“Now there is nothing left to die for” der Muse, Shrinking Universe şarkısında… Acaba gerçekten öyle mi?

Her bilimkurgu seyircisinin kıyamet-sonrası filmlerine özel bir zaafı vardır. Mevcut düzenin tüm çarklarının makineden fırladığı ve mutlak kaosta bireylerin birbiriyle bir anda çarpışmaya başladığı, işin sonunda çoğunlukla karanlık, nadiren ise daha barışçıl bir dünyanın kurulduğu “reset” kurguları günümüze karşı duyulan bir rahatsızlığın ve ve şüphesiz onu  cezalandırma arzusunun bir yansıması.

Bunun dışında bir de sistemi koruma çabasıyla kıyamete karşı statükoyu sağlama çabasındaki filmler var elbet; sinema tarihi süresince yaklaşan meteoru defetmek için onu uzayda patlatmayı da denedik, büyük salgın hastalıklarla savaş için abartılı hızda gelişen aşı süreçlerini de tecrübe ettik. Daha geçen sene yeşil gezegenimizi bırakıp yıldızların ötesine gittiğimizi hatırlatmaya bile gerek yok. Bütçesi ve hitap kitlesi daha büyük, haliyle finali karamsar bitirecek cesareti istese de taşıyamayan filmler bunlar. Ancak bir kısım film de zor bir dönemi, kaçınılmaz felaketin son günlerini tasvire girişmeyi seçer. Kıyamet-sonrası filmlerden farklı olan bu filmlerin temel özelliği bir “sonra” fikrini ısrarla reddetmelerinde yatıyor. İnsanlığın yokolmaya mahkum olduğu ve kimsenin bizi kurtarmayacağı kabulü üzerine kurulu bu filmlerin sayısı aslında sandığımızdan çok daha az.

1418553658Yakın dönemden bu türde verilebilir örneklerden 2014 yapımı The Remaining ya da 2009 yapımı Knowing işe daha teolojik bir açıdan bakmaktaydı. 2013 yılında karşımıza çıkan Avustralya yapımı These Final Hours ise kendini teolojik tartışmalardan sıyırıp mutlak sonla yüzleşme sınırındaki karakterlerin dramasına odaklanan nadir filmlerden. Düşük bütçesine ve yer yer yaşadığı inandırıcılık eksiklerine rağmen These Final Hours’un felaket anındaki buhranı en iyi şekilde perdeye yansıtan işlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

Filmimiz dünya üzerinde hayatın silinmesine sebep olacak dev meteorun okyanusa çarpmasından 10 dakika sonrasında başlıyor. Oluşan dev alev fırtınası dev bir halka yaratarak tüm dünyayı sarmakta ve geçtiği her yeri kül etmektedir. Yapılan son hesaplara göre alev fırtınasının Avustralya’ya ulaşmasına 10 saatlik bir süre vardır. Artık yapacak hiçbir şeyi kalmayan insanlığın elinden gelen tek şey ise kaçınılmazı beklemekten ibarettir. Filmin kahramanı James, gizli bir ilişki yaşadığı Zoe’yi tüm ısrarlarına rağmen yalnız bırakır ve şehirde gerçekleşen büyük “kıyamet partisine” katılmak için yola çıkar. Ne var ki yolculuğu sırasında panik içinde pek çok insanla karşılaşan genç adamın planları, küçük bir kız çocuğunu tecavüzcülerin elinden kurtarmasıyla değişikliğe uğrar. Yaklaşan tehlike konusunda çok da bilgilendirilmiş durmayan küçük Rose alev fırtınası gelmeden önce babasını bulmak istemektedir ve yardıma muhtaçtır. James’in ise ölmeden önce kendine bir amaç bulması gereklidir ve kararını vermiştir; tüm beyhudeliğine rağmen Rose’u babasına ulaştıracak ve küçük kızın ölümü babasının yanında tecrübe etmesine imkan sağlayacaktır.

Felaketin ortasında bir çocuk ile zorunlu “baba figürü” üzerinden gelişen hikayeler pek çok popüler kültür mecrasında karşımıza çıkan bir şablona sahip; These Final Hours da bu sebeple The Walking Dead’in video oyunundan Adventure Time animasyon dizisine kadar pek yapımı insanın aklına getiriyor. Ancak bu işi gene de kendi çapında özgün bir noktaya taşıdığını söylemek gerek.

7bc46a3a03511642772615c1dcc2eca5-these2

Filmin James ve küçük Rose arasında kurduğu ilişki oldukça başarılı kotarılmış. İkilinin kendi arasında kurduğu ilişkinin başarısı kadar çevreyle kurdukları etkileşim de inandırıcı. Tüm bunlara yönetmen Zak Hilditch’in düşük bütçesine rağmen ölümün eşiğindeki insanların karmaşasını tasvir etme başarısı da eklenince These Final Hours gerçekten seyri sonuna kadar hakeden bir işe dönüşüyor. Filmin Cornel Wilczek tarafından bestelenen müzikleri de duygusal yoğunluğu hep yüksek tutmayı biliyor, melankoli ve buna rağmen olacaklara dair duyulan merak hissi her daim yüksek tutuluyor.

These Final Hours’un James ve Rose arasındaki ilişkiden ötürü akla getirdiği sinemadan bir örnek şüphesiz John Hillcoat’ın 2009 yapımı Cormac McCarthy’nin aynı adlı romanından uyarlanan filmi The Road. Hillcoat’ın filmi eleştirmenler tarafından beğenilmesine rağmen pek çok seyirci tarafından temposundaki ötürü tepki çekmişti. These Final Hours’un tempo olarak The Road’dan çok daha yüksek bir seviyede durmayı başardığını söylemek gerek.

Filmin en büyük kaybı, hikayesini felaketin gerçekleşmesinden önceki 10 saate sıkıştırma çabası. James ve Rose arasındaki bağ başarılı bir şekilde kurulmuş olmasına rağmen bu yakınlığın yarım günden kısa bir zamanda oluştuğuna seyirci olarak inanabilmemiz için filme mantık yönünden kafa tutmamak, bir nevi kurguyu kabullenmek gerekiyor. Bu da açıkçası eğer iyi bir film seyretme talebine sahipseniz büyük bir ödün sayılmaz.

final

Konu itibariyle benzer bir film denemesi 2011 yılında Abel Ferrara tarafından 4:44: Last Day on Earth ile denenmiş ancak büyük başarı sağlayamamıştı. Ferrara’nın filmini seyretmediğim için yorum yapamayacağım ama These Final Hours’un yapmak istediği işi büyük ölçüde kotardığını  rahatlıkla söyleyebilirim. Filmin yer yer kendini gösteren küçük devamlılık hatalarını da gözardı edebilirseniz Zak Hilditch’in bu işinden memnun kalmamanız için hiç bir sebep yok.

2014’te Cannes Film Festivali’nde gösterim şansı bulan These Final Hours seyircisinin hem iyi bilimkurgu hem de iyi sinema ihtiyacını karşılayacak güçte bir film. Geçtiğimiz yıl Predestination’daki performansı ile kendini gösteren Sarah Snook’un da filmde kısa ama kritik bir rolü olduğunu belirtelim.

These Final Hours’u ilk fırsatınızda seyredin. Bazen kurtarılamayacak olmayı bilerek bile insan kendine bir yaşam amacı yaratabiliyor, hatta bazen asıl amacımıza ancak bu şartlarda ulaşıyoruz. Bunun hikayesini seyretmek her daim anlamlı.

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Bloodshot: Durdurulamaz Güç (2020)

Bloodshot, 80’lerin unutulmaz dizilerinden Kara Şimşek ya da bir Paul
blank

Lucy (2014)

Lucy'nin, bu kadar akıl kurcalayan, derin bir düşünceye değinmesini gerçekten