Wes Craven’ın pek takdir edilmeyen, ancak seksenler korku filmlerinin tüm karakteristiklerini içinde barındıran filmi Merdiven Altındakiler’i sizlere tanıtmak istiyorum.
Aslında seksenlerde kısmen ünlenen bir tür olan bir Black Power filmidir Merdiven Altındakiler. Sanki Wes Craven “Bir Spike Lee filmi çeksem böyle çekerdim” demiştir seyirciye. İlginç bir şekilde filmdeki zenciler iyi ve ezilen tarafı temsil ederken ana korku karakterlerimiz beyazdırlar.
Klasik bir korku olgusu olan, genelde çocukları korkutmak için kullanılan, sokakdaki uğursuz ev konsepti bu filmde de geçerli. Bir zenci gettosunda açılan filmimiz, başta Fool lakaplı bir ufaklığın( ki bu lakabı niye aldığını film boyunca anlıyoruz) hasta annesini, kira ödeyemedikleri için evden atılma noktasına geldiklerini anlatarak başlıyor. Fool’un kız kardeşinin sevgilisi Leroy ( kadraja sığmayan iri zencimiz Ving Rhames) Fool’u evsahiplerinin evine gizlice girip onlara kapıyı açması için ikna ediyor. Böylece hırsızlık için ekip toplanıp eve giriş için hazırlıklar yapılıyor.
Evde yaşayan Ağabey ve kız kardeşe herkes şüphe ile yaklaşmakta, gerek olmadıkça kimse bulaşmamaktadır. Ancak herkesin kafasında bu ikilinin ensest bir ilişki içinde olduğuna ve evde garip olayların döndüğüne dair bir şüphe vardır. Leroy, Fool ve Spencer bütün bu korkuları hiçe sayıp eve giderler. İlk kurban tamiratçı kılığında eve giren Spencer olur. Dışarda uzun süre Spencer’dan haber alamayan Leroy ve Fool cesaretlerini toplayıp ikilinin evden çıktığını görerek arka taraftan eve girerler. Ancak karşılarında vahşi bir köpek bulurlar. Leroy köpeği oyalarken Fool evden gelen garip sesleri takip ederek alt kattaki depoya iner ve Spencer’ı yemekte olan Merdiven altında yaşayan garip varlıklarla karşılaşır. Fool korku içinde yukarı çıkarken ev sahipleri geri dönüp Leroy’u yakalar ve öldürüp etrafında birbirlerine Anacık ve Babacık diyerekten dans ederler (Bütün film boyunca isimlerini de öğrenemeyiz zaten).
Fool’un gördüğü bu vahşet sonrası kaçma girişimi Alice adlı yaşıtı bir kız çocuğunu bulması ile sonuçlanır. Artık kendini ve Alice’i bu çılgınların elinden kurtarması gerekmektedir. Filmin de en gerilimli bölümleri burada başlar. Asıl korku unsuru merdiven altındakilerden çıkıp sado mazo giysiler ile Fool’un peşine düşen pompalı tüfekli katil kardeşler olacaktır.
Filmin mekan kullanımı ve atmosfer yaratmadaki başarısı inanılmaz. Makyajlar, müzik ve oyunculukar da oldukça iyi. Nerede ise tek bir evin içinde geçen filmde uzun süre soluk alamadan koridorlardan, izbe odalardan, merdiven altındaki yaratıklarla dolu bodrumdan Fool’la birlikte kaçmaya çalışıyorsunuz. Ancak sonu çok iyi bağlanamayarak hafif bir hüsranla bitiyor. Film sanki bir kült olacakken son anda baltayı taşa vuruyor.
Özellikle merdiven altında yaşayanlarla ilk karşılaşma filmdeki vurucu sahnelerden biri. Bir kafes içinde tutulan yaratıkların nereden geldikleri muallakta kalsa da en büyük olasılık kardeşlerin kendi çocukları olduğu ve bu yüzden hafif mutasyonlara uğradıkları yönünde. Aynı bu hikayede bir de X-files bölümü vardır, sanırım ilk sezonda o da kült bir bölümdür.
İlk görüş sahnesindeki bir başka ayrıntı da seyrettikleri ufak, karıncalı televizyonda Baba Bush’un körfez krizi diye hatırladığımız savaşta yolladığı bombalar görülüyor. Craven bu sahnede böylece hem bir yamyamlık ve katliam hikayesi verirken hem de bombalanan Bağdat’taki başka bir toplu katliam gerçeğine gönderme yapıyor.
Filmle ilgili ilginç bir not da piskopat kardeşlerin daha önce de kült Linch dizisi Twin Peaks’de karı kocayı oynamış olmaları. Craven ordaki rollerinden etkilenip ikiliyi filme dahil etmiş.
Wes Craven filmi senaryolaştırırken gazetelerde okuduğu bir haberden etkilenmiş. Habere göre bir çift çocuklarını evin bodrumunda saklayıp hiç güneşe çıkarmıyorlarmış.
Ayrıca filmde Alice’in Alice in Wonderland‘deki Alice olduğuna dair bir çok gönderme mevcut. Anacık ve Babacıktan gördüğü şiddet ise bize Freddy Kruger’ın kızını dövdüğü sahneleri hatırlatıyor. Elm Sokağında Kabus serisine başka bir gönderme de bodrumdaki fırın. Seriyi takip edenler o fırının ününü de iyi bilirler.
Film bir çok kaynakta korku/komedi oalrak geçiyor. Ancak bu sizleri yanıltmasın, klasik Wes Craven mizahından söz edilebilir. Yani Elm Sokağına Kabus ne kadar komikse bu film de o kadar komik.
Wes Craven son yaptığı açıklamalara göre The People Under the Stairs, The Last House on the Left ve Shocker‘ın yeniden çevrimlerini yapmak için anlaşma yapmış. Biz de öteki sinema ekibi olarak bu yazı ile birlikte üç filmin de tanıtımını yapıp Craven ustamıza bir kez daha saygı duruşunda bulunmayı ihmal etmiyoruz.
Yine çeviri azizliğine uğradığımız filmlerden. türkçeye tam olarak “merdiven altındaki insanlar” olarak çevrilebilecekken “merdiven altındakiler” diye çevrilince yıllar boyu cinli perili, hayaletli bir film olduğunu düşünüp izlemeye cesaret edememiştim küçükken.
İlk izlediğimde keyif alarak izledim, bikaç yıl sonra tekrar izlemek istediğimde sonunu getirmeyip kapattım. İçinde komedi unsurları olmasına rağmen oldukça da iç karartıcı bir film.
Bana göre Wes Craven’ın en iyi filmidir. Hala açar izlerim. Basit bir televizyon filmi olarak görenleri de dilini kesip bodruma kilitleyesim gelir.
Düz Gerçekçilik: Bu filmi sinemalarda koşa koşa izlemiştim. Bir kaç istisna espri ve kullanıcı-dostu (!?) finali dışında oldukça klostrofobik bir film. Craven’in en sevdiklerimden…
Emo-Bazlı Hiper Reality: Not: Sayın Xkyoya… Filmin içinde çıplaklık ve bolca kan yoksa o filmler rahatlıkla tv filmi olarak adlandırılabilir. Bunca sinema bilginiz dahilinde bu temel maddeyi bilememeniz beni şaşırttı. (Örneğin Hostel “ekstrem” gore modu ve exşoitation tonu ile sadece sinemalarda gösterilebilinecek kadar “hardcore” bir filmken, örneğin Baby’s Room kansız cansız haliyle tipitik bir tv filmi. Aaa, zaten tv filmiymiş.) Çünkü bunlar olmayınca filmler bir halta benzemiyor…
diyorlar…
ve bunu diyenler…
doğranıyorlar…
Ben bunu cok gec bir sekilde 2004’te falan, 22 yasimdayken izlemistim ve hayal kirikligina ugramistim. Cocukken izlenmesi gereken bir film mi acaba?
Goonies ile double bill?
quattromosche: kusra bakmayın sizin kadar sinema bilgim olmayabilir ancak TV filmi vizyon yüzü görmeyen zaten belli bir televizyon kanalı için çekilen filmlere denir bildiğim kadarı ile. Hatta bu yüzden Emmylerde sanırım En iyi TV filmi diye bir kategori var. Bu her türde olabilir yani ila gore değil diye bir filme TV filmi diyemeyiz. Zaten TV filmlerinin çekildiği filmler ve ekipmanlar da sinema filmlerinden farklıdır. Bunu sevgili yönetmenimiz Can daha iyi bilir tabii ki.
Xkyoya: Valla ben tv filmi demedim:)
Can: Evet bittikten sonra bir Goonies tadı bıraktığı doğru ama Çocuk filmi olarak görmüyorum ben de ilk seyrettiğimde 19-20 yaşımdaydım ama yine de beğendiğimi söylemeliyim. Gerçi Wes Craven sevgimden dolayı her işine olumlu yaklaşırım.
Sevgili quattromosche,
Öncelikle sizi burada görmek ne hoş bir şeymiş meğer?
TV filmi derken masis’in de bahsettiği üzere hani televizyon için çekilen.. yayın akışını doldurma amaçlı.. korku türüne aşina olmayanlar için.. mesela Hallmark’ın korku filmi diye çektikleri.. ve aynı filmlerin bizde “gişe rekorları kıran” diye yayınlanması.. cümleyi toparlayamamam..
Masis: Aslında bir cevap yazmıştım ama sayfaya tekrar girdiğimde bulamadım. Umarım başka bir filmin altında çıkmaz.
Her neyse.
Aslında ikinci paragrafta yazdıklarım tamamen bir ironi. Bu tür lafları o kadar çok duydum ki (kendi cümlelerimde yazandan bahsediyorum) buna “tv filmi” (bu da çok duyduklarıma dahil) türü de girince böyle bir şey çıktı. Ama henüz yazmaya başlamış biri olarak yanlış anlaşılmaya müsait olduğumu kabul ediyorum. Ayrıca şovenist bir milliyetçi olmamakla beraber cümle içinde sık sık yabancı kelime kullanımına da ayrıca illet oluyorum. (Bu konularda eleştiri anlamında size odaklanan bir ok yok. Doğrusu, daha çok sevgili Xkyoya hedeflenmiştir. Çünkü kendisi bu tarz insanlardan hala yaka silkmektedir.)
İroniden anlamadım kusra bakma en azından okurlara tv filminin ne olduğu anlatmış olduk bu vesile ile:)