blankblank

The Wraith, alacakaranlık kuşağı ve biraz da bilim-kurgu soslu bir 80’ler arabalı gençlik filmi. Ciddi bir sinema eleştirmeni için hiçbir şey ifade etmeyecek, klişeler bombardımanı bir oyuncak-film. Böyle filmlere ben oyuncak film diyorum. Özellikle de bu filme. Çünkü bu filmden aldığım keyif ve duyduğum heyecan, 90’ların başında Beçoland’den gidip bir G.I.Joe figürü almakla tıpatıp aynı. Beyazperdede çizgiroman seyretmek gibi birşey. Arabalar, bikinili kızlar, öte dünyadan gelen bir ruh, patenli kızların arabalara hamburger dağıttığı bir restoran, intikam, çıplaklık, benzin içici yeşil saçlı bir punk.. bu filmde herşey var! Bu filmi 27 yaşında izleyip bu kadar sevdiğime göre, 13 yaşında izlesem neler olacaktı iç dünyamda tahmin edemiyorum.

The Wraith’in posterine geçen sene Cinemageddon’da dolaşırken rastlamıştım. Posterdeki araba ve önündeki bilim kurgu-G.I.Joe tipli adamı görünce hemen indirip en azından başından bir 15 dakika izlemeliyim düşündüm. Yeni tanıştığım bir kızla eve gelip de arka fonda dursun diye dvd’ye attım filmi. Ancak film bir başladı pir başladı! Gözlerimi ayıramadım filmden… Geceyarısı gökten inen bir ışık, Amerika’nın ortasında otoyolların üzerinden uçarak, ‘yavaş’ tabelasını yakıp geçerek ilerliyor, ve kendi gibi başka 4 ışıkla çarpışıyor. Yıldırımlar çakıyor, dumanlar çıkıyor ve ortaya Karaşimşek’ten bile daha karaşimşek yıkılan bir araba çıkıyor! Arabanın önünde de, sanki başka bir gezegene yaratıklarla savaşmaya gidermiş gibi giyinmiş bir adam. Uzaylı mı nedir belli değil… Hemen ardından otoyolda bir grup deri ceketli tipik Amerikan filmi 80’ler genci, arabalarını yarıştırıyorlar. Clint Howard ve Nick Cassavetes hemen kendilerini belli ediyorlar. Ozzy Osbourne’un Secret Loser parçası eşliğinde anahtarına bir yarış başlıyor. Takip eden sekansda, motorsikletiyle şehre yeni gelen bir Charlie Sheen, ve sokakta yol sorarak tanıştığı Sherilyn Fenn’i (İkiz Tepeler) görünce tamam dedim bu film izlenir. Ancak kötü olanı, yanımdaki kız filmi hiç sevmemişti… Ama olsun kimse mükemmel değildir diyerek geceye devam ettik.

blank

Klişe olduğu kadar da eğlenceli ve komik bir film The Wraith. Ağzına kadar 80’lerin o masküler-bluğçağı romantizmiyle pompalanmış. Rocky IV, Over The Top, Days of Thunder’daki romantizimden. Biraz Beverly Hills 90210, biraz Mad Max 2, biraz Near Dark, biraz Flatliners… Filmin uçuk ötesi senaryosu, harika müzikleri ve başarılı aksyon sahneleri dışında en önemli unsuru, o zamanlar daha meşhur olmamış ama yıldızlarının parlamasına ramak kalmış muhteşem bir oyuncu kadrosuna sahip olması. Karakterlerin her biri ayrı bir olay. Ama herhalde hepsinin abisi, filmin en bomba karakteri Şerif Loomis rolünde Randy Quaid! Parents’daki (1989) baba karakterinden sonra Quaid’in en sevdiğim karakteri Şerif Loomis oldu.

Sonuç olarak, 80’lerde çocuk olmak duygusunu en güzel özetleyen filmlerden biri var karşımızda. Çocukken Michael Knight, Robocop, Beverly Hills 90210 ve G.I.Joe sevenler ekran başına! Saber Rider da olur.

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

2 Comments Leave a Reply

  1. Teşekkürler Can Evrenol. Bilmediğim bir filmi daha öğrenmiş oldum. Arşive katıp, izleyeceğim…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Looper (2012)

Görülen o ki bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesi
blank

Blade Runner 2049 (2017) – Birinci Yazı

Baştan söyleyeyim, “Stalker”ı (1979) bir bilimkurgu filmi olarak değerlendirmediğim için