“Troller ne kılıçtan ne de çekiçten korkmazdı. Bu silahlarla açılan yaralar çabucak iyileşirdi ve kopmuş bir kafa bile geri çıkardı. Aslında böyle hadiseler onların berbat türlerini çoğaltmalarına yarıyordu. Zira bir trol, kopan kolunu geri çıkarttığı gibi, kopan bir kol da başka bir trol meydana getirirdi! Birçok avcı kedi ya da kurt, bir trol cesediyle ziyafet çektikten sonra midelerinde yeni bir canavar büyümeye başladığında, berbat bir şekilde kendi ölümlerini hazırlamış olurlardı.” R.A. Salvatore

blank

Mockumentary’nin tam bir Türkçe karşılığı yok. Belgeselimsi diyebiliriz sanırım. İlk örneklerinden biri This is Spinal Tap’tır (1984). Gerçekle kurguyu harmanlayan bu tip filmler işini oldukça ciddiye aldığından seyirciler tarafından hep kafada bir soru işareti uyandırır ve bir çokları tarafından da gerçekmiş gibi görülür. Bu yüzden de etkisi daha farklıdır.

El kamerası tekniğinin yaratıcısı The Blair Witch Project (1999) aslında mockumentary’nin korku filmlerinde nasıl etkin kullanılabileceğini gösteren ilk örnek oldu. Cloverfield (2008), REC (2007), bir kısmı ile District 9 (2009) ve Paranormal Activity (2007) ile zamanla iyice hakim olduğumuz başlı başına ayrı bir tür haline geldi.

2010 Norveç yapımı Trolljegeren de mockumentary tarzında çekilmiş bir tür korku/gerilim filmi. Andre Overdal‘ın yazıp yönettiği yapım, bir grup gencin bir avcının peşine düşmesini ve bunu kameraya almalarını anlatıyor. blankFilmimiz daha başlarken seyirciye çekimlerin gerçek olduğunun kanıtlandığına dair bilgiler vererek mockumentary’nin ilk ve en önemli kuralını yerine getirmeye çalışıyor; seyirciyi kandır ve ikna et. Bu kuralın bütün film boyunca özellikle finalden sonraki sahnede bile çok iyi bir şekilde kullanıldığını belirtmek isterim.

Norveç’in Kuzey ormanlarında izinsiz olarak ayıları avlayan bir avcıdan şüphelenilmektedir. Üniversiteli bir grup film projesi olarak bu konunun üstüne gitmek isterler. Ancak avcı onları uzak tutar, konuşmak istemez. Grup da gizlice bir akşam avcının peşine düşer. Bir yaratığın peşinde olduğu aşikardır, ancak o yaratık ayıdan çok daha büyük ve eski bir şeydir. Ormanda avcıyı bulduklarında o “şey” ile de karşılaşırlar. Dev bir Trol.

İskandinav mitolojisinde önemli bir korku öğesi olarak yer bulan Troller filmin ana unsurunu oluşturuyor. Otto Jespersen Trol avcısı rolü ile çok iyi bir performans çıkardığı yapımda grubun lideri rolündeki Hans Morten Hansen de ona yardımcı oluyor.

Film boyunca Trol avcısının büyük, daha küçük ama onlarca, daha büyük, en büyük şeklinde geniş bir spektrumda ilerleyen troller ile mücadelesini, hükümetin Trolleri gizleme politikasını, doğal ortamların bozulmasının Troller üzerindeki etkilerini izliyoruz. blankDüşük bütçeli bir film olmasına rağmen müthiş bir CGI başarısı var filmin. İlk dakikadan itibaren bunun farkında olarak her detayı izleyiciye vermeyi ihmal etmiyor. Film boyunca böyle bir açlığımız var mıydı bilmiyorum ama Trol’e doyuyoruz diyebilirim.

Filmi klasik bir mock-korku filmi olarak görmek olanaksız. Hatta korkudan çok durum komedisi diyebilirim. Özellikle ilk başlarda belirsizliğin gergin bir atmosfer sağladığı, soğuk Norveç görüntülerinin de bu atmosferi desteklediğini söyleyebilirim. Ancak özellikle Trollere aşina olduktan sonra film sanki National Geographic belgeseli seyrediyormuş gibi ilerliyor. Avcı avı yakalıyor, test yapıyor, avına saygı duyuyor vs. Ekipten bir kişinin öldüğü sahnede bile gerilimin tavan yapması gerekirken sanki geçiştirilmek istenmiş gibi bir hava var. Trollerin modellemesi müthiş olsa da ekranda seyredince çok da korkunç yaratıklar değiller. Koca burunları, kıllı vücutları ile sevilesi varlıklar olduklarını bile söyleyebilirim. Bu durum da gerilimi oldukça düşürüyor.

Filmi durum komedisi olarak değerlendirmemin başlıca nedeni ise senaryo ve diyaloglar. Diyaloglar özellikle çok eğlenceli ve Andre Overdal’ın oyuncu yönetimindeki başarısı sayesinde çok doğal. Trol avcısının trollerin hristiyanları kokusundan tanıdığını söylemesi, aralarında Tanrıya inanan olup olmadığını sorması. Ekibe katılan müslüman bir kızın bu tez hakkında soru işaretleri yaratması gibi anlarda eğlencenin dozu artıyor. Ancak senaryodaki çevreci mesajlar biraz sırıtmış gibi.

Norveç denince aklıma gelenler kuzey ışıkları, uçsuz bucaksız karlı dağlar, ormanlar ve Black Metal’dir. Trolljegeren sayesinde bu listeye bir de Trolleri ekliyorum. Trolljegeren keyifli güzel bir film izlemek isteyenler için yerinde bir tercih. Ancak sizi koltuğunuza yapıştırmasını beklemeyin.

“Eğer görmek isterseniz her yerde Trollerin izlerine rastlayabilirsiniz.”

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

4 Comments Leave a Reply

  1. No trolls were harmed during the making of this movie.
    (Bu filmin yapımında hiçbir troll zarar görmemiştir.)

  2. Trolleri yeşil, öldürmek için melf’s acid arrow kullanmak zorunda olduğunuz baş belaları olarak hatırladığım için biraz değişik bir tecrübe oldu. Makalede de belirtildiği gibi pek çok hoş ve şeyi barındıran bir film. Filmle ilgili kısa bir yazıyıda yine burada okumuştum. Değişik ve kendinden beklenmeyecek düzgün bir yapım.

  3. Herşeyden önce özgün bir senaryo. Belgesel tadında çekilmiş. Dolayısıyla gerçekciliği artıyor. Film bittikten sonra acaba Nırveç te gerçekten trol varmı diyorsun kendi kendine.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Cehennemin Dibi: The Cove (2009)

Louie Psihoyos’un yönettiği The Cove, Uluslararası Balina Komisyonu (IWC) tarafından
blank

Catfish (2010)

Catfish, sosyal hayatın sadece klavyede gezinen parmaklara indirgendiği günümüzde, işin