Fransızca enteresan bir dil… Fransızlar da bizim gibi aşık oluyor, seviyor, bağlanıyor ve bazen sevdiklerini kaybediyorlar ama uzaktakine, yitip gitmiş olana, ¨seni özledim¨ demiyorlar. Aslında diyorlar elbette ama kullandıkları cümlenin anlamı tam olarak bu değil.
Özlemek diye bir kelime yok bu dilde. Onlar bunun yerine, ¨Tu me manques¨ diyorlar, bu ¨sen bende eksiksin¨ demek. İnsan sevdiği yanındayken de onu özler, özlemek zaten sevmeye dair ama yitip giden eksiltir insanı, özlemek yetmez, eksikliği vurgulanır.
Yeliz Bozkurt, 1984 yılında İstanbul’da doğdu. 2005 yılında Dumlupınar Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Üniversitede eğitimini aldığı işi yapmadı. Öğrencilik yıllarında yerel radyo ve televizyonlarda programlar hazırlayıp, sundu. Üniversite sonrası İstanbul’a döndü ve Kanaltürk’te çalışmaya başlayarak yayıncılık macerasına atıldı. Yıllar içinde pek çok medya kuruluşunda kültür sanat programları hazırlayan ve sunan Yeliz Bozkurt, sinema dünyasıyla da iç içe olma halini sürdürdü ve nihayet bir kısa filmle karşımıza çıktı. Filmin adı, Tu Me Manques (Bende Eksiksin).
Yeliz’i iyi tanıyorum, arkadaşlığımızın 10. yılını kutlamamıza çok az kaldı. Onun kurduğu düşleri, bu düşleri gerçekleştirmek için neleri göze alabileceğini biliyorum. Ondan çok daha önce beklediğim bir eserdi bu aslında ama şunu görmekten mutluyum; Yeliz, nihayet başkalarının düşlerinden uyandı ve bu kez kendi rüyasını kurmak için uyudu. Sosyal medya üzerinden takip ettiğim için çektiği filmden haberim vardı, incelik yapıp gönderdi ve izleme şansına eriştim. Açıkçası Tu Me Manques, beklentimin çok üzerinde bir portre belgesel olmuş. Şunu çok iyi biliyorum; Yeliz yaşlıları sever, onlarla iletişim kurmayı dener. Parkta, müzede, restoranda gördüğü yaşlı insanlarla onları rahatsız etmeden dost olur ve hikayelerini dinler.Bunun onları mutlu edeceğini ve kendisine yaşamla ilgili bilgelik katacağını bilir. Bu önemli çünkü internet çağında bilgiye ulaşmak için Google’da aramanın yeterli olduğunu sanıyoruz. Yaşlılar sadece yaşlı artık, bilgeliklerini aktaracakları bir nesil kalmadı. Oysa öyle değil.
Bu kısa film de böyle bir tanışıklıktan filizleniyor. Bir seyahat yazısı yazmak için gittiği Fransa’da tesadüfen tanıştığı Françoise Jeanson ile yaptığı samimi sohbette onun 70 yıllık bitmeyen aşkını dinledikten sonra bu kısa filmi bir portre belgesel olarak çekmeye karar veriyor. 3 gün süren çekimler ve titiz bir post prodüksiyon sürecinin ardından Françoise Jeanson’ın hikayesi bize ulaşıyor.
Françoise Jeanson, 20 yaşında tanıdığı ve aşık olduğu Andre’yi kısa sürede genç yaşta sevdiği adamı tetanoz yüzünden kaybedince ve onun ölümünden sonra tam 70 yıl yani yaşadığı ömür boyunca sevdiği adamın aşkını kalbinde taşımaya devam etmiş ve gönüllü bir inzivaya çekilmiş. Yaşamdan değil, başkalarını aramaktan yana… Birini sevmek için onun yanınızda olması, sizi sevmesi hatta yaşaması bile gerekmiyor diyor bu harika Fransız kadını. Andre’den bahsederken sanki bir saat sonra onunla buluşacakmış gibi heyecanlı.
Bizim kısacılar portre belgesellere bayılır, itiraf etmeliyim ki ben artık çok fazla örneğini gördüğüm için olsa gerek bunlardan pek etkilenmiyorum çünkü işin içine ne yapıp edip ajite edici bir duygusallık katıyorlar fakat Tu Me Manques beni şaşırttı ve etkiledi. Çok iyi kalite bir kadifeye dokunur gibi hissettirdi.
Yeliz, filminde aşkın, bağlılığın ve özlemenin tarifini veriyor. Kurmacada bile rastlanmayacak duygusal bir figürün yaşanmışlığını, sakin bir kurgu ve enfes bir tema desteğiyle aktarıyor. Her şeyin yolunda gittiği, ajiteden uzak, naif, tertemiz bir kısa film. Gerçek bir sinemacı gözü…
filmin festival yolculuğu bittiği vakit buradan paylaşıyor olacağız. Kimsenin sizde eksik olmaması dileğiyle…