TERDEN SIRILSIKLAM OLACAĞINIZ BİR GERİLİM FİLMİ! 

  Son yıllarda Avrupa sinemasının gerilim tandansındaki tartışmasız başarısı; bu türün kıtanın bu tarafında uzun vadede sağlıklı bir biçimde nefes alıp vereceğini de müjdelemiş oldu bizlere. Fakat dürüst olmak gerekirse, türün pek az örneği Belçika dolaylarından kopup gelen The Treatment kadar “kelimenin tam anlamıyla” vurucu olma kaygısı taşıyordu!

  Mo Hayder’in çok satan romanından, Hans Herbots maharetli elleriyle beyazperdeye aktarılan bu kasvetli polisiye çeşitlemesinin; ayağını biraz da serbest uyarlama sularına daldırdığını söyleyebiliriz. Hayder’in Londra’yı mesken belleyen romanını Belçika coğrafyasına taşıyan Herbots; minimum değişimle kitabın kıvamını yakalamayı hedeflemiş ki ortaya çıkan ürünün de hedefi on ikiden vurduğunu söylemek hiç de abartılı olmaz!

   The Treatment, son yıllarda karşımıza dikilen en kalabalık suç öykülerinden birine ev sahipliği yapıyor! Bir tarafta ana karakterimiz Cafmeyer’in kişisel travmaları, diğer yanda kaçırılan bir erkek kardeş, öte yanda da tüm kasabayı sarmalamış ve neredeyse kurumsallaşmış hale gelen çocuk pornosu sorunsalı! Her adımda takipçilerin kafasını karıştıracak, kaşıntı dalgası yaratan seçenekler ve başına musallat olan bu seçeneklerle cebelleşen bir adam… Hayder’in, Tess Gerritsen öykülerini aratmayan leziz öykü işçiliğinin karşısında şapka çıkarırken; meselenin hiçbir şekilde yüzeyinde kalmayan ve ısrarla ellerini çamurun derinliklerine daldıran inatçılığına da lanet okuyoruz aslında!

     Öyle ki her ne kadar izleyiciler olarak öykünün etki alanının dışarısında kaldığımız yanılgısına kapılsak da, kaygan zemine basarak kuytulara doğru durmaksızın sürüklenen Cafmeyer gibi düşünmekten, onun gibi sinirlenmekten ve hırs yapmaktan alamıyoruz kendimizi bir türlü. Hayder’in öyküsüne kuvvetle muhtemel saygıda kusur etmeyen yönetmen Herbots, öykünün dramatik taşlarını o kadar ustaca diziyor ki, meseleyi filmin gerçekliğinden kurtarıp, dört bir yanımıza sızmasını sağlıyor.

The Treatment002

     Karşımıza dikilen her karakterin yüzüne ustaca kazıdığı şaibe kuyusunu her adımda derinleştirmeyi başaran Herbots, nihayetinde kötücüllerin cenderesinde kaybolmak üzere olan Cafmeyer’in düştüğü ikilemlere, izleyici olarak bizim de düşmemizi sağlıyor. Üstelik bunu da, öykünün atmosferine uygun bir gizem perdesinin ardına gizlemek yerine tüm kötü karakterlerin kişisel defolarını açık açık gözümüze sokarak yapıyor!

     The Treatment, izleyicinin dikkatini sonuna kadar hak eden bir polisiye – gerilim mahsulü! Öyküsüne dolgu yaptığı pek çok irili ufaklı detayla içeriğini zenginleştiren fakat bu ağırlık altında da zaman zaman izleyiciyi ezen bir seyir rotasına sahip. Dolayısıyla izleyiciye dikmesi için fırlattığı parçalar arasında, anlatımın yoğunluğundan kaynaklı sökükler de perdah olmuyor değil! Özellikle girizgah kısmındaki hantallığın ardından, izleyiciyi yoğun bir polisiye maratonuna tutması, zaman zaman ritim kayıplarına  da yol açıyor! Fakat bu kayıp, filme kesinlikle balta vuracak cinsten büyük bir hasara yol açmıyor.

     The Treatment, her anlamda izleyiciyi terden sırılsıklam edecek yoğunlukta ve çarpıcılıkta bir öyküye ev sahipliği yapıyor! Elbette pedofili kavramının, sadece öyküyü ittiren bir suç unsuru olmanın dışında neredeyse kurumsal ağını gözler önüne sermesi bu etkiyi arttıran özelliklerinin başında geliyor fakat asıl vurucu tarafı Cafmeyer’in film boyunca pençesinden bir türlü kurtulamadığı psikolojik ikilem oluyor. Hayder’in öyküsünün ayrıksı tarafıysa, pedofili kavramını nörolojik bir rahatsızlık olmaktan çıkarıp tamamen porno endüstrisinin bir parçası haline getiren hikâyesi içerisine Cafmeyer’in seçeneklerini yerleştirmesi oluyor.

The Treatment003

     Adamımız, kayıp çocukları ve çocukların katilini mi yoksa yine bu endüstrinin kurbanı haline gelen kardeşini mi araması gerektiği konusunda çıkmaza sürüklenirken, kasabadaki çocukların baş belası sapkınlık abidesi Plettinckx’in intiharıyla ve bir dönem kasabanın çocuk pornosu ağını kontrol eden kadınla yaşadığı diyaloglarda, bu kararsızlık suratında tokat misali patlıyor Cafmeyer’in. Dolayısıyla adamımızın davası; kişisel derdi ile toplumun başına salça olan musibet arasında bir tercihe sürüklüyor kendisini.

     Yönetmen Herbots, elindeki bu zengin ve çarpıcı malzemeyi, lezzetli bir görüntü işçiliğiyle bezemeyi ihmal etmiyor. İnsana neredeyse nefes darlığı getirecek incelikteki karanlık tonlarıyla, atmosfer yaratma konusundaki cömertliğini konuşturan Herbots; bu kadar çok sayıda iyi resmedilmiş “cozutuk” karakteri karşımıza dikerek de filmdeki kasvetli atmosfere yaydığı tekinsizliği yine aynı ustalıkla harlıyor!

    The Treatment, her anlamda iyi yazılmış ve yazılı mirasına da zerre kadar hıyanet etmeyen başarılı görsel işçilikle değerlendirilmiş, türünün yüz akı örneklerinden biri! Özellikle de çocuk pornosu gibisinden trajik bir konunun yüzeyine bakıp geçmek yerine, kanatana kadar kabuğunu kaşımaktan çekinmeyen sert bir gerilim örneği var karşımızda! Eli yüzü düzgün polisiye – gerilim mahsullerinin yollarını gözleyenler için biçilmiş kaftan!

Filmin fragmanını afişe tıklayarak izleyebilirsiniz!

TinhM1

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Deccal (2015)

Deccal, eli yüzü düzgün stilize bir korku filmi, sizi sonu
blank

John Carpenter’s Vampires (1998)

Vampires, Carpenter'ın en iyisi değil, hatta yönetmenin filmografisinde baya aşağılarda