Daha ziyade belgesel işleri ile tanınan Kim Mordaunt’un filmografisinin en göze çarpan filmi diyebiliriz Roketiçin. Yönetmenin belgesel geleneğinin alt yapısı ile beslediği Roket, bir parmağı ile Avustralya’nın geleneklerine dokunurken, diğer parmağını da zorla göçe itilen yerli halkın sosyal meselelerine daldırıyor.
Öteki Sinema için yazan: Fatih Yürür
Ahlo, halkın geleneklerine göre, ailesine uğursuzluk getireceğine inanılan bir çocuktur. Büyükannesi daha Ahlo doğduğu ilk andan itibaren, bu çocuğun ailesine ve etrafındakilere uğursuzluk getireceğini söylemiştir. Geleneklere göre ikiz doğum yapıldığında, çocuklardan birinin aileyi felakete sürükleyeceğine inanıldığı için, doğumdan sonra öldürülmesi gerekmektedir. Fakat Ahlo’nun annesi buna izin vermez. Nitekim Ahlo’nun ve ailesinin hayatı, tıpkı büyükannesinin ön gördüğü gibi uğursuzluk silsileleri ile örülür. Aile, önce evlerini kaybeder ve taşınmak zorunda kalır. Daha sonra Ahlo’nun annesi talihsiz bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Bütün bu olan bitenler Ahlo’nun büyük annesinin, felaketlerden torununu sorumlu tutması için sağlam dayanaklar doğurur. Hatta babası bile kendi öz oğlunun, aileyi felakete uğrattığına inanmaya başlar.
Ailenin, sözüm ona geçici bir çadır kente taşınması ile birlikte, hayatlarına 9 yaşındaki Kia ve onun James Brown özentisi amcası Purple da dahil olur. Pirinç şarabı müptelası olan Purple, hükümetin sözde insanları konfora kavuşturmak adına yerlerinden yurtlarından etmek için okuduğu şiirleri çoktan ezberlemiştir bile! Ailesi ile birlikte, sefalet içindeki çadır kente hapsedilmiş olan Ahlo için tek kaçış yolu ise, oldukça tehlikeli olan roket yarışı gibi gözükmektedir. Ahlo, dünyanın en çok bombalanan ülkesinde, göklere roket uçurulup, tanrıları dürterek yağmur dilenmenin amaç edinildiği bu yarışmayı kazanmak zorundadır. Hem ailesini biraz olsun konfora kavuşturmak, hem de gerçekten de lanetli olmadığını kanıtlamak için…
Yönetmen Mordaunt’un hikâyesi, her ne kadar birkaç güzel “an” barındırsa da totalde, izleyicisinin alakasını gerçekten diri tutabilen bir içerik sunamadığı gibi Ahlo’nun küçücük bedeni ile giriştiği boyundan büyük mücadelesini pek de ilgi çekici bir hale getiremiyor. Daha kaba bir tabir ile çocuk karakterinin çatışmasını “töresel bir lanet” ile ilişkilendiren film, ne bu lanet mevhumunu ne de Ahlo’nun çabasını inandırıcı bir hale getiriyor. Yine de bir iki adım geri atıp, işin görsel kısmına baktığımızda, egzotik arka plana sahip bir büyüme / sorumluluk öyküsü çeşitlemesi bekliyor izleyicisini…