Biliyorum, kulağa şaşırtıcı gelecek ama sanırım Jaws’tan (1975) sonra en çok sevdiğim “canavar filmi” (monster movie) Tremors (Yeraltı Canavarı, 1990). Bende televizyondan kaydettiğim bir VHS videosu vardı (Türkçe dublajı çok iyiydi, ağır küfürlerin çoğu için Türkçe karşılık olarak “piç kurusu” tercih edilmişti), kardeşim küçükken bağımlısı olmuştu. Sordum, en az 50 kez izlemişimdir diyor. Zaman içinde ben de belki 10 kez izlemişimdir, geçen gün tek bir sahnesini bile atlamadan tekrar izledim. Aslında yeraltı canavarının tasarımı görece zayıf, davranış biçimi saçma (tuzak kurması, hiç hareket etmemiş bir arabayı sabote etmesi vs.), birçok sahne inandırıcılıktan uzak ama yine de bir şekilde kilitlenip kalıyorsunuz çünkü film başından sonuna ikonik sahneler ve unutulmaz repliklerle dolu kült bir korku-komedi, üstelik nerede dehşet duygusu uyandıracağını, nerede seyirciyi gülümseteceğini iyi biliyor, bu ikisini birbirine karıştırma cıvıklığından uzak duruyor. Yeraltı canavarı (“graboid”) birine saldırdığında resmen nefesiniz kesiliyor çünkü kurbanı feci bir ölümün beklediğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

***Yazının bundan sonrası sürprizbozan (spoiler) içermektedir***

blank

Yeraltı Canavarı’nda 6 farklı yerde/mekânda öldürülen 10 insan söz konusu (ilginç bir şekilde, yarısı ekran-dışında/off-screen), çok sayıda koyun ve bir at da hunharca katlediliyor, ama Yeraltı Canavarı’nı salt bir korku filmi olarak değerlendirirseniz sizi hayal kırıklığına uğratır, filmin vizyona girdiği zaman görece başarısız olmasını ben buna bağlıyorum. Film daha sonra videoda (hem VHS kiralama hem satış) patlıyor, inanılmaz bir ilgiye mazhar oluyor ve vizyon gişesini katlayan bir video ve TV gelirine ulaşıyor. Kısa sürede kültleşen, devam filmleri hatta dizisi çekilen bir filmden bahsediyoruz. Yeraltı Canavarı sadece tırsmak, gerilmek, korkmak için değil de eğlenmek için izlenen korku filmlerinden, hatta toplu izlenmesini salık veririm. Acayip matrak diyalogları, detaylarla örülü bir senaryosu, birbirinden eksantrik karakterleri var. Sıkı dost filmi (buddy movie) gibi başlıyor ama ürpertici ölümlerin/cinayetlerin peş peşe gelmesiyle kısa süre içinde bir hayatta kalma filmine (survival movie) evriliyor.

Öncelikle ana ve yan karakterlerin çok iyi yazıldığını söylemem lazım. Valentine McKee (Kevin Bacon) ile Earl Bassett’in (Fred Ward) uyumu görülmeye değer. Şakalaşmaları, takıntıları, hasletleri, zaafları ve güçlü yönleri iyi çizilmiş. İlk kurban Edgar Deems’i görene kadar (filmsel sürede 14. dakika) bu iki karakter (Val ve Earl) hakkında birçok şey öğrenmekle kalmıyoruz, özdeşleşmiş de oluyoruz. Allah’ın unuttuğu bu izbe yerdeki 14 nüfuslu Mükemmelliyet Şehri’nden kaçıp kurtulsunlar istiyoruz. Bacon da Ward da rolleriyle âdeta özdeşleşmişler, bu hissi size verebiliyorlar.

blank

Sonra yönetmen Ron Underwood tempoyu hızlandırıyor. Bahçesini çapalamakta olan yaşlı Fred’in toprağın altına çekildiğini izliyoruz (16. dakika). Ağıldaki koyunların da akıbeti aynı oluyor. 18. dakikada iki yol işçisinin ölümünü seyrediyoruz, toprak kayması nedeniyle yolun kapandığını görüyoruz. Dehşet duygusu başlıyor. 19. dakikada Miguel’in sığırlarının kaybolduğunu öğreniyoruz. 24. dakikaya gelindiğinde filmde birden fazla sahnesi olan tüm yan karakterleri (Rhonda, Heather ve kocası Burt, Melvin, Miguel, Nancy Sterngood ve kızı Mindy, Nestor, Walter Chang, Val, Earl) görmüş oluyoruz. 25. dakikada kasaba dışında bir yerleşmiş olan Dr. Jim ve karısı Megan öldürülüyor. Dehşet duygusu yayılıyor. Bu noktada yol kapalı, telefon hattı kesik. İlk yarım saatte şehrin 14 kişilik nüfusunun orada bulunan 12’sini (orijinal senaryoya göre, Melvin’in anne-babası çocuklarını kasabada bırakıp Las Vegas’a eğlenmeye gitmişler), iki yol işçisini, Dr. Jim ve karısı Megan ve sismolog Rhonda LeBeck’i az çok tanımış oluyoruz. Sahneler son derece ekonomik tasarlanmış olmasına rağmen karakterlerin temel özelliklerini teşhis edebiliyoruz. Şakacı mı, şüpheci mi, çıkarcı mı, ihmalkâr mı, öfkeli mi, iyi yürekli mi belli oluyor.

Kısa ekran süresine rağmen yarım düzine şahsi özelliğini sıralayabileceğiniz yan karakterler bence filmin en güçlü yanı. Her şeyi ticari bir metaya dönüştürme özelliği olan gözü açık market sahibi Walter Chang, iç savaş, UFO istilası gibi olağanüstü koşullarda hayatta kalacak şekillerde önlemler alan silah düşkünü Burt Gummer ve karısı Heather şahsi favorilerim. Bilhassa UZI 4U plakalı aracıyla Michael Gross, Burt rolünde unutulmaz bir portre çiziyor, Tremors franchise’ının diğer filmlerinde rol almasına şaşmamalı, keşke bu filmde ekran süresi daha fazla olsaydı diyorsunuz. Silahla ve bombayla öldürülen iki yeraltı canavarı var, ikisi de onun teçhizatıyla öldürülüyor.

blank

Bir canavarın (graboid) Burt ile Heather’ın evine saldırdığı sahne filmdeki en etkileyici sahne olabilir. Ron Underwood bize silah odasının tamamını göstermiyor, doğru ânı bekleyip saklıyor. Ne zaman ki Heather’la Burt’ün mermisi tükeniyor, kamera karakterlerle birlikte sola kayıyor ve bingo! Tüm duvarın onlarca ateşli silahla dekore edildiğini anlıyoruz. Müthiş bir plan. Ama Underwood bununla da yetinmiyor, bir şeyi daha saklamış, o meşhur fil avı tüfeğini!

Yeraltı Canavarı’nı klasik korku-komedilerinden ayıran bir özelliğin altını çizmeliyim. Bu filmde Val ile Burt arasında kayalıklarda geçen birkaç saniyelik bir bölüm hariç hiç kimse arasında hiçbir güç/liderlik mücadelesi emaresi yok, istisnasız kaidesiz herkesin derdi hayatta kalmak. Ama asıl güzel olan, bu filmde bile bile aptalca bir şey yapan ya da düşüncesizlik eden biri yok. Bencilce davranan biri de yok. Bu da zamanla tüm karakterlere sempati duymanıza yol açıyor, hayata tutunmak için bir takım gibi birlikte çalışan insanlar söz konusu. Bu tip filmlerde genelde ahengi bozan kötü biri (villain) mutlaka çıkar (aslında orijinal senaryoda Viola adında böyle bir kadın varmış), burada öyle bir şey yok.

blank

Gelelim A Quiet Place’e kadar birçok filmi etkileyen yeraltı canavarına. Underwood, canavarı Jaws gibi sunuyor. Onun hareketleriyle eşanlı hareket eden bir kamera var, hatta bazen onun yer altından gidişini de izliyoruz. Canavarı ilk kez 32. dakikada tam anlamıyla görüyoruz, o âna kadar neyle karşılaşacağımıza dair pek bir fikrimiz yok, çünkü yönetmen önceki bir sahnede kana susamış yaratığın ağzından çıkan ve yılana benzeyen almaçlarla bizi yanıltıyor.

Filmin temposu o kadar iyi ayarlanmış ki hayranlık duymamak elde değil. İlk yarım saat zaten hız treni gibi, ama sonra ilk üç canavar yaklaşık yarımşar saatlik aralıklarla (dakika 32, 61, 85) öldürülmüş olmasına rağmen ritim hemen hiç düşmüyor. Görece durağan sahneler, bugün bir kısmı kült mertebesine erişmiş komik repliklerle dolu: “Üçüncü Dünya Savaşı çıksa sana silah vermem”, “Sanırım, senin yaşına gelince ben de ne yediğimi unutacağım”, “Ya şunu kes ya da bu topu sana yediririm, (bu hâliyle) sıçmak zorunda kalırsın”, “Uçabiliyor musun bakalım?”, “Hey Melvin, bir dolar kazanmak ister misin?”…

blank

Screwball komedilerini hatırlatan hazırcevap konuşmalar da bir o kadar komik:

Earl: Bu (ev yapımı bombanın fitili) ne fitili?
Burt: Top fitili (canon fuse).
Earl: Ne için kullanıyorsun bunu be?
Burt: Topum için.

**

Earl: Beni dinle. Ben daha yaşlı ve zekiyim.
Val: Dediklerinin yarısı doğru.

**

Macera duygusunun bir an olsun sekteye uğramadığı Tremors (Yeraltı Canavarı, 1990), gücünü S. S. Wilson, Brent Maddock ve Ron Underwood’un ayrıntılarla dolu (başladığı noktada bitmesi, Burt’ün verdiği boş silahı geri alırken yine de kontrol etmesi vs.), sürprizlere gebe senaryosundan alan harika bir “canavar filmi”. Bence olağanüstü bir kadrosu var, neredeyse tüm oyuncular buradaki rolleriyle iz bırakmışlar, küçük roller dahil. 1892 model 44’lük Winchester’ından kullanılan cip ve kamyonetlere, Val’ın kemerinden Rhonda’nın burnundaki güneş koruyucusuna kadar filmdeki her şey bugün bugün kült mertebesine erişmiş durumda. Sayısız devam filmi var, dizisi bile çekildi. Üstelik, Predator 2 (1990), Yıldız Gemisi Askerleri (Starship Troopers, 1997), Karınca Z (Antz, 1998), Mosquito (1994), Sekiz Bacaklı Canavarlar (Eight Legged Freaks, 2002) ve Kong: Kafatası Adası (Kong: Skull Island, 2017) başta olmak üzere sayısız filmde yapılan atıflarla zenginleşen bir kültürü var Tremors’un. Filmin Walter Chang’ın korkunç ölümüyle Jaws’a açık bir gönderme yaptığını da söyleyelim. Defalarca seyredilmeyi hak eden film hem iyi eleştiriler almış hem de IMDb puanı yüksek kalabilmiş, bunu da belirteyim. Kült film nasıl olunur görmek isteyen Tremors’u kaçırmasın derim ben. İyi seyirler…

blank

Kaynaklar

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Alligator People (1959)

Alligator People, eski bilim kurgulara gülüp, çocuksu bir şekilde kendini
blank

Night of the Demon (1957)

Birçok farklı kaynak tarafından tüm zamanların en iyi korku filmleri