, Sommerton Belediye Başkanı’nın kırmızı Chevrolet’ine ne olacağını hep ilk saniyeden, hatta belki film daha başlamadan biliyorsunuz, ama önemli değil. Eğlence dolu bir yüz dakika yaşadım, tekrar seyredersem tekrar yaşayacağıma eminim. Koltuğa geçin, rahatlayın ve kendinizi Arnie’nin makine tüfeğinden dökülen mermilerin ışıltısına bırakın.
yigilante kocagöz