İster Gül İster Ağla: Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (2017)

27 Eylül 2017

Bir yandan fütursuzca gülmek, diğer yandan hüznü en derinlerde hissetmek ister misiniz? O zaman Three Billboards Outside Ebbing, Missouri tam size göre bir film! Türkiye prömiyerini 24.Uluslararası Adana Film Festivali’nde yapan film, izleyenlerden tam not almakla kalmadı; birçoklarının da gönlünün başköşesine yerleşti. In Bruges ve Seven Psychopaths gibi dinamik filmlerden hatırladığımız Martin McDonagh’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerini ise, Frances Mcdormand, Woody Harrelson, Sam Rockwell gibi isimler paylaşmaktadır.

Esasen Three Billboards Outside Ebbing, Missouri’nin konusuna değinmek, hatta temas etmek dahi, birbiri ardını izleyecek sürprizbozanları da beraberinde getirecektir. O nedenle, filmin konusunu tamamen köşede bırakıp, bu üst düzey işin hissettirdiklerine ve bunu yaparken nasıl bir yol izlediğine eğilmekte fayda var.

blank

En başta dile getirelim. Karşımızda duran film, ne sıradan bir drama ne de içi boşaltılmış bir komedi. Aksine, sıra dışı ismiyle dahi ilgi çekmeyi başaran Three Billboards Outside Ebbing, Missouri; insanın duygu durumuyla alay eden, izleyeni büyük bir duygu karmaşanın içine sürükleyen bir film. Nasıl mı? Şöyle ki; bir önceki hadiseye kahkahalarla gülerken, aradan henüz üç saniye geçmişken kendinizi büyük bir hüznün ortasında bulmanız mümkün. Asıl sürpriz ise, bunun tüm film boyunca tekrar etmesi. Esasen filmin asıl başarısı da burada saklı. Birbirine oldukça tezat duran duyguları, saniyeler içerisinde tattıran ve ağlatırken güldürmeyi başaran film, bunu hakkını vererek yapmasıyla büyük bir takdiri hak ediyor. Eğri oturalım doğru konuşalım, yönetmen Martin McDonagh altından kalkması zor olan bir anlatım dilini, nokta atışı tercihleriyle rayına oturtuyor. Bu da filmin izleyici ile yakın ilişki kurmasına olanak sağlayan değişken olarak fark yaratıyor.

Pekâlâ, Martin McDonagh’ın özel olarak yaptığı hususlar neler? En başta film sadeliğinden biran olsun ödün vermiyor. Evet,  Three Billboards Outside Ebbing, Missouri’yi izlerken çene kaslarınız ağrıyana kadar kahkahalar atabilirsiniz. Ancak bunun sulu komedilerdeki gibi abartıya kaçarak ya da büyük büyük oyunculuklarla yapılmadığını da söylemekte yarar var. Duru anlatım tarzıyla henüz ilk anda dikkatleri üzerine çeken ve özgün karakterleri vesilesiyle eğlenceli olabilmeyi başaran film, eşine az rastlanacak türden sade ve neşeli bir mizahi da beraberinde getiriyor. Bunun asıl müsebbibi olarak gösterebileceğimiz yönetmen McDonagh, kara mizaha çalan anlatım tarzıyla da ne denli nevi şahsına münhasır bir iş yaptığını her bir sekansta tekrar tekrar kanıtlıyor.

Tabii filmin eğlencesine değinmişken, yerinde ve leziz bir şekilde kullanılan argoya da bir parantez açmak gerekir. Gerektiği yerde hortlayan ve izleyicisine doyumsuz kahkahalar vaat ederek misyonunu yerine getiren bu argo üslubun, filmin en dikkate değer taraflarından birini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Nitekim yönetmenin kullandığı bu tercih, filmin samimi tarafının da daha fazla ön plana çıkmasına olanak sağlıyor ve karakterleri bir anda içimizden biri olarak addetmemizin önünü açıyor. Bu da esasen atılan her kahkahanın içten bir şekilde dışa vurulmasının önünü açıyor.

Hemen dile getirelim; Three Billboards Outside Ebbing, Missouri için sıradan bir komedi filmi demek, bu harikulade senaryoya ve onun işleniş biçimine haksızlık etmek olur. Nitekim film, henüz ilk dakikalarında gümbür gümbür gelen senaryosu ile izleyicisine farklı bir tat sunacağının sinyallerini veriyor. Ancak bunu yaparken de herkesin bam teline dokunmayı ihmal etmiyor. Evet, filmi izlerken gülüyoruz ancak karakterlerin taşıdığı acının da kanlı canlı bir şekilde resmedilmesi, filmi farklı kılan yegâne husus olarak öne çıkıyor. Hele hele bunun hiç beklenmedik anda belirmesi ve en derine temas etmesi, Martin McDonagh’ın anlatısına duyulan saygıyı iki katına çıkarıyor.

blank

Filmin özellikle dramatik sekanslarda kullandığı dil de bir hayli ilgi çekiyor. Hikâyenin ana temasına yerleştirdiği hususlardan biri tecavüz olunca, ajitasyon tarafı biraz fazla olabilir hissiyatına kapılmak mümkün. Ne var ki McDonagh, bir an olsun kendisini bu kara deliğe kaptırmıyor ve dengeyi nokta atışı tercihlerle korumayı başarıyor. Böylelikle film, hüznünü özgün karakterleri önderliğinde aktarıyor ve herkesin insani duygularını dışa vurmasına olanak sağlıyor.

Film ile ilgili söylenmesi elzem olan hususlardan biri de söylemleri. Özellikle polis kurumuna getirdiği haklı eleştiri, filmin evrensel bir dil yakalamasını da vesile oluyor. “Polisin tek görevi zencilere işkence edip, sırf oyun oynuyorlar diye çocukları parktan toplamak olmamalı” gibi ilk bakışta basit gibi görünen ancak derinine inildiğinde bir toplum sorununu resmeden cümleler, senaryonun derinliğini de açık bir şekilde ortaya koyuyor.

 Three Billboards Outside Ebbing, Missouri için saygı duyulası hususlardan biri de oyunculuklar. Özellikle acılı anne karakterine hayat veren Frances McDormand ve uçarı polis Dixon olarak karşımıza çıkan Sam Rockwell övgüyü fazlasıyla hak eden isimler olarak dikkat çekiyor. Nitekim yönetmen McDonagh’ın en büyük destekçisinin de bu iki isim olduğu aşikâr. Her ne kadar Dixon karakteri, hikâye içerisinde beklenmedik ve tam rayına oturmayan bir değişim geçirse de, Sam Rorckwell’in şizofrenvari oyunculuğu, Dixon’ın filmin en seyre değer kısımlarından biri olarak sivrilmesine olanak sağlıyor.

Dram ile mizahı dengeli bir şekilde dağıtan ve izleyeni büyük bir duygu karmaşasının içine sürüklemesiyle dikkat çeken Three Billboards Outside Ebbing, Missouri; ilginç adı kadar enteresan anlatımıyla da adınsan sıklıkla söz ettirecek bir film. Özellikle naifliğinden zerre ödün vermeyişi ile keyifli bir seyirlik halini alan film, yazdığı sıra dışı senaryolarla fark yaratan Martin McDonagh’ın ellerinde, arşa dek yükselmeyi başarıyor. Kararlı olmanın, baş koyulan yoldan vazgeçmemenin nitelikli anlatısı olarak tanımlayabileceğimiz film, özgün ve usta işi senaryosuyla uzunca bir süre hafızlarda yer edecektir.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Bonus: Öteki Sinema’nın kurucusu Murat Tolga Şen’in filmden bahsettiği videoyu aşağıdaki pencereden izleyebilirsiniz!

[/box]

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Mission: Impossible – Fallout (2018)

Mission: Impossible - Fallout; 147 dakikalık süresinde beş dakika bile
blank

Orphan (2009)

Orphan ile ilgili en çok söylenen şey “finalini biliyorsan seyretmen