Güney Kore’den Çılgın Bir Zombi Filmi

Daha geçen gün “zombi filmlerinden sıkıldınız mı” diye soruyordum ki Güney Kore’den soruyu buruşturup çöpe atacak kadar güçlü bir yanıt geldi. Train to Busan, artık iyice yorulmuş bir alt tür dahilinde ilgi çekici bir film nasıl çekilir diye merak edenlerin kafalarındaki bütün soru işaretlerini ortadan kaldıracak kadar iddialı bir iş.

Daha önce The King of Pigs (2011) ve The Fake (2013) gibi animasyonları yöneten Yeon Sang-ho’nun elinde sihirli değnek olduğunu ileri sürecek değiliz elbette. Öncelikle akılda kalıcı karakterler yaratmanın öneminin farkında olan yönetmen (ki senaryo da ona ait), bir yatırım firmasında yönetici olarak çalışan başkahramanımızı tanıtarak işe başlıyor. Karısından boşanmış olan Seok-Woo, annesi ve 9-10 yaşlarındaki kızı Su-an ile beraber yaşamaktadır. Sadece kendini düşünen, aşırı bencil bir kişiliğe sahip Seok-Woo, işini her şeyin önüne koyduğu için kızını ihmal etmektedir. Doğum gününde aldığı bilgisayar oyunu konsolunun aynısının kızının odasında zaten kurulu olduğunu unutacak kadar da ilgisiz bir baba profili çizen Seok-Woo, kızının ısrarlarına dayanamaz ve onu Busan’a, çok özlediği annesinin yanına götürmeye karar verir. Böylece başkahramanımız kızıyla beraber Seul’dan Busan’a gidecek olan hızlı trene biner.

train-to-busan-orta

Yönetmen Yeon Sang-ho, başkahramanın etrafına izleyicinin duygusal bağlar kurabileceği (seveceği, nefret edeceği, özdeşlik kuracağı) yan karakterler yerleştirmeyi de ihmal etmiyor. Filmin neredeyse tamamı, içinde her sınıftan yolcunun olabileceği bir toplu taşıma aracının içinde geçtiği için bunu gerçekleştirmek pek de zor olmuyor. Bir lisenin beyzbol takımı, zengin ve bencil Yon-suk, orta yaşın üzerindeki iki kız kardeş In-gil ile Jon-gil, bileği güçlü Sang-hwa ile hamile karısı Seong-kyeong ve sokakta yaşadığı belli evsiz bir adam, öykünün merkezindeki karakterler olarak sırayla boy gösteriyorlar.

Bir Memleket Gibidir Tren

Tren seyir halindeyken bütün ülkede bir zombi salgını baş gösteriyor. Seul’dan ayrılmadan önce zombi virüsünden etkilenmiş bir genç kız son anda trene bindiği için ülkeyi kasıp kavuran salgının bir benzeri de tren içinde yaşanıyor. Serdar Akar imzalı Gemide (1998) filminin unutulmaz repliklerinden “bir memleket gibidir gemi” geliyor akla ister istemez. Busan treni memleket oluyor ve yolculardan oluşan halk, ölümcül bir tehlike karşısında birleşip mücadele edeceğine, kendi içinde bölünüp birbirleriyle de didişmeye başlıyor. Ayrışma anlarında, her daim CEO olduğunu üstüne basarak tekrar eden ve üst sınıfı temsil eden Yon-suk karakteri öne çıkıyor. Kendi canını her şeyin önüne koyan ama akılcı kararlar vermekten uzak Yon-suk, bir saniye daha fazla yaşayabilmek için birçok yolcunun canını tehlikeye atarken tereddüt dahi etmiyor.

train-to-busan-02

Aslında başkahramanımız da farklı biri değil. Küçük kızıyla arasında geçen diyaloglarda sık sık başkalarına yardım etmemesini, sadece kendisini düşünmesini tembihliyor. Ancak filmin umut kaynağı Su-an, babasına inatla karşı çıkıyor, yardımlaşmaktan, diğer insanlarla birlikte hareket etmekten yani kısaca “insan” olmaktan bahsediyor. Daha yaşı küçük olduğu için henüz masumiyetini kaybetmemiş olan Su-an, başta babası olmak üzere herkese insanlık dersi vermeye soyunuyor. Train to Busan, Seok-Woo’nun film boyunca geçirdiği dönüşüm üzerinden, sınıf çatışmasını da araya sıkıştırarak insanlığımızı sorguluyor.

World War Z + Snowpiercer = Train to Busan

İlk fragman yayınlandığında, Brad Pitt’li zombi filmi World War Z‘ye (2013) benzediğini ve usta yönetmen Bong Joon-ho’nun İngilizce olarak çektiği ilk film Snowpiercer‘ı (2013) akla getirdiğini belirtmiştik. Evet, Train to Busan Amerikalı türdeşine benziyor ama onun eksik kaldığı her boşluğu doldurmayı başarıyor ve “gişeye oynayan bir zombi filmi nasıl yapılır” dersi veriyor. Snowpiercer’dan ödünç aldığı yapıyı da kendi matematiğine uygun bir hale getirerek lehine kullanmayı biliyor.

train-to-busan-banner-1

Burada iki kişinin daha ismini anmak gerekiyor: zombi filmleri dendiğinde akla gelen ilk isim olan George A. Romero ve 28 Days Later (2002) ile ağır aksak yürüyen zombilerin hâkimiyetine son veren Danny Boyle. Train to Busan, Boyle’ın ‘infected’ (bulaşıcı hastalık) filmlerinin izinden giderken Romero’nun sistem ve toplum eleştirilerini de sahipleniyor. Ancak Romero’nun karanlık bir son biçtiği insanlık için hala umudunu yitirmeyen Yeon Sang-ho, minik Su-an’ın babası için söylediği şarkı ile geleceğe umutla bakmamız gerektiği konusunda ısrar ediyor.

Train to Busan, dur durak bilmeyen aksiyonu ile özellikle “hızlı koşan” zombi sevenleri kolaylıkla tavlayacaktır. Yaklaşık iki saat süren filmin, ilk bir buçuk saati neredeyse sorunsuz işliyor ama son yarım saatten çok memnun kalmadığımı ifade etmeliyim. Uzakdoğu’ya özgü ağdalı melodramatik sahneler, bazı filmlere çok yakışıyor ama burada biraz olmamış gibi. Olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Ekstra not: Yine Yeon Sang-ho’nun yazıp yönettiği ve Train to Busan’da gerçekleşen olayların öncesini anlatan,  Seoul Station (2016) isimli bir de animasyon var. Train to Busan Güney Kore’de 20 Temmuz’da gösterime girmişti, Seoul Station da aradan bir ay bile geçmeden 17 Ağustos’ta gösterime girmiş. Henüz ben de izlemedim ama izleme listeme aldım.

Son bir not daha: Eğer film izlerken ağlamaya yatkın biriyseniz bu filmde gözyaşlarınıza hâkim olamayacağınızın garantisini verebilirim.[/box]

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kore Kurtuluş Savaşında: The Age of Shadows (2016)

Eğer casus romanlarını seviyorsanız özlediğiniz o eski usul maceraların tadını
blank

Kiltro (2006)

Quentin Tarantino’nun Kill Bill’inin izinden giden Kiltro, Uzakdoğu dövüş filmleri,