The Maid, 2005 yılı mahsulü, Kelvin Tong tarafından yazılıp yönetilmiş olan, Singapur yapımı bir film.
Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca
Rosa Dimaano (Alessandra de Rossi), hizmetçi olarak çalışmak üzere Filipinler’den Singapur’a gelir. Daha önce köyünden dışarı çıkmamış bir genç kız için başka bir ülkeye gelmek oldukça sıra dışı bir deneyimdir. Rosa, Bay Teo (Shucheng Chen) ve Bayan Teo (Huifang Hong) ile zihinsel engelli oğulları Ah-Soon’dan (Benny Soh) oluşan çekirdek aile diye tanımlanabilecek bir ailenin yanında çalışmaya başlar. Bay ve Bayan Teo yerel bir tiyatro grubu için kostüm tasarımı ve imalatı yapmaktadır. Grup “Chinese Opera” ismiyle anılan, kökeni 3. yüzyıla kadar uzandığı söylenilen bir çeşit müzikli drama diyebileceğimiz yerel gösteriler düzenlemektedir.
Daha çok Çin’de yaygın olan ama diğer Asya ülkelerine de sirayet ettiği görülen, ay takvimine göre yedinci ayın Aç Ruhlar Ayı (Hungry Ghosts Month) olduğu inanışı Singapur’da da yaygındır. Bir ay boyunca insanlar evlerinin önüne ruhların yemesi için yiyecekler bırakır, saygı ifadesi olarak tütsüler ve kağıtlar yakar. İşin garibi Rosa, Singapur’a yedinci ayın birinci gününde ulaşmıştır. Evin hanımı Bayan Teo, bu hassas zamanda ruhları rahatsız etmemesi için Rosa’yı uyarır. Bir Hristiyan olarak bu değişik inanışı yadırgayan genç kız, farkında olmadan evin önünde gördüğü yakılmış kağıtları süpürmeye başlar, hanımının uyarısına rağmen istemeden de olsa ruhlara karşı bir saygısızlık yapmış olur. O günden sonra ruhlar Rosa’yı sık sık ziyaret etmeye başlar. Öte yandan Ah-Soon, Rosa’ya devamlı Esther diye hitap etmektedir. Biraz kurcaladığında Esther’in kendinden önce evde çalışan hizmetçi kız olduğunu öğrenir. Esther gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Rosa bir yandan kendisine dadanan ve gayet sinirli görünen ruhlarla mücadele ederken, diğer yandan da Esther’in gizemli kayboluşunun sırrını çözmeye uğraşır.
Aç Ruhlar Ayı (Hungry Ghosts Month) meselesini kendisine konu edinen ABD yapımı Sevent Moon‘u (2008) daha önce Öteki Sinema sayfalarında konu etmiştik. İki film arasındaki en büyük fark, aç ruhların yaşayanların arasında geçirdikleri süre ile ilintili. Seventh Moon, aç ruhların ay takvimine göre yedinci ayın ilk dolunayında ortaya çıktığını iddia ediyordu. The Maid’de ise aç ruhların bütün bir ay boyunca ortalarda gezindiğinden bahsediliyor. Filmin sonunda yer alan paragraf, bu enterasan inanışı basit bir şekilde şöyle özetliyor: “Every year, for thirty days during the lunar seventh month, the Chinese believe that the gates of hell are thrown open. Vengeful spirits or hungry ghosts wander among the living, seeking revenge and justice before the gates of hell are closed again for another year.” Kabaca çevirecek olursak; “Her sene, ay takvimine göre yedinci ayın otuz günü boyunca, Çinliler cehennemin kapılarının ardına kadar açıldığına inanırlar. İntikamcı ruhlar ve aç hayaletler, cehennemin kapıları bir seneliğine tekrar kapanmadan önce, intikam ve adalet peşinde koşarak yaşayanlar arasında gezinmeye başlarlar.”
Filmden bahsetmeye başlamadan önce biraz yönetmen Tong ve yazıya konu olan The Maid’in Singapur Sineması için öneminden bahsetmek istiyorum. Kelvin Tong aslında hukuk bölümü mezunudur. Ama sinema aşkı ağır basar ve 1995-1999 seneleri arasında Singapur’da İngilizce olarak basılan The Straits Times isimli gazetede kritikler yazarak sektörün içine girer. Bu arada ilk kısası Moveable Feast’i (1996) Jasmine Ng ve Sandi Tan ile beraber çeker. İlk uzun metrajı Eating Air’i (Jasmine Ng ile beraber) çekmesi için 1999 senesini beklemesi gerekir. İkinci uzun metrajı The Maid, Singapur’da gişeleri alt üst eder ve Singapur Sineması’nın ilk korku filmi olarak lanse edilir. The Maid ile yerel başarıyı yakalayan Tong, filmini festivallere gönderir. 2006 yılında European Fantastic Film Festival Federation tarafından en iyi Asya Fantastik filmi seçilir. Düşük bütçeli filmi ile beklemediği bir başarı kazanan Tong, Singapur’da çektiği iki komediden sonra, Hong Konglu yapımcıların desteği ile Hong Kong’da, benim çok sevdiğim (ki Öteki Sinema’ya yazdığım ilk yazı olması dolayısıyla daha bir anlamlı olan) Rule Number One‘ı (2008) çeker. Yeterli bir bütçe ve daha kaliteli oyuncular ile neler yapabileceğini herkese gösteren Kelvin Tong, artık Uzakdoğu sinemasına düşkün bünyeler için tanıdık bir isim haline gelir. Son olarak, henüz izleme fırsatı bulamadığım Bang fei‘yi (Kidnapper, 2010) yönetir.
The Maid’e gelirsek; öncelikle Rosa’yı canlandıran başroldeki Alessandra de Rossi’nin performansının beni şaşırttığını itiraf etmeliyim. Diğer oyuncular Rossi kadar parlamasalar bile en azından idare ediyorlar. Özellikle kötü oyunculuklara alışkın olduğumuz Güney Asya filmleri düşünüldüğünde.
The Maid’in tuhaf bir havası var. İlk bölümde Rosa’nın çalıştığı evin içinde köşe bucak dolaşan kamera, her an bir hayalet ortaya çıkacakmış gibi yaparak izleyiciyi diken üstünde tutmaya çabalıyor. Ama artık çekilen onlarca hayalet filminden sonra bu tip numaraların pek işe yaradığı söylenemez. Öte yandan, kullanılan bu tip klişe korkutma taktiklerinin başka bir amaca hizmet ettiğini söylemek mümkün. Yönetmen Tong, ilgiyi aniden ortaya çıkıp Rosa’yı (ve izleyicileri) korkutan “aç ruhlar”ın üzerine çekerek, finalde son darbeyi vurmak üzere beklettiği (ve belki de çok güvendiği) sürprizinin etkisini arttırmak istemiş olabilir.
Bu tip hayalet filmlerinin en büyük kozu korkutucu, deyim yerindeyse yerinden zıplatan hayalet sahneleridir. The Maid birkaç sahneyi es geçersek bu dersten sınıfta kalıyor. Özenle çekildikleri konusu su götürmese bile yeterince korkutucu olamayan bu sahneler filme zarar veriyor. Kaçınılmaz olarak kendisinden önce çekilen ve bütün dünyada ses getirmiş Ringu (1998), Gin gwai (2002) ve Ju-on (2002) gibi köşe taşlarının önemli sahnelerini anımsatan benzer sahneler sıkça karşımıza çıkıyor. Finaldeki sürprizin ise ABD yapımı bir film ile çok benzeştiği söylenebilir ama henüz izlememiş olanların keyfini kaçıracak bu ayrıntıyı buraya yazmıyorum, fakat eminim ki izledikten sonra herkes bahsettiğim filmin hangisi olduğunu rahatlıkla anımsayacaktır.
Sonuç olarak The Maid’i çok sevdiğimi söyleyemem ama Singapur’dan çıkan ilk korku filmi olması dolayısıyla önemsiyorum. Düşük bütçesine rağmen eli yüzü düzgün ama vasat bir hayalet filmi diyebilirim. The Maid, bazı sahnelerde Tong’un yetenekleri konusunda ipuçları barındırsa bile, inişli çıkışlı temposu ile zaman zaman can sıkan, Uzakdoğudan çok Batıya daha yakın duran bir film. Uzakdoğu Korku Sineması meraklıları için ilginç bir deneyim olabilir.