Gizemli, kasvetli ama bir o kadar da sarsıcı. Top of the Lake, Yeni Zelanda’nın eşsiz güzellikleriyle bizi büyülerken 12 yaşındaki bir kızın başından geçenlere tanık olmamızı sağlıyor.
Öteki Sinema için yazan: Begüm Özdemir
Bu yıl 17 Ocak’ta kapılarını açan Sundance Film Festivali’nde gösterilen, Mart ayında Sundance Channel’da seyircisiyle buluşan ve daha sonra da BBC2’de gösterilecek olan Top of the Lake, Oscar ödüllü yönetmen Jane Campion’ın kendi ülkesi olan Yeni Zelanda’da çektiği yedi bölümlük bir mini dizi.
Başrollerde Mad Men’den tanıdığımız Elisabeth Moss, Trainspotting ve Red Riding Trilogy’de yer alan Peter Mullan, Lord of the Rings’in Faramir’i David Wenham ve The Piano ile Oscar kazanan Holly Hunter yer alıyor. Xena ve Spartacus’te de oynayan Lucy Lawless’ı da kısa bir rolde görmek mümkün.
Dizinin hikâyesine gelecek olursak; 12 yaşındaki Tui Mitcham bir gün dondurucu derece soğuk olan göle girerken bulunur. Onu gölden çıkarıp doktora götürdüklerinde ise beş aylık hamile olduğunu anlaşılır. Çocuğunun babasının kim olduğunu söylemeye ise hiç niyeti yoktur. Tecavüze uğradığı düşünülen Tiu için annesini ziyarete gelmiş olan ve çocuklar konusunda uzman olan dedektif Robin Griffin çağrılır. Tiu ile konuşan Robin, yaşananların hiç de sıradan sayılabilecek türden olmadığını anlayacak ve bu olayı çözmeyi bir saplantı hâline getirecektir. Hele de kısa bir süre sonra Tiu ortadan kaybolunca ve bölgenin en güçlü adamlarından olan babası Matt Mitcham’ın da devreye girmesiyle durum gizemini daha da arttıracaktır. Artık Robin’in tek amacı Tiu’yu sağ salim bir şekilde bulmak ve yaşadıklarını ortaya çıkarmaktır. Zaman ilerledikçe ve Tiu’yu bulmaya yaklaştıkça, geçmişi de onu takip edecek ve bir zamanlar yaşadıkları ve kendi hayatıyla ilgili öğrenecekleri onu derinden sarsacaktır.
Başından sonuna kadar büyük bir sakinlikle ilerleyen Top of the Lake, deyim yerindeyse son iki bölümde şaha kalkıyor. Bir an bile o kasvetli havasından ödün vermeyen mevzu, asla açık vermiyor ve gizemini son ana kadar saklamayı başarıyor. Oyunculuklarıyla ve diyaloglarıyla da göz dolduran Top of the Lake, Yeni Zelanda’nın eşsiz güzelliklerini de işin içine katınca insanı adeta alıp götürüyor.
Gereksiz müziklerle efektlerle seyirciyi yormadan ilerleyen, The Killing’i sevenlerin oldukça beğeneceği Top of the Lake, kesinlikle iddialı bir hikâye sunmuyor ancak söylemek istediklerini de en yalın ve gerçekçi biçimde aktarmayı başarıyor. Basit anlatımı, insanı rahatsız edecek türdeki gerçekçiliği ve çarpıcı finaliyle senenin en iddialı işlerinden biri olan bu 300 dakikalık kasvet şölenini sakın kaçırmayın.
Dizi Hakkında Bazı Bilinmeyenler:
– Dizinin yönetmeni ve aynı zamanda yazarı olan Jane Campion’ın başrol için Amerikalı Elisabeth Moss’u seçmesinden sonra projeye maddi destek verecek olan Avustralya Yayıncılık Kurumu geri adım atıp desteğini çekti. Kurumun bir projeye destek vermesi için o dizideki başrol oyuncusunun Avustralyalı ya da Yeni Zelandalı olması gerekiyordu. Bunun üzerine devreye UKTV girdi ve onun katkılarıyla dizi hayata geçirildi.
– GJ rolü için Jennifer Ehle ile de görüşüldü ancak rol en sonunda Holly Hunter’ın oldu.
– Jane Campion, The Piano ve True Blood ile tanınan Anna Paquin’e Robin Griffin rolünü teklif etti ancak Paquin hamileliği yüzünden bu rolü geri çevirmek zorunda kaldı.