You must go where I can not…
Küçük yaşta defalarca The Name of The Rose seyretmekten midir bilmem ortaçağ manastırlarında geçen filmleri seviyorum. Manastırlar güzeldir, bir sürü hikayeyi saklar duvarlarında. Bir de Hristiyanlığın erdem kaleleri olmalarına rağmen içlerinde hep kendilerinden öncenin, antiğin tadını barındırırlar. Mevzubahis coğrafya İrlanda olunca bu antik de “Kelt” ve “Pagan” olur dolayısıyla. The Secret of Kells bu sebeple tam damağıma uygun bir yapım gibi gözüküyordu. İrlanda’da küçük bir manastır, perili bir orman, eski İrlanda mitolojisine irili ufaklı göndermeler, farklı ve rengarenk bir animasyon tekniği, ilk dinleyişten seyirciyi yakalayan müzikler… Kısa fragmanın gönlümü çelmesinin ardından filmi hemen izledim, iyi ki de izlemişim. The Secret of Kells’in sunduğu 75 dakika gerçekten büyük keyif. Böyle hoş masalları daha sık tecrübe etmek istiyor insan.
İrlandalı animasyon şirketi Cartoon Saloon tarafından hazırlanan The Secret of Kells, Kells Kitabı olarak bilinen işlemeli bir elyazması kitabı konu alıyor. Sekizinci yüzyılda kaligrafi Hristiyan din adamları arasında büyük saygı gören bir meslektir. Kells Manastırı’ndaki genç keşiş adayı Brendan’ın günleri tarihteki büyük hat sanatçılarının eserleri hakkında anlatılan efsaneleri dinlemekle geçmektedir. Brendan’ın kaligrafiye ilgisi vardır ancak Kells’te kendini geliştirmek için zamanı yoktur. Zira manastırın başrahibi Cellach, kuzeyden gelen vikinglere karşı büyük bir taş duvar örmeyi kafasına takmıştır. Brendan’ın hayatı kuzeyden kaçan Ionalı Aziz Aidan’ın Kells’e sığınması ile büyük bir değişime uğrar. Aidan, tüm insanlığı güzelliği ile kurtaracak bir elyazması üretmeye çabalamaktadır. Brendan ile arkadaş olan Aidan, genç keşişten kendisine mürekkep yapmak için tohum bulmasını ister. Elyazması için her şeyi yapmaya kararlı Brendan bu isteği şevkle kabul eder, ancak bir sorun vardır. Tohumlar civardaki ormandadır ama Brendan hayatı boyunca Başrahip Cellach’ın inşa ettiği duvarların dışına hiç çıkmamıştır…
The Secret of Kells’in mevzusu olan Kells Kitabı gerçek bir eser. Bugün Dublin’de Trinity College Kütüphanesi’nde bulunan kitap, 1600’lerin ortalarına kadar yüzyıllar boyu Kells Manastırı’nda muhafaza edilmiş. Elyazmasının belki de bin yıl boyunca manastırda saklandığı bilinse de kim tarafından nasıl bir süreçte hazırlandığını bilen yok. The Secret of Kells de bu tarihin bilinmeyen kısmını kendince, sıcacık bir masal eşliğinde doldurmayı seçen ve iyi ki bu seçimi yapan bir film. Filmin daha ilk saniyelerinden sanki damara şırıngayla verilmiş bir huzur tüm bünyeyi sarıyor. Tamam, belki ilk saniyeler biraz abartı olabilir. Zira The Secret of Kells’in animasyon tekniği ilk başta alışık olmadığımız belki de biraz gözleri yorabilecek cinsten. En fazla on beş saniyede filmin tapılası dokusuna alışacağınızı garanti ediyorum gene de. Özellikle Doğu Avrupa animasyonlarına aşina bünyeler için The Secret of Kells’in tekniği beklenmediğin sunduğu deneyimden ziyade özlenen bir dosta kavuşma etkisi yaratacak.
Tabii filmimizi kendine has kılan tek olay tekniği değil. The Secret of Kells çok isabetli bir ses kullanımına sahip. Sadece filmin muhteşem müziklerinden bahsetmiyorum, hem çoğunluğu İrlandalı oyunculardan oluşan seslendirme kadrosu da çok iyi seçilmiş hem de genel ses efektleri çok iyi kullanılmış. Animasyon ve iyi ses yönetiminin birbirine adeta itinayla dikildiği bir çalışma olmuş The Secret of Kells. Müziklerin bu kadar muhteşem olması beni hiç şaşırtmadı çünkü bu işin arkasında Bruno Coulais’in olduğunu önceden biliyordum (Coulais’i tanımayanlara tavsiyem Microcosmos ya da Le Peuple migrateur seyretmeleri, sonrasında zaten kendisi ortamlarda “Bizim Bruno” diye anılmaya başlanacaktır). Müziklerdeki bir diğer, belki de en az Coulais kadar önemli isim ise İrlanda’nın muhteşem etnik müzik grubu Kila. Ülkemizde çok tanınmayan ama tanıyanın da bir türlü aklından çıkaramadığı bambaşka bir grup olan Kila’yı İrlanda merakı olan herkese şiddetle tavsiye ederim.
The Secret of Kells 2009 senesinde en iyi animasyon adaylığı almış ancak bu ödülü Pixar’ın Up filmine kaptırmıştı. Her ne kadar filmi çok sevsem de anın sarhoşluğuna gelip de haksızlık oldu demek istemem. The Secret of Kells, Up ile girdiği yarışta birinci çıkabilecek kadar iddialı bir film değil. Pixar’ın en iyi filmlerinden biri ile aynı sene adaylık almak The Secret of Kells’in talihsizliği olmuş. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Kelt/İrlanda mitolojisi üzerine masalsı bir film olarak The Secret of Kells, geçen senenin Pixar filmi Brave’den çok daha isabetli, çok daha coğrafyanın dokusuna hakim. Film, Kells Kitabı’nın kurgusal geçmişini bize sunarken İrlanda folklorü ve erken dönem edebiyatından da bir sürü alıntıda bulunuyor. Kahramanımızın adının “seyyah” anlamına gelen Brendan olması (ki bu isim de kökenini The Voyage of Saint Brendan hikayesinden alır), Brendan’ın arkadaşı peri kızı Aisling, Hristiyanlık öncesi döneme referans olan filmin kötüsü Crom Cruach ve daha irili ufaklı pek çok öğe, benim gibi İrlanda’yı seven detay çılgınları için filme özenle serpiştirilmiş. Tabii beyaz kedi Pangur Ban’ı da unutmamak lazım. Bu filmi sırf perikızı Aisling’in Pangur Pan şarkısı için bile defalarca seyredebilirim.
The Secret of Kells iç huzur talebinde her bünyenin içini ısıtacak bir yapım. Filmi belki konusundan ötürü dini bir film gibi okuyabilirsiniz (ki ben bir ara böyle bir okumada buldum kendimi) ama bu filme bakışımı değiştirmedi. Daha çok bu durumun batı kaligrafisine dair merakımı kamçıladığını bile söyleyebilirim. Mutsuz, yorgun, hüzün ve keder dolu bir gününüzde Kells’in kapılarından içeri başınızı uzatın. Ruhunuza tatlı bir dokunuş isabet edecek, emin olabilirsiniz.
Bu baya eski bir yazı ama yinede bi yorum düşmek istedim. Bu filmi daha az önce izledim ve ben ne eski hristiyan ne de irlanda mitolojisi hakkında çok bir şey bilmeyen biri olarak baya meraklandım açıkçası. Gerçekten güzel bir filmdi, kendimde bir ressam olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebilrim ve bu filmde sanata verilen önem beni gerçekten etkiledi. Film ve nasıl, neden yapıldığı hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum ama hakkında yazı bulmak biraz güç. Yönetmen Tomm Moore ile oturup karşılıklı shbet edebilsem keşke… Bu yüzden yazdığınız bu yazıyı okumak beni gerçekten mutlu etti. Araştırmayı tavsiye ettiğiniz isimler için teşekkür ederim.