Sinema Denemeleri 3: The Return / Dönüş (2003)

24 Ekim 2023

Yönetmen Sinan Çetin bir ara televizyonda ağdalı bir kavuşma programı yapıyordu. Belirli bir yakınını bir sebepten ötürü bilmem kaç yıldır görmeyen kişi programa başvuruyor, Sinan Çetin’in ekibi şahsın yerini tespit ediyor, kabul ederse programda bir paravan açılıyor, yıllar sonra birdenbire karşı karşıya geliyorlar. Bir gün bu programa bir adam katıldı, yıllar önce ailesini terk etmiş, oğlunu da 15-20 yıldır falan görmemiş, bebekken terk ettiği evladını görmek istiyor. Adam bekliyor, o beklerken Sinan Çetin adamı sıkıştırıyor, oğlunu bulduk ama gelir mi, bilmem, çok zor zamanlar geçirmiş falan diyor. Sonra paravan açılıyor ve oğlu gerçekten de gelmiş. Babası, onun yokluğunda yıllarca acı çekmiş, özlemle hasretle ve hâliyle nefretle kavrulmuş çocuğun geleceğine hiç ihtimal vermemiş olacak ki sevinçten havalara uçuyor, yerinden kalkıp paravanın önündeki oğluna doğru koşuyor. Tam onu kollarıyla sarıp kucaklayacakken, oğlu iki eliyle sarılmasını aniden engelliyor. “O kadar da değil!” anlamına gelen bu hüzünlü imge beni o zaman derinden etkilemişti. Andrey Zvyagintsev’in Dönüş’ü (Vozvrashchenie / The Return, 2003) her şeyden önce bu tüyler ürpertici imgenin, fiziksel olarak kavuşmuş baba-oğulun zihinsel olarak iyice uzaklaşmasının, uzun metrajda vücut bulmuş hâli gibi geliyor bana.

Zvyagintsev’in Dönüş’ü benim en çok sevdiğim, en çok etkilendiğim filmlerden biri. Her bir sahnesi ustalıkla tasarlanmış, birbirinden farklı çok sayıda analize imkân tanıyan olağanüstü zengin bir senaryosu var. Sinematografisi müthiş. Aslında hem öyküsü hem de anlatısı son derece sade. Filmde lüzumsuz (hikâyeye hizmet etmeyen) tek bir sahne, lüzumsuz tek bir konuşma yok.

blank

Dönüş’ü ilk kez basın gösteriminde seyredip vurulmuştum. Sadi Bey (Çilingir), sağ olsunlar, bana filmin posterini hediye etmişti, bir süre odama asmıştım. Aslında film hakkında o tarihlerde bir eleştiri yazmıştım ama şimdi arıyorum, bulamıyorum. İnternetin böyle bir sıkıntısı var, eski paylaşımlarınızı bulamıyorsunuz, sıfır-bir dünyasında her şey usulca yok oluyor. Neyse, zaman içinde filmi iki kez daha seyrettim, açılışını ve finalini çok daha fazla. Hâlâ hayatta en sevdiğim filmlerden biridir. Bir filmi büyük yapan temel özelliklerden biri de tekrarlayan izlemelerde zenginliğini muhafaza edebilmesidir. Filmlerin çoğu zamana direnemez, ikinci izlemede daha az seversiniz, defoları ortaya çıkar, sıkılırsınız. Dönüş öyle bir film değil, her seferinde heybesinde hayata dair yeni bir yaklaşım bulabiliyorsunuz. Bu filmi ilk kez seyrettiğimde baba-oğul gerilimine hasta olmuştum, o zamana yakın bir tarihte benim de babamla aram pek iyi değildi. Elinden her iş gelen “kudretli” babanın, çocuklarına onları sevdiğini belli etmekten bile aciz oluşu beni derinden etkilemişti, o nedenle final sekansının (ve sonradan ortaya çıkan fotoğrafın) beni çok sarstığını tahmin etmişsinizdir. Rüyama bile girmişti.

Filmi yıllar sonra ikinci kez seyrettiğimde bu sefer dini referansların çokluğu ve filme yayılan gizemli hava dikkatimi celbetti. Özellikle babayı ne kadar da az tanıtarak bir tür Tanrı/İsa/Aziz konumuna yükselttiği… Üçüncü kez seyrettiğimde daha önce hiç dikkatimi çekmeyen bir özellik su yüzüne çıktı, annenin ve anneannenin çocuklar için (bilhassa Ivan için) aslında ne kadar önemli olduğu. Bu noktada filmin adının anlamı da benim açımdan tersyüz oldu. Bu hikâye sadece babanın dönüşü ya da çocukların babaya dönüşünü anlatmıyordu, sondaki fotoğraflarla ve halk türküsüyle beraber, aslında babalarının ardından pek yastaymış gibi görünmeyen evlatların anneye (toprağa/kültüre) dönüşüne işaret ederek Rusya’nın toplumsal ve siyasi geleceği için yepyeni bir istikameti vurguluyordu. Zvyagintsev sonraki filmleriyle bu konudaki görüşünü pekiştirdi ama yıllar sonra Sevgisiz’de (Loveless, 2017) bu konuda yanıldığını itiraf edecekti.

blank

Andrey Zvyagintsev’in Dönüş’ü (Vozvrashchenie / The Return, 2003) MUBI’ye gelmiş, geçen gün açılış sahnesinden babanın gelişine kadar olan kısmı tekrar seyrettim, bu sefer de filmin Terrence Malick ve Andrey Tarkovski sinemalarıyla bağları kafamda netleşmeye başladı. Özgün olduğunu düşündüğüm iki-üç çözümlemem var, eğer daha önce başka biri bulduğumu zannettiğim şeyleri yazmamışsa Dönüş ile ilgili bir bilimsel makale yazmak istiyorum. Filmi izler misiniz, izlemez misiniz, bilmiyorum ama bence sevdiklerinize onları sevdiğinizi söyleyin, bazı yolların dönüşü yoktur.

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Bruno Mattei ve Trash Filmleri!

Onlarca çöp filmle geçen akıllara zarar bir kariyer ile beraber
blank

Sinemada İleri Gerçekçilik / Post-Realism

Sinemada İleri Gerçekçilik: Sinema bir daha Lumière Kardeşler'in, 'bir trenin