Sandra Bullock’un kendisinin bile unuttuğu bir filmi yazdım sizler için: The Net (1995). 100 kişiye sordum; bu filmi kimse hatırlamıyor! Sandra Bullock denince akla gelen en son şey bile değil The Net.
Öteki Sinema için yazan: Emel Bilge Çınar
Hâlbuki doksanların ortasında internet ile tanıştığımızda birden tüm hayatımızı kaplayıvermişti bu gerçek. Hepimiz 56K modemin sesini biraz daha kısamazlar mıydı diye düşünüp, gecenin bir vakti sinsice IRC’ye süzülüyor, meşgul çalan ev telefonlarını görmezden gelip, Telnet ekranından âlemler arası geçiş yapıyorduk. Dönemi için oldukça iddialı bir öngörüye sahip bu 95 yapımı filmi Öteki Sinema okurları için yazmanın mutluğunu duyuyorum. İşte karşınızda The Net!
Hollywood’un bombastik yapımcılarından biri olan Irwin Winkler’ın ya canı sıkılıyormuş ya da Sandra Bullock’a karşı özel bir ilgisi varmış, bilemiyorum. Ama bir sebepten ötürü Net filmi için yönetmenlik koltuğuna geçmeye karar vermiş. Robert DeNiro’nun 90’lar kariyerini iteleyen adam olarak bildiğimiz Winkler, esasında Rocky serisiyle deli para basmış kodamanlardan biri. Fakat Türk sinema severler kendisini asıl Net 2.0’dan bilirler; Hani şu Demet Akbağ’ın, Cengiz Bozkurt’un falan oynadığı film. İşte o sansasyonel Hollywood çıkarmamızın atasıdır kıymeti bilinmemiş The Net!
Bugünlerde Winkler; The Wolf of Wall Street ile gündemde diye önceliği bu filme verdim. Biraz da Sandra Bullock’un enteresan iniş çıkışlarla dolu kariyeri yüzünden tabii… Bu aralar bir Sandra Bullock filmleri kuşağı yapmak ve bu kadının Hollywood tarafından el üstünde tutulmasına rağmen, 90’lar sineması tutkunları nezdinde dahi pek rağbet görmemesinin nedenlerini araştırmak istiyorum. Ama bugünün konusu binlerce kez söylediğim gibi The Net! Şimdi tatavayı kesiyorum ve film hakkında yazmaya başlıyorum.
Angela Bennett Hikikomori’nin kıyısında yaşayan, bilgisayar programcısı bir karakter. Kendisi yağlı elleri ile klavye/fare kullanarak kimsenin yapamadığı şeyleri yapıyor, programcıların kâbusu haline gelen virüsleri, medeniyetimizin Kardaşev karmasına artı puan yazdıracak yöntemlerle tık diye ebediyete yolluyor. Çok zeki; ama orta ölçekli işlerle karın doyurmakla yetiniyor. Çok güzel; ama 40 yıllık komşusuyla bile herhangi bir münsabete girmiyor. Bir gün, bir tesadüf sonucu, tıklayınca tetiklenen bir virüs tebelleş olunca, devasa boyutta pis işler çeviren bir grubun hedefi haline gelip herşeyini kaybediyor; Evini, arabasını, pasaportunu, kimliğini, benliğini…
Aslında güzel bir konusu var The Net’in. Gerçek hayattaki kimliği ve kökleri zayıf olan insanların, o dönem için yeni yeni yeşermekte olan internet teknolojisi sayesinde nasıl birer “av” haline gelebileceğini gösteren senaryosu, bugün hâlâ yaşadığımız güvenlik paranoyalarını doğru yerden ele alıyor. Fakat ne yazık ki işleniş, konu kadar güzel değil. Belki de bu sebepten bir Speed gibi 90’lar kültü olamamış ama Sandra Bullock’u, düşük bütçeyi ve PG13’i görünce hemen grotesk tepkiler vererek kaçmamak lazım. Bir şans verin şu 90’ların vasat filmlerine yahu. Çok şey beklemezseniz, klişelerin arasına gömülmüş hazineleri bulup, zaman kapsülü etkisi yaratan ağır nostaljik hazlar yaşayacaksınız. Sanırım benim gibi nostalji bağımlıları için bu filmleri bu kadar güzel kılan da bu. Geleceğin tamamen doğru ya da absürt derecede saçma yorumlanışını izlemek, öngörülerin doğruluğuna ya da fosluğuna şahit olmak, belki de en basitinden kendimi o yıllarda olduğu gibi daha umarsız hissedebilmek için 90’lar sinemasına bayılıyorum. Sonuçta o zamanlar sadece iyi vakit geçirmek için film izlerdik; şimdiki gibi sofistike dertlerimiz yoktu. Yine konudan saptım. Neyse…
Filmin çok tırt yönleri de var; yok değil. Ateş edildiği halde ses çıkarmayan silahtan tutun, bir Californialı’ya ayaküstü verilen ABD göçmen vizesine, bilgisayarları yeterince sinematografik bulmayıp saçma sapan stilize eden Hollywood OS’ten tutun, Jeremy Northam seksapeline kadar filmin birsürü abukluğu var. Ama Mac Os 7’de Wolfenstein 3D Debug eden Sandra Bullock’ın çıtı pıtı fiziğini, gayet yerinde bir aksiyon dozuyla 90’lar estetiğinde izlemek ve “Fuck” sözcüğünü cinsel anlamı ile kullanıp PG13 derecelendirme alabilmiş bir filmi dünya gözüyle görmek için The Net’i izleyebilirsiniz. Robert Ebert’tan bile 3 yıldız alabilmiş, güzel bir aksiyon / macera filmi The Net. Hem de bunu öyle pata-küte dayak, patlama, silahlı çatışma ve testosteron olmadan, naif bir biçimde yaptığını bile söyleyebiliriz.
Herkese iyi seyirler!
The Net (1995) fragman – Tıkla izle!
İlk okuduğumda helal olsun bu filmi hatırlayıp da yazana demiştim. Yeni arkadaşımızın ne marifetleri varmış meğer :)