Türk Korku Sineması’nın yıllık toplam üretim sayısının, son dört yıldır 20-30 bandına oturduğu gözleniyordu. 2019 yılında ise yıllık üretim olarak yeni bir rekora imza atan korku sinemamız, vizyona giren tam 34 korku filmiyle yeni bir eşik noktası belirledi. Fakat bu sayısal yükselişin karşılığı tam olarak ne oldu, biraz da ona bakmak lazım gelir. Çünkü vizyonu düşük maliyetli, her anlamda ucuz filmlerle doldurmak, tek başına bir başarı olarak kabul edilmemelidir.

Korku sinemamızın yıllık vizyon planında kendine açmayı başardığı pazarın görünürlüğünden daha önce de bahsetmiştik. Fakat hâlâ bu müsait ortamı, en azından eskisine oranla bir hayli geniş alanı, korku sinemamızın gelişimi adına değerlendirmek isteyen bir yapımcı profiliyle karşılaşamadık. Gerçi bu durum sadece korku sinemamıza has bir problem değil. Yeşilçam sonrası yaşanan finansman problemi hâlâ sürüyor. Eskisi gibi görece güçlü yapım şirketleri yok artık, herkes kendi teknesini kurtarma derdinde. Teknesi güçsüz olanlar ilk kötü havada alabora olurken teknesi daha güçlü olanlar illaki bir gün geleceği bilinen o büyük fırtınaya kadar denizin keyfini sürmeyi yeğliyor. Korku sinemamız da bu genel kabul gören yaklaşımdan payını alıyor elbette.

blank

Korku sinemamızın yıllık üretimindeki sayısal üstünlük, geçen yıl da son yıllara damgasını vuran İslami motiflerle bezeli cin filmlerindeydi. Geçen yıl ayrıca bir başka sürpriz olmaması gereken ama sürpriz rekora da ev sahipliği yaptı. Malumunuz Türk Korku Sineması’nın son yıllardaki görece başarısının aslan payı, Hasan Karacadağ’ın yönettiği Dabbe serisi ile Alper Mestçi’nin yönettiği Siccin serisine aittir. (Artı bunların yanına belki Alper Mestçi yönetmeye başladıktan sonra yükselişe geçen Üç Harfliler serisini de ekleyebiliriz.) Dolayısıyla herkesin aklında “benzer başarıyı yakalayabilecek bir seri yaratabilir miyim acaba” düşüncesinin olduğu söylenebilir. Bunun yansıması olarak kabul edilebilecek devam filmlerinin yakın yıllardaki dağılımına baktığımızda; 2015 (5 devam filmi) ve 2016 (6 devam filmi) yıllarındaki yükselişin, 2017 (3 devam filmi) ve 2018 (2 devam filmi) yıllarında çok anlam veremediğimiz bir düşüşe geçtiğini belirtmiştik. Artık yazdıklarımız etkili mi oldu bilmiyorum ama 2019 yılında tam 7 devam filmi gösterime girdi ki bu da yeni bir rekordur. Siccin 6, Üç Harfliler: Adak, Araf 2: Cin Bebek Doğuyor, Alem-i Cin 2, Araf 3: Cinler Kitabı, Hüddam 2 ve Sir-Ayet 2 geçen yılın devam filmleriydi. İşin ilginci ilk filmi 2006 yılında çekilen Araf serisinin hem ikinci hem de üçüncü halkası geçen yıl içinde gösterime girdi. Daha da ilginç bir başka örnek ise Şubat ayında gösterime giren (ve şaşırtıcı biçimde beklenenden fazla gişe yapan) Sir-Ayet filminin devam filmi de hiç gecikmeden(!) Eylül ayında sinemalardaydı.

Geçen yılın bir başka dikkat çekici özelliği de genelde komedi filmleriyle ön plana çıkan BKM ile CJ Entertainment Turkey ortaklığında çekilen Güzelliğin Portresi adlı korku filminin gösterime girmesiydi. Güzelliğin Portresi, Gen (2006) ya da htr2b: Dönüşüm (2012) gibi filmlerle aynı sepete koyabileceğimiz bir tür sineması denemesi olarak konumlandırılabilir. Her biri, yurt dışı kaynaklı örneklerine sıkça rastladığımız alt türlerin şablonlarını birebir alarak uygulayan ama bunları yerelleştirmekte sıkıntı çeken, türün takipçileri tarafından artık ezbere bilinen belli başlı kalıplar içine sıkışıp kalmış, bu yüzden de biraz zayıf kalan örnekler olarak görülebilir. Fakat yanlış anlaşılmasın, bahsi geçen her üç filmi de cin filmleri dışına taşması artık elzem hale gelmiş korku sinemamız adına önemli denemeler olarak gördüğümü söylemeliyim. Belki bu yoldan ilerleyen başka bir damar yakalanabilirse farklı bir kulvara girmekte zorlanan ve devamlı kendini tekrar eden cin filmleri girdabından kurtulmak için can simidi görevi görebilirler. Gerçi üzerinden yıllar geçtiği düşünülürse Gen ve htr2b: Dönüşüm gibi filmlerin böyle bir etki yaratamadığı ortada. Fakat gişesi hiç de fena olmayan Güzelliğin Portresi, belki farklı bir kapı açabilir.

blank

Şimdi de geçen yılın rakamlarına göz atıp Türk Korku Sineması’nın son durumu nedir ne değildir ona bakalım. Aşağıdaki tablo, 2019 yılı içerisinde gösterime girmiş korku filmlerimizin ilk 3 gün ve toplam seyirci rakamlarını, kaç hafta gösterimde kaldıklarını ve kaç salonda gösterime girdiklerini gösteriyor.

blank

Tablodan da görüldüğü üzere 2019 yılında 100 bin barajını aşabilen sadece dört korku filmimiz bulunuyor: Alper Mestçi’nin yönettiği Siccin 6 ve Üç Harfliler: Adak, Umur Turagay’ın yönettiği Güzelliğin Portresi ve Biray Dalkıran’ın yönettiği Araf 2: Cin Bebek Doğuyor. Mestçi’nin gösterime giren iki filmi de son birkaç yıldır olduğu gibi yine zirvedeydi.

2006-2019 yılları arasındaki 14 yıllık süreçte gösterime giren Türk korku filmlerinin toplam sayısıyla seyirci rakamlarını karşılaştırıp ortalamalarını alarak, ortaya nasıl bir tablo çıktığına bakalım.

blank

2006 yılından başlayan tablodan da görüldüğü gibi -2010 yılını bir kenara koyarsak- korku sinemamızın, 2014 yılına kadarki süreçte seyirci sayısı anlamında devamlı gelişmekte ve yükselişte olduğunu ifade edebiliriz. 2010 yılının bir anomali gibi farklılık göstermesinin sebebiyse seyircinin “marka merakı” olarak yorumlanabilir. Çünkü yerli korku sineması gişesinin lokomotifi olarak addedebileceğimiz isimlerden Hasan Karacadağ ve Alper Mestçi o yılı boş geçmişti. Zaten bu iki ismin filmlerini korku sineması tarihimizden çıkartırsak toplam seyirci sayısının yarısından fazlasını da silmemiz gerekiyor. Hasan Karacadağ bugüne kadar çektiği 9 korku filmiyle 3.954.207 toplam seyirci sayısına ulaşırken Alper Mestçi de toplam 11 film ile 4.065.747 toplam seyirci sayısına ulaştı. İkisini topladığımızda elde ettiğimiz 8.019.954 toplam seyirci sayısı, korku sinemamızın bahsi geçen dönemdeki toplam seyirci sayısı olan 14.289.858’in %56’sı ediyor. Varın gerisini siz düşünün. Hasan Karacadağ’ın film başına düşen ortalama seyirci sayısı 439.356, Alper Mestçi’ninki ise 369.613. Her iki rakam da korku sinemamızın bahsi geçen dönemdeki yıllık film başına düşen ortalama seyirci sayısının üzerinde kalıyor.

blank

Korku sinemamız, 2014 yılındaki zirveden sonra yükseliş trendine son verdi. 2015’te yıllık toplam film sayısı iki katına çıkmasına rağmen yıllık toplam seyirci sayısı yerinde saydı. Sonraki yıllardaysa bir inip bir çıksa da hep 20’nin üzerinde kalan yıllık toplam film sayısı, asla o beklenen gişe ortalamalarını tutturamadı. Geçen yıla geldiğimizdeyse yıllık toplam film sayısı 34 ile rekor sayıya ulaşmasına rağmen film başına düşen ortalama seyirci sayısında, 2017 yılından sonraki en düşük rakam elde edildi. Görünen köy kılavuz istemez. 2015 yılsonu rakamlarının işaret ettiği önemli uyarıyı dikkate almayan sektör, yine bildiğini yapmaya devam etti ve sonuç ortada.

Şu aşamada daha önce yazdıklarımızdan daha farklı şeyler yazmak çok mümkün değil. Belki tekrara düşeceğiz ama bir kez daha ifade edelim. Türk Korku Sineması, seyircisini bütünüyle kaybetmese de seyircisinin güvenini tamamen kaybetmek üzeredir ya da çoktan kaybetmiştir bile denebilir. Ayrıntılı tablolardan da görülebileceği gibi belli başlı isimlerin yaptığı filmler olmasa herhangi bir pazar payı oluşturabilecek küsurat dışı bir yüzdeye ulaşması mümkün gözükmüyor. Henüz o aşamada değiliz ama bunun doğal sonucu da korku filmlerimizin vizyon şansı bulamaması demektir. Önümüzdeki yıllar ne getirir, “net” bir tahmin yapmak mümkün görünmüyor ama şu anki gidişatın birkaç yıl daha bu haliyle devam edeceğini öngörebiliriz. Durum hiç onu göstermiyor ama ancak kaliteli filmlerin artması ve seyircinin sahipleneceği yeni yönetmenlerin ortaya çıkması ile yıllık seyirci sayısı iki milyon barajını zorlayabilir.

Murat Kızılca, Ocak 2020

blank

Not: Vizyon süreleri, seyirci ve salon sayıları BoxOfficeTurkiye.com sitesinden alınmıştır.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

“Sanat Sineması” Seyirci İstemiyor!

Evet, sinema bir sanattır çünkü artık seyirciye yani kitleye ihtiyacı
blank

Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

“Yaşadığımızı kanıtlamanın tek yolu ölmek… Belki de ölüm, bizim gibi