Kült Filmler Zamanı: The Thing From Another World (1951)

29 Mart 2016

RKO hakkındaki yazımda, bu nev-i şahsına münhasır yapımevinin, farklı türlerde dönemine göre hayli şaşırtıcı, cüretkâr ve öncü işlere soyunduğundan ve bu uğurda ciddi finansal riskler aldığından uzun uzadıya bahsetmiştim, tekrarlamaya gerek yok. Hâl böyle olunca da sinema tarihine bugün “kült” olarak kabul gören filmler hediye etmeleri de kaçınılmaz olmuş, bunlardan biri de hiç kuşkusuz Christian Nyby ve Howard Hawks’ın beraber çektikleri “The Thing From Another World” (1951).

John Carpenter’ın 1982 tarihli “The Thing” (Şey) filmini çok büyük olasılıkla duymuşsunuzdur, hani şu Kurt Russell’ın oynadığı, birçoğunuzun izlediğine de eminim. O da bugün bir klasik. İşte o film, “The Thing From Another World”ün (1951) bir yeniden-çevrimidir daha doğrusu aynı kaynak metni kullanan biraz farklı varyasyonu diyelim. John Carpenter gibi orijinal senaryolarıyla tanınan bir yazar-yönetmen niçin eski bir filmin farklı bir varyasyonunu yapmak istemiş dersiniz? Çünkü “The Thing From Another World” John Carpenter üzerinde büyük etkisi olan hatta verdiği röportajlara bakılırsa onun sinemacı olmasına vesile olan filmlerden biri. Sadece onun mu? Verdikleri beyanlara bakılırsa ünlü yönetmenler Ridley Scott, John Frankenheimer ve Tobe Hooper’ın da… Zaten “Alien” (Yaratık, 1979) bir bakıma Ridley Scott’ın “The Thing From Another World”ü değil midir?   

“The Thing From Another World”ü (1951) öncü bir efsane, kült bir klasik yapan özelliği jenerikte oyuncuların isminin geçmemesi, Kutup’larda geçen bir korku filmi olması, ilk defa bir dublörün tümden cayır cayır yanan bir karakteri canlandırması ya da uzay yolculuğu ve uzaylı temasını kullanması değildir, onu bu mertebeye ulaştıran şey, uzaylı/yaratık istilâsı hakkında çekilmiş ilk uzun metrajlı film olmasıdır. “The Thing From Another World”, bugün İngilizce literatürde ‘sci-fi-horror’ denilen ‘bilimkurgu-korku’ (bazıları ‘bilim-korku’ tanımlamasını kullanıyor, ben bu çeviriyi sevmiyorum) türün oluşmasına ve yaygınlaşmasına önayak olmuştur ki, sinema tarihi açısından asıl önemi budur.

the thing 2

Konuyu kısaca özetleyeyim. Kuzey Kutbu’nda bir keşif/araştırma üssü var. Yakınlara düşen bir meteoru incelemek için gittiklerinde bunun bir uzay gemisi olduğunun farkına varıyorlar, bu sahne bugün başlı başına bir klasik zaten. Neyse keşif timi buzul kütlesini kırmak ve uçan daireyi ortaya çıkarmak amacıyla kullandıkları bombalar nedeniyle yanlışlıkla uzay gemisine zarar veriyor ama geriye kalan kütlelerden birinde donmuş bir şekilde duran “uzay gemisi pilotu”nu fark edip, bu yaratığı üsse taşıyorlar. Ne oluyorsa da ondan sonra oluyor zaten. Buzlar çözülünce çirkin, korkunç, istilâcı yaratık canlanıyor ve hunharca cinayetler işlemeye başlıyor.

Ben filme kaynaklık eden orijinal hikayeyi yani John W. Campbell Jr.’ın “Who Goes There?”ini okudum, kıyaslama konusunu büyük ölçüde başka bir yazıya bırakmak kaydıyla küçük bir not düşmek istiyorum. Bu hikayenin haklarını satın alan kişi Howard Hawks. Kendisi yönetmen değil ama her daim sette bulunan ve Nyby’e yol gösteren de o hatta bazı sahneleri de bizzat o çekmiş. Bilmeyenler için şu küçük detayı paylaşayım, Christian Nyby, Howard Hawks’ın “To Have and Have Not” (1944), “The Big Sleep” (1946) ve “Red River” (1948) gibi başyapıtlarında beraber çalıştığı kurgucusu ve arkadaşıdır. “The Thing From Another World” Nyby’nin ilk yönetmenlik denemesi ve başka da bu ayarda bir filmi yok. Neyse çok dağıldık kaldığımız yerden devam edelim; Hawks ve Charles Lederer beraber senaryo üzerinde çalışıyorlar ve hikayeyi biraz değiştiriyorlar, daha sonra Hawks senaryoyu yakın arkadaşı, gelmiş geçmiş en önemli senaristlerden Ben Hecht’e götürüyor. Hecht, küçük revizyonlar yapıyor ve dramatik çatıyı güçlendiriyor. Sonuçta hikaye, dramatik açıdan birkaç karşıtlıkla zenginleştiriliyor (açılış değiştiriliyor, ana karakterlerden birisiyle ilişkide olan kadın ilave ediyorlar, gazeteci figürü, bilimadamı-asker çatışması vs.)

Filmde çatışma mekaniğinin sağlıklı bir şekilde işlemesine vesile olan en önemli, en dikkat çekici karakter Robert Cornthwaite’ın canlandırdığı Dr. Arthur Carrington. Onun bilimsel ilerleme uğruna her türlü riski alıp, her türlü fedakârlığı yapabilecek “Dr. Frankenstein” tarzında bir bilimadamı olduğu açık. Tıpkı Dr. Frankenstein’da olduğu gibi onun düsturunda da bilime sınırlama getirmek yok. O da bilimin düşman yaratmaktan/üretmekten ziyade olguları değerlendirmeye, anlamaya çalışmaya odaklanması gerektiğine inanan fanatik bilimadamlarından. Üsse taşıyıp getirilen yaşam formunun kanla beslenen özel bir bitki türü olduğunu keşfettiğinde bile bilimsel görüşlerinden milim sapmıyor zaten araştırma üssündeki insanları hatta bizzat kendisini felakete sürükleyen de bu “bilimsel körlük” oluyor. Çatışmanın diğer tarafı Hendry ve ekibinin asıl amacı hayatta kalmak iken Dr. Carrington’ın amacı bilim üretmek (keşif) oluyor yani Hendry yaratığı yoketmeye çalışırken, doktor yaşatmaya çalışıyor. İşte bu karşıtlık, dış tehdide (uzaylı yaşam formu) ilaveten bir tür iç tehdit (dünya-dışı varlıkla bir nedenden ötürü işbirliği) de yaratıyor ve “The Thing From Another World”ün Soğuk Savaş dönemine has o paranoyak bilimkurgular kervanının en ön saflarında yer almasına zemin hazırlıyor. Girdiği bedeni ele geçiren bir yaşam formu ve o forma (kendince bir nedenden ötürü) saygı duyan, onu anlamaya çalışan hatta seven “ekip elemanı” çok net bir şekilde McCarthy soruşturmaları döneminin ‘komünist korkusu’nu ve ‘cadı avı’nı metaforize ediyor. Tıpkı “Invasion of the Body Snatchers” (Merihten Saldıranlar, 1956) gibi…

the thing 3

Tabii burada bir noktayı vurgulamakta yarar var. Howard Hughes’un RKO’yu ele geçirmesinden itibaren üretimde yer yer militarist söylemlere kayan örnekler çoğalmıştır. “The Thing From Another World” (1951) de düşmanla bir hâl-yolunun bulunmasının imkansız olduğuna, “içeride” hep düşmanla işbirliği halinde olan “hainler” olduğuna ve çözüme giden yolun silahlardan ve savaştan geçtiğine inanan filmlerden biri, yani bu filme kült bir başyapıt demek mümkün çünkü hem sinemasal açıdan hem sinema tarihi açısından durum öyle ama Soğuk Savaş dönemini eğretilediğini hesaba kattığımızda politik açıdan doğru bir yolda olmadığını da not düşmek isterim.

“The Thing From Another World”ü (1951) sinemasal açıdan değerlendirdiğimizde ilk söylemek istediğim şey, ciddiyetle tasarlanmış sahneleri nedeniyle son derece inandırıcı bir yapıya bürünmekte güçlük çekmediği. Normalde bu tip bir hikaye, özellikle diyalogları nedeniyle boşluğa düşme, komik olma riski taşır. Christian Nyby ve Howard Hawks çok sayıda karakteri kısa sürede tanımamızı sağlayacak dinamik bir anlatımı tercih ediyorlar. Üst-üste binen diyalogların ve sert, hazırcevap erkek karakterlerin bir Hawks klasiği olduğunu bilmem söylememe gerek var mı? Tüm olaylar iki gün içinde gerçekleşiyor. Filmde özellikle yaratığın dirilmesinden itibaren tempo bir an olsun düşmüyor. Burada sahnelerin ve planların, Hawks tarafından ustalıkla birbirine eklendiğine hiç şüphe yok. Planlar tıpkı bir saat gibi işliyor ve korkunun pik yaptığı sahnelerde (nöbetçinin yaratıkla karşı karşıya kaldığı sahne, seyircinin yaratıkla ilk kez karşılaştığı sahne ve yaratığın adım adım kendine kurulan tuzağa doğru ilerlediği sahne vb.) kısa kesmeler ve güçlü müziklerle yaşanan dehşeti iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Film görsel açıdan tatmin edici olmasına rağmen şunları öğrendiğimde şaşırdığımı itiraf edeyim, “The Thing From Another World” (1951) gösterime girdiği zaman eleştirmenler tarafından lince uğramış, hemen hemen hiçbiri filmi beğenmemiş. Yaratığı (The Thing) oynayan James Arness, ortaya çıkan sonuçtan o kadar çok utanmış ki, filmin galasına bile gitmemiş. Ama seyirci filme büyük ilgi gösterince, yeni bir film furyasını (uzaylı yaratık istilâsı) tetiklemesi kaçınılmaz olmuş. 1950’li yıllardaki Amerikan bilimkurgu klasiklerinin hatırı sayılır bir kısmını çalışmalarım için seyretmiş biri olarak söylüyorum, bu kanonda yer alan filmlerin çoğu bariz bir şekilde kötü, unutulmaya mahkum filmlerdir. İyi bir bilimkurgu filmi, teknik açıdan sadece, içinde bulunduğu dönemin teknolojik imkanları ve bu imkanları kullanabilecek çapta vizyonu olan sinemacılar kadar ileri gidebilir, ötesi değil. Ama aslolan bu değildir, teknik denetim geçicidir, kurmaca sinemada aslolan senaryodur, filmlerin zamanın yıkıcı unsurlarına direnmesini sağlayan da budur. Tüm kalıcı uzun metraj kurmaca filmlerin ortak bir tek özelliği vardır, hikayeleri farklı okumalara olanak tanıyacak ölçüde zengin ve güçlüdür. Hiç şüpheniz olmasın “The Thing From Another World” (1951) de onlardan biri.

Kült filmler yazı dizisinde bu sefer size alanında çığır açan, çekildiği güne kadar sinemada el değmemiş bir konuya eğilen mükemmel bir bilimkurgu şaheserini, 1951 tarihli “The Thing From Another World”ü kısaca tanıtmak istedim. Bu filmin asıl versiyonu siyah-beyazdır, sonradan renklendirilmiş bir versiyonu daha var, onu da izleme fırsatı buldum fakat renkler pastelimsi bir solukluğa sahip, o da kanımca sahnelerin yapay durmasına yol açıp, bir bilimkurgunun olmazsa olmazı kabul edilen inandırıcılığı zedeliyor. O nedenle filmi seyretmeyi düşünenlere siyah-beyaz olan versiyonu tavsiye ederim. Son olarak da bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bu yazıyı okuyan herkese. Gökyüzünü izleyin. Tüm gökyüzünü. Dünyanın neresinde olursanız olun gökyüzünü izlemeye devam edin… 

KAYNAKLAR 

Booker, M. Keith. “Alternate Americas: Science Fiction Film and American Culture”, Praeger, İngiltere.

Lev, Peter. “History of the American Cinema Volume 7: Transforming the Screen 1950-1959”, Charles Scribner’s Sons, ABD.

Paszylk, Bartùomiej. “The Pleasure and Pain of Cult Horror Films: An Historical Survey”, 2009. McFarland & Company, Inc., Publishers, İngiltere.

www.imdb.com

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Robinson Crusoe on Mars (1964)

İşte Öteki Sinema severlerin kayıtsız kalamayacağı bir eski zaman bilim
blank

28 Weeks Later / 28 Hafta Sonra (2007)

28 Weeks Later / 28 Hafta Sonra filmini ilkinden ayrılan