blankGeçtiğimiz hafta düşük bütçeli filmler kuşağı tadında bir izlence seyri çizdim kendime. İlk sırayı Absentia (2011) aldı. Ezgi Aksoy’un kalemi vasıtasıyla daha önce Öteki Sinema’ya konuk ettiğimiz Absentia, aynen Ezgi’nin söylediği gibi, işçiliği zayıf ama gerilimli bir atmosfer yaratmakta sıkıntı yaşamayan, ilgi ve heyecanı son ana dek korumayı bilen, bütçesinin zafiyetlerini öyküsünün gücüyle alt etmeye yemin etmiş, takdiri hak eden bir yapım.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Keyifli bir başlangıçtan sonra sıra, İngiltere yapımı Armistice’e (2013) geldi. Groundhog Day’dekine benzer bir ‘time loop’a düşen bir askerin başından geçenlerin anlatıldığı filmde, her sabah aynı evde uyanan asker, her gün aynı olaylara aynı vakitte maruz kalıyor ve işin kötüsü evden dışarı çıkmanın yolunu da bulamıyor. İlginç bir konusu var, değil mi, beni de öyle tavladı zaten. Ama işte o kadar. Düşük bütçenin getirdiği bütün dezavantajlara sahip Armistice, Absentia’nın aksine, yaratıcı çıkış noktaları bulamıyor ve kendini klişelere teslim ediyor. E klişelere teslim olan bir film izleyeceksek, düşük bütçenin eziyetlerine katlanmaya ne gerek var? Giderim yüksek bütçeli bir zırva izlerim daha iyi. En azından görsel açıdan karnım doyar. Finali de bir hayli zayıf olan Armistice, pek eşe dosta tavsiye edilecek cinsten bir film değil ne yazık ki.

Gelelim yazının assolistine; Jason Banker tarafından yazılıp yönetilmiş olan ABD yapımı Toad Road, daha ilk sekanstan farklı bir film izleyeceğimizin sinyallerini veriyor. Karlar içindeki ormanda sırtüstü yatan genç bir adam, şaşkın bakışlarla etrafını süzerek ayağa kalkar. Ormandan çıkıp ana yola ulaşır. Yol kenarında bilinçsizce yürürken denk geldiği bir arabaya biner. Arabayı kullanan kişinin sorularına kayıtsız kalan, sonradan isminin James olduğunu öğrendiğimiz genç, gözlerini boşluğa dikip neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor gibidir. “Arkadaşların var mı?” sorusu James’i biraz kendine getirir.

blank

Gizemli açılış sahnesinden sonra geçmişe dönen film, ormanda uyanan gencin o noktaya nasıl geldiğini anlatmaya başlar. James, arkadaşları ile vaktinin çoğunu eğlenerek geçirmektedir. Bu eğlencelerde alkol ve uyuşturucu her zaman başroldedir. Gençler, devamlı farklı türlerdeki uyuşturucuları, farklı mekânlarda kullanarak renksiz hayatlarını süsleme uğraşındadır. Sara, derslerinde başarılı, alkol ve uyuşturucu alışkanlığı olmayan, ebeveynlerin örnek olarak göstereceği niteliklere sahip bir genç kızdır. James ile tanışan Sara’nın uyuşturucunun cazibesine kapılması uzun sürmez. Devamlı daha fazla, daha yüksek dozda ve daha etkili uyuşturucular kullanmak isteyen Sara, yanına James’i de alarak sonu olmayan bir yola girer.

En başta söylemekte fayda var; Toad Road, klasik anlamda bir korku filmi değil. Asıl derdi gençlerin uyuşturucu ve alkol tüketimi ya da kısaca günümüz gençliğinin eğlence kültürü ile ilgili bir iki kelam edebilmek. Ancak bunu yaparken, aynı niyetle yola çıkan benzerlerinden farklı bir yöntem kullanıyor. Hikâyesini, korku filmi klişelerini kullanarak anlatmayı deniyor. Ortaya garip bir şey çıktığı söylenebilir. Kimilerinin nefret edeceği bu yöntem, kim ne derse desin, belli bir noktaya kadar işe yaramış. Peter Weir’ın önemli işlerinden Picnic at Hanging Rock (1975) ile fazlasıyla benzeşen Toad Road, hemen hemen aynı belirsizlik duygusunu yaratmayı başarıyor.

Neredeyse bütün oyuncuların kendi isimleri ile oynadıkları filmde, özellikle gençlerin eğlendiği sahneler, büyük oranda doğaçlama çekilmiş. Bu durum bir yandan inandırıcılığı arttırmaya hizmet ederken, öte yandan da YouTube veya benzeri sitelerdeki videoları andırması hedeflenmiş. Bu sayede bir eleştiri getirmeyi hedeflediği gençliğe, meramını onların anladığı dilden anlatmayı seçmiş de denebilir. Zaten birçok sahne, bahsi geçen sitelerde ilgi gören videolarla yarışacak düzeyde gariplik içeriyor. Mesela James’in arkadaşlarından birinin ısrarlara dayanamayarak paketinden çıkardığı prezervatifi burnundan sokup ağzından çıkardığı sahne ya da James’in kafayı bulup sızan arkadaşlarının pantolonlarını indirerek kıçlarındaki kılları çakmağıyla yaktığı sahne örnek olarak gösterilebilir.

blank

Peki, korku filmi klişeleri nerede devreye giriyor? Filmi kabaca iki bölüme ayırabiliriz. İlk bölüm yukarıda detaylarına inmeye çalıştığım, emprovize eğlence sahnelerinin art arda eklemlenmesinden oluşuyor. İkinci bölüm ise Toad Road’daki şehir efsanesine odaklanıyor. Bir sabah James, Sara’ya uyuşturucu kültürü hakkında ahkâm keserken, uyuşturucu kullanmayı, filme de ismini veren Toad Road’da yürümeye benzetir. Sara, birçok şehir efsanesine yataklık eden mekândan bihaberdir. Bunun üzerine James açıklamaya başlar; bir akıl hastanesinin arka tarafındaki ormanlık bölgede olduğu rivayet edilen patika üzerinde tam yedi kapı vardır. Cehennemin yedi kapısı olarak da isimlendirilen bu kapıların birincisinden geçen kişi, birileri tarafından izlendiği hissine kapılır, ikinci kapıda bir şeyler duymaya başlar, üçüncü kapıda bir şeyler görmeye başlar, dördüncü kapıda ise kendinden geçer. Ancak kimse beşinci kapıya ulaşamadığından, bundan sonrasında ne olduğu bilinmez. Blair Witch Project’tekine benzer şehir efsanesine tav olan Sara, biraz asit atarak oraya gitmek ister. Bu sıra dışı yolculuğa, daha önce benzeştiğini belirttiğim Picnic at Hanging Rock’taki gibi tam bir belirsizlik hâkim, ancak yönetmen finalde araya sıkıştırdığı birkaç görüntü ile kafaları iyice karıştırıyor, benden söylemesi.

Sara rolündeki oyuncu Sara Anne Jones hakkında da bir iki kelam etmek şart. Toad Road, modellik de yapan 1988 doğumlu genç oyuncunun ilk ve maalesef son sinema deneyimi. Eylül 2012’de manidar bir şekilde aşırı dozda uyuşturucudan ölen Jones, ne yazık ki filmin akıbetine tanık olamadı.

Sözün özü Toad Road, her türden seyirciye hitap eden bir film değil. Genel seyirci klasmanına giren, klasik ana akım anlatım yöntemlerine alışmış izleyicilerin uzak durmasında fayda var. Çünkü büyük olasılıkla filmden nefret edeceklerdir. Ancak deneysel işlerden hoşlananların ilgisini fazlasıyla çekeceği kuşku götürmez. Düşük bütçesine aldırmadan, farklı yöntemler kullanarak derdini anlatma cesaretini gösteren ve bunu büyük ölçüde karşılayan Toad Road, ilgiyi hak ediyor.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sound of My Voice (2011)

Sound of My Voice, kendi halinde düşük bütçeli bir film.
blank

Ankara Ekspresi (1971)

Ankara Ekspresi’nin değil ödüle layık görülmesi, çekilmiş olmasının bile harcanan