Öyle bir televizyon düşünün ki sizin için temizlik yapsın, ayakkabılarınızı boyasın, her elinize sigara alışınızda çakar çakmaz çakıp sigaranızı yaksın, kahveyi fazla kaçırırsanız koşa koşa gelip daha fazla içmenize engel olsun, yalnız olduğunuzu görüp size kiralık sevgili bile ayarlasın. İşte tüm bunlar Twonky’nin sunduğu hizmetlerden bazıları…
Twonky, televizyonun yaygınlaşma hızının giderek arttığı 1951 yılında çekilip iki yıl sonra gösterime girebilmiş düşük bütçeli bir film. Yalnızca 3 salonda gösterilen filme zamanında hiç ilgi olmamış. Henry Kuttner’in Lewis Padgett takma adıyla yayınladığı bir öyküden uyarlanan Twonky, pek iyi çekilmiş bir film olmasa da yönetmeni Arch Oboler’in, hikâyenin özünü kavramış olduğu ve bunu yeteneği ölçüsünde yansıtmaya çalıştığı görülüyor. Ortalıkta dolaşıp kendi kafasına göre türlü çeşit şeyler yapan bir televizyon fikrinin garipliğiyle film izlenmeyi her türlü hak ediyor.
Hikâyenin kahramanı (daha doğrusu mağduru) Kerry West felsefe bölümünde bir profesördür. Karısı birkaç günlüğüne hamile kız kardeşinin yanına gidecektir ve kocası o yokken oyalansın diye eve bir televizyon almıştır. Çok geçmeden bu televizyonun normal bir makine olmadığı anlaşılır. Eski tip, sehpasıyla birlikte satılan televizyonlardan biri olan, sonradan Twonky adını verdikleri bu alet, dört ayağı üzerinde hareket etmeye, ekranından çıkardığı ışınlarıyla türlü çeşit yeteneklerini göstermeye başlar. Sahibine adanmış gibi duran televizyon, onun sigarasını piposunu yakar, tıraş eder, ayakkabılarını parlatır, içeceği gazozun kapağını açar, bulaşıkları yıkar, temizlik yapar. Kerry gördüklerine inanamasa da olanlar gerçektir. Twonky, ihtiyacı olduğunda sahibi için para bile basan mucizevi bir makinedir. Fakat kısa süre sonra Twonky’nin bu inanılmaz yardımları yanında Kerry’e musallat olmuş bir zorba olduğu anlaşılır. Sahibi adına kararlar verir, hem Kerry’e hem kendisine zarar vereceğini düşündüğü kişileri hipnotize ederek engeller. Onun varlığından haberdar olup da onu tehlikeye atacak olanlar bir anda ne yapacaklarını ve gördükleri inanılmaz olayları unutmuş hale gelir ve zombileşmiş halde evi terk ederler.
Twonky komedi filmi olsa da eski tip sehpalı bir televizyonun dört ayağı üzerinde evde gezip durduğu sahneler bazılarına korkutucu bile gelebilir. Twonky’i gerilim filmi olmaktan alıkoyan komik anlatımı ve müzikleridir ama yine de ne olduğu belirsiz bu televizyonun günbegün kahramanımıza musallat olması ve başka karanlık emeller peşinde olduğu şüphesi seyircinin aklından çıkmaz.
Sesin aktarımı ve kaydedilmesi başarıldıktan sonra uzun yıllar boyunca görüntünün de uzaklara aktarımını sağlayabilmek için yapılan çalışmalar 20. yüzyılın ilk yarısında sonuca ulaştı ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından yayınları izlemeleri için halka cihaz satışı başladı. İlk satılan televizyon, ortasına bir ekran yerleştirilmiş büyükçe bir radyoya benziyordu. Artık radyoda konuşanlar görülebilecekti. Bu mucizevi araç kısa sürede refah düzeyi yüksek ülkelerde yaygınlık kazanmaya başladı. Sinema sektörünü çok geçmeden etkileyecek bir yaygınlıktı bu. Film izlemek için evden çıkmaya gerek yoktu. Radyodaki gibi pek çok drama, haberler, türlü çeşit programlar görüntülü olarak sunulduğuna göre sinema eskisi gibi film izlemek için tek seçenek olmaktan çıkmıştı. Her ne kadar ilk yıllarda televizyonda film gibi yapımlar yoksa da televizyon tiyatroları yeterince ilgi görüyordu. İlk başta yeni düşmanlarına sırt çeviren film stüdyoları televizyon için yapımlar üretmeye karşı çıksalar da 50’li yıllara gelindiğinde yelkenleri suya indirmek zorunda kaldılar.
Televizyon başka ülkeleri, oradaki insanların yaşamlarını yalnızca sinemadaki filmlerden, belge ve haber görüntülerinden izleyebilen seyircilere bu imkânı evlerine getirerek olağanüstü bir etki yapmıştı. Ama daha o yıllarda programlar korkunç reklamlara boğulmuştu. Programların sponsorları vardı ve hepsinin başında, sonunda ve ortasında bu sponsor firmaların ürünlerinin bıktırıcı tanıtımları gösteriliyordu. Bir dönem sonra, televizyonun eğitici, öğretici, eğlendirici yönünden başka propaganda ve kitleleri yönlendirme amacıyla da kullanılması, izleyicileri kalite aramaksızın kendine bağımlı hale getirmesiyle aptal kutusu olarak adlandırılması gecikmedi.
Twonky’de bu durum, pek çok yararlılık gösteren televizyonun, ilk başta sağlığını düşünüyormuş gibi, sahibinin üst üste ikinci kahvesini içmesine engel olması, ardından Mozart dinlemesine izin vermeyip onun yerine marş dinletmeye çalışması gibi giderek bir şeyleri dikte etmesi şeklinde yansıtılır. Twonky başkalarına yaptığı gibi sahibinin hafızasını da belli konularda siler. Ertesi gün vereceği ders için hazırladığı notları yazmasını engeller, özgürlükler üzerine vereceği dersi tamamen unutmasını ve öğrenciler önünde rezil olmasını sağlar. John Stuart Miller’ın Özgürlük Üzerine kitabını ve Amerika’da kölelere özgürlük veren Abraham Lincoln’un hayatını okumasına izin vermezken Çağlar Boyunca Tutku adlı bir kitabı okumasına ses çıkarmaz. Kerry’nin onu ortadan kaldırma planlarını öğrenince adamcağızı polise ve maliye bakanlığına şikâyet edip suç işlemiş gibi göstermekten çekinmez. Kerry televizyonundan ne kadar kurtulmaya çalışsa da başaramaz.
Üniversiteden arkadaşıyla birlikte onun gelecekteki bir diktatörlükten gelmiş ve fark edilmemek için televizyon formu almış bir makine olduğuna karar verirler. Twonky’nin geldiği yerde her evde bunlardan bir tane olduğunu, bu araçların devlet adına dedektiflik ettiklerini ve devletin istediği şeyleri seyircilere dikte etmekte kullanıldıklarını düşünürler. Film bu şekilde sanki günümüzde akıllı televizyonlar ve telefonlar yoluyla yapılan dinlemeleri ve iktidar medyalarının bu araçlar yoluyla yaptıkları propagandaları öngörmüş gibidir. Televizyon, hayatlarımızı ele geçirmeye çalışan, insanları hipnotize eden bir şeytan gibi yansıtılır.
Televizyonun yaydığı olumsuzluklar ve ekranından kustuğu kötülükler Videodrome, Poltergeist, Ring, Shocker gibi korku filmlerinde de yansıtılmıştı. Bunlardan çok önce televizyon henüz pek çok ülkede bilinmezken yapılmış olan Twonky, bu aygıtın daha o zamanlardaki durumu ve gelecekte varacağı noktayla ilgili öngörüsüyle eşsiz bir anlatım sunarken aynı zamanda fazlasıyla isabetli kehanetlerde bulunmuş olduğu görülüyor. Bu film çekildiği zaman Ray Bradbury’nin yine benzer bir konuyu anlatan Fahrenheit 451 kitabı henüz yayınlanmamıştı.
Twonky’nin uyarlandığı 1942 tarihli öyküde Twonky bir televizyon değil, radyodur. Onu gelecekten gelen ve kısa süreliğine hafızasını yitiren bir işçi üretir ve sonra amnezisi geçip nerde olduğunu kavrayınca yaptığı aleti fabrikadaki diğer radyolara benzetip geri döner. Filmde ise bu televizyonun Kerry’nin evine neden ve nasıl geldiği tam olarak belirtilmez ama zaten buna gerek yoktur. Önemli olan televizyonun o dönemdeki etkisi ve gelecekteki baskıcı yönetimin eseri olmasıdır. O yılların komünizm korkusu yayan ve asılsız suçlamalarla pek çok kişiye hayatı zehir eden McCarthy yönetimi de anlatımda kendini gösterir. Twonky sürekli takip ve baskı uygulayan, yoğun sansürün var olduğu ve belli anlayışta bir yaşam biçimini zorlayan yönetimin bir aygıtı gibidir.
Günümüzde dünyadaki evlerin %90’ında en az bir televizyon bulunmaktadır. Devrimsel icat televizyon, yaygınlaşmasını tamamlayıp yayın ve kanal seçeneklerini artırmaya başladıkça insanların ona bağımlığı da arttı. Bugün insanlar günde ortalama birkaç saat, bazı ülkelerde 5-6 saati bulmak üzere vakitlerini onun karşısında geçiriyorlar. Bilgisayar teknolojisinin gelişimi, internet ve akıllı telefonlarla beraber televizyon ilişkisinin kurulması, dijital yayın servislerinin yaygınlaşmasıyla alışkanlıklar da çağ atladı. Giderek daha çok kişi artık aptal kutusu televizyonu izlemediğini söylüyor ve izlenecek şeylerin seçiminde pasifliğin ortadan kalkmış olduğu izlenimi oluşuyor. Ama insanların kendi istediği program ve yayını istediği zaman izleme özgürlüğü gelmiş gibi gözükse de artık size özel seçenekler yoluyla bağlılık oluşturuluyor. İster ne verilirse onu izleyin ister kendi istediklerinizi, bulunduğumuz yer yine aynı: Televizyon veya onun yerine geçen aygıt her neyse o ekranın karşısı.
Televizyonu bu kadar kötülemekle birlikte yararlarını da görmezden gelemeyiz. Halen en önemli iletişim araçlarından biri ve yayınlanan her şey de çöp değildir. Televizyon, film ve dizi gibi sanatların en yaygın iletim aracıdır. Oldukça bilinçli ve seçici davranarak diğer televizyon yayınlarından da fazlasıyla yararlanılabilir. Yalnız yaşayan ve televizyonun arkadaşlık ettiği, başka türlü vakit geçirme şansları kalmamış olan kişiler ve yaşlılar için televizyon vazgeçilmez bir kurtarıcıdır. Tüm bunlara karşın onu bilinçli şekilde tüketenlerin ne kadar olduğu tartışmalıdır. Medyanın iktidar kontrolünde olduğu ve çok çok az kanalın bunun dışına çıkabildiği ve sıklıkla cezalandırılıp susturulduğu, sansür edildiği, hiçbir yayın ahlakı gözetilmeksizin beyin yıkama derecesinde propaganda yapılan bir dönemi yaşıyoruz. Twonky gerçekten de 1953’e günümüzden gitmiş gibidir.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci