Meşhur Bloody Disguisting sitesi 2010’un korku filmleri arasından seçtiği en iyi film fragmanları listesi hazırlamış. Vardır bir bildikleri deyip yayınlıyoruz. Filmlerden bazılarını 2010 yılında görmüş olmakla birlikte içlerinde daha önce izlemediğimiz leziz parçalar da var. İyi seyirler…
Black Swan
Nina, New York’ta yaşayan çok yetenekli bir balerindir ve hayatında çoğu balerin için de olduğu gibi dansetmekten başka bir şey yoktur. Eski bir balerin olan ve bu konuda çok hırslı olan annesi Erica ile yaşamaktadır. Yönetmen Kuğu Gölü’nün baş balerini Beth MacIntyre yeni sezonda değiştirmeye karar verir ve ilk tercihi de Nina’dır. Fakat Nina’yı bekleyen bir yeni bir rakip vardır, ve o da Leroy’u etkilemeyi başarmıştır. Nina Beyaz Kuğu rolüne her ne kadar uysa da Lily de Siyah Kuğu’nun tam karşılığıdır. İki genç dansçı arasındaki rekabet garip bir arkadaşlığa dönüşürken Nina da kendi karanlık tarafıyla haşır neşir olmaya başlamıştır – onu mahvedebilecek türden bir kayıtsızlık.
Don’t Be Afraid of the Dark
Guillermo Del Toro’nun prodüktörlüğünü üstlendiği yeni korku filmimiz. ocak 2011’de gösterime girecek olan filmde, uzun süredir kullanılmayan bir şatoyu restore etmek için oraya yerleşen bir ailenin küçük kızının istemeden bodrumdaki canavarları serbest bırakmasını ve bunun kanlı sonuçlarını izleyeceğiz. Katie Holmes ve Guy Pearce başrolde… Filmin 1973 yapımı aynı isimli korku filminin yeniden çevrimi olduğunu da ekleyelim.
Drive Angry
Kızının intikamını almak üzere katillerin peşine düşen bir adamın hikayesini anlatan Drive Angry, fragmanıyla da hayli ilgi çekmiş durumda. Nicolas Cage ve 3 boyutlu yeni bir film olan Drive Angry adlı filmin yönetmeni Patrick Lussier. Senaryoda yine Patrick Lussier ve Todd Farmer isimlei yer almakta.
Hobo With a Shotgun
Grindhouse için çekilmiş fake trailer’lar içinde en leziz olanı. Şimdi sinema filmi olarak karşımızda! Klasik bir vigilante öyküsü… Son parasıyla kendine bir çim biçme makinesi almak isteyen bir evsiz, bir soyguna tanık olunca fikir değiştirip tercihini pompalı tüfekten yana kullanır. serserileri, kirli polisleri, noel baba kılığındaki pedofilleri avlamaya başlar.
The Human Centipede
Hollandalı yönetmen Tom Six, filminde ”vücut”, ”ameliyat” ve ”beden ile benlik arasındaki ilişki” gibi temaları son derece acımasız bir şekilde masaya yatırıyor. Cronenberg‘in vücud-korku filmleri ve Brian Yuzna‘nın The Society‘si (1989) gibi filmlerle aynı kefeye koyabilceğimiz The Human Centipede, çıtayı iyice yükseltiyor. Aslında kan banyolarıyla veya en ufak detayına kadar seyircinin gözüne sokulan vahşet sahneleriyle dolu bir film değil The Human Centipede. Film daha çok Haneke filmlerinin soğukluğuna ve sertliğine sahip. Gücünü bu özelliğinden alıyor.
The Last Exorcism
Son Ayin / The Last Exorcism kendince bu tarz şeytani filmlere bir son verme heveslisi gibi görünse de öncelikle (The Exorcist) bir devam filmi değil. Kamerayı elde tutma gayretiyle ve Blair Cadısı’ndan aldığı feyzle bir gerçeklik duygusu aşılamaya çalışıyor ve bunu belgesel gayretiyle yapma derdine de düşüyor.
The Loved Ones
Avustralya semalarından çıkan bu şok edici film, “Artık yeni çevrilmiş iyi bir korku filmi izleyemeyeceğim sanırım…” düşüncelerimin ne kadar yanlış olduğunu bana gösterdi. The Loved Ones, senaryosu göz önüne alındığında çok da farklı bir film değil gibi duruyor. Ama inanılmaz enerjisi ile bir anda izleyeni ağına almayı başarıyor. Hele Brent’in kaçırıldığı evde geçen 3-4 dakikalık bir kapışma sahnesi var ki, uzun zamandır böylesine heyecan dolu, enerjik, bol kanlı, kısaca Can’ın deyişiyle “bombastik” sahneler izlememiştim. Sadece bu kısmı görmek adına bile film izlenmeyi hakediyor.
Night of the Demons
Bir grup genç Cadılar bayramı için yapılan partiye giderler ve orada 100 yıllık bir lanet barındıran evin gizli geçidini yanlışlıkla harekete geçiren gençler için güzel başlayan gece, beklenmeyen misafirlerin sürprizleriyle korku dolu bir maceraya dönüşecektir…
A Nightmare on Elm Street
Eksiklerinin yanında yeni Elm Sokağında Kabus, slasher klişelerine uyan, atmosfer için seyredilebilecek ve sonrasında unutulacak bir film. Özellikle Samuel Bayer’ı sinemaya çekerek en azından gelecek için umutlanmamızı sağlıyor. Rob Zombie’nin alışamadığım sinema tarzına göre Bayer çok daha modern bir kan banyosu atmosferi sunabilir ilerleyen yıllarda. İlk kurşununu hiç de fena kullanmıyor.
Predators
2010 yapımı Predators filmimiz, yeni bir hikâye kurgulamak yerine ilk filmin iskeletini aynen alıp, dünya yerine başka bir gezegenin ormanını set olarak kullanmak gibi bir iki önemsiz değiştirme ile yoluna devam ediyor. İlk filmdeki profesyonel askerlerden oluşan ekip, ağır makinelisine kadar burada da var ama bu defa birbirlerini tanımayan gönülsüzlerden oluşuyor