Her yılın başlarında Türk Korku Sineması’nın bir önceki yıla ait performansını rakamlarla değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu yılki amacımız da o ama malumunuz, pandemi her sektörü o kadar derinden etkiledi ki sinema sektörü de bundan payını fazlasıyla aldı. Bu nedenle 2020 yılına ait rakamların genel hareket içerisinde belirleyici olmaktan uzak kalacağını bilmekle beraber pandeminin etkisini görmek açısından faydalı olacağını düşünüyoruz. Korku sinemamız, yıllık toplam üretim sayısını önceki dört yılda 20-30 bandına oturtmuştu. Ancak geçen yıl boyunca sinema salonlarının “aç-kapa” yöntemiyle sadece kısıtlı bir süre açılabilmiş olması, gösterime giren film sayısını da, bilet satışlarını da derinden etkiledi.
2019 yılında gösterime giren 34 korku filmiyle yeni bir rekora imza atan korku sinemamız, aynı başarıyı gişede gösterememiş ve film başına düşen ortalama seyirci sayısında son 14 yılın en düşük rakamlarından birine gerilemişti. Geçen yıl ise 18 korku filmimiz gösterime girebildi ki bu, 2015’ten bu yana gördüğümüz en düşük rakam oldu.
Açıkçası kolayca tahmin edilebileceği üzere gişede de işler pek yolunda gitmedi ve toplam bilet satış rakamı ancak 163.258’e ulaşabildi. Alper Mestçi veya Özgür Bakar gibi gişe rakamlarını yukarıya çeken isimlerin filmlerinin vizyona girmediği yılda, pandeminin de etkisiyle bilet satış rakamları rekor seviyede aşağıda kaldı. Sönük geçen gişenin zirvesindeyse 33.781 bilet ile Efsunlu Ayin yer aldı.
İslami motiflerle bezeli cin filmleri, gösterime giren kısıtlı sayıdaki film arasında yine sayısal üstünlük sağladı. Seyirci tepkisi açısından özel inceleme konusu olabilecek devam filmlerinin sayısı ise 3’te kaldı: Semur 2: Cinlerin Büyüsü, Araf 4: Meryem ve Cin Bebek 2. Önceki yıl olduğu gibi geçen yıl da ilginç bir devam filmi hadisesi yaşandı. 2019 yılının Şubat ayında gösterime girip şaşırtıcı biçimde beklenenden fazla gişe yapan (89.994 bilet) Sir-Ayet filminin devam filmi hiç gecikmeden(!) Eylül ayında gösterime girmiş ama ilk filmin gişesinin yarısını bile yapamamıştı (33.501 bilet). Geçen yıl ise tam tersi bir durum gerçekleşti. Gece Gelen: Cin Bebek adlı film, Ocak 2020’de gösterime girdi ve bir hayli düşük sayılabilecek bir gişe yaptı (5.440 bilet). Buna rağmen iyi bir cesaret(!) örneği olacak hızla Ağustos ayında gösterime giren devam filmi, ilk filmin gişesini üçe katlamayı bildi (16.486 bilet). Orçun Behram’ın yazıp yönettiği Bina ise bu yılın en güzel sürprizlerinden biri oldu. Tekinsiz bir atmosfer yaratma açısından yetkin bir deneme olan Bina, çoğu birbirini tekrar eden cin filmleri kâbusuna saplanıp kalmış korku sinemamız için umut verici çalışmalardan biri olarak dikkat çekti ama belki de pandemi açısından en kötü zamanlardan birinde başlayan vizyon macerası pek de iyi sonuçlanmadı.
Gelin şimdi de geçen yılın rakamlarına göz atalım. Aşağıdaki tablo, 2020 yılı içerisinde gösterime girmiş korku filmlerimizin ilk 3 gün ve toplam seyirci rakamlarını, kaç hafta gösterimde kaldıklarını ve kaç salonda gösterime girdiklerini gösteriyor.
Tablodan da görüldüğü üzere 2020 yılında 100 bin barajını aşabilen hiçbir filmimiz yok ama bu durumu pandemi şartları falan diye geçiştirip gönül rahatlığıyla üstünü örtebiliriz(!). Başka bir açıdan bakılacak olursa da pandemi, sadece yıllardır “geliyorum” diye bağıran kötü sonucu hızlandıran önemli bir etken olarak kabul edilebilir.
Durumu daha iyi anlayabilmek adına 2006-2020 yılları arasındaki 15 yıllık süreçte gösterime giren korku filmlerimizin toplam sayısıyla seyirci rakamlarını karşılaştırıp ortalamalarını alarak, ortaya nasıl bir tablo çıktığına bakalım.
2006 yılından başlayan tablodan da görüldüğü gibi -istisnai 2010 yılını bir kenara koyarsak- korku sinemamızın, 2014 yılına kadarki süreçte toplam seyirci sayısı anlamında devamlı gelişmekte ve yükselişte olduğunu ifade edebiliriz. 2010 yılının bir anomali gibi farklılık göstermesinin sebebiyse seyircinin “marka merakı” olarak yorumlanabilir. Çünkü korku sinemamızın lokomotifi olarak addedebileceğimiz isimlerden Hasan Karacadağ ve Alper Mestçi o yılı boş geçmişti. Zaten bu iki ismin filmlerini korku sineması tarihimizden çıkartırsak toplam seyirci sayısının yarısından fazlasını da silmemiz gerekiyor ki bu durumu geçen yılki raporumuzda detaylıca mercek altına almıştık.
Tabloyu incelemeye devam ettiğimizde 2015 yılından itibaren işlerin hiç de yolunda gitmediği açıkça belli oluyor. 2015’ten sonraki süreçte gösterime giren toplam korku filmi sayısı, 20-30 bandına oturup aşağı yukarı hareketini koruyarak 2019 yılında 34 ile rekor sayıya ulaşıyor. Fakat nicelik artarken niteliğin devamlı düşmesi, doğal olarak film başına düşen seyirci sayısı ortalamalarını olumsuz yönde etkiliyor. Rakamlara bakalım; 2006-2020 yılları arasında gösterime giren toplam yerli korku filmi sayısı 185 iken film başına düşen seyirci sayısı ortalaması da 78 binden biraz fazla. 2015 yılından sonraki toplam seyirci sayısı ortalamalarına bakıldığında her yılın ortalamasının 78 binden aşağıda kaldığı görülüyor. Yani kısacası cepten yiyoruz denebilir; seyircinin korku filmlerimize olan ilgisi git gide azalıyor. Daha önce defalarca ifade ettik; artık bir işe yaramayacağını biliyoruz ama yine söyleyelim. Bu şekilde davranarak kendi kuyumuzu kazıyoruz. Çöp filmler çekilmesin demiyoruz, aksine çöp filmleri çok seviyoruz ve daha çok çekilsin istiyoruz ama bu filmlerin değerlendirileceği mecra kesinlikle vizyon değildir. Hiçbir ülkenin önde gelen sinema salonlarında çöp filmlerin vizyona girdiğini göremezsiniz. Kimi ülkelerde bu tarz filmlerin gösterildiği, sadece bu amaca hizmet eden sinema salonları vardır ama maalesef bizim böyle bir kültürümüz yok. (Olsa ne güzel olur.) Bu nedenle ister istemez akla “bu tarz filmlere özel bir yer ayıracak herhangi bir dijital platform yok mu?” sorusu geliyor. Bu tarz filmlerin nerede gösterileceği apayrı bir mesele. İlk etapta önemli olan vizyona bir çeki düzen getirebilmek! Gösterime giren filmler konusunda seçici davranma refleksi geliştirmeliyiz. Böylece herhangi bir korku filmi yapımcısı, filmini gösterime sokmak istiyorsa yapım kalitesini yukarı çekmek zorunda olduğunu bilir ve ona göre davranır.
Sinema salonlarının hâlâ açılamadığı göz önüne alınırsa pandeminin olumsuz etkisinin bu yıl da (hatta belki birkaç yıl daha) devam edeceğini öngörmek çok da zor değil. Bunca olumsuzluğun üzerine bir de vizyonda yeterince seçici davranılmazsa korku sinemamızın gişesinin daha da dibe çakılacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Böylesi kötü bir gidişatın olası sonuçları da gün gibi ortada duruyor. Muhtemelen önce zorlukla ulaşılan (ve ülke/dünya şartlarında çok iyi sayılabilecek) yıllık gösterime giren yerli korku filmi sayısı 20-30 bandından aşağı doğru çekilir, sonrasında da belli başlı isimler haricinde kalan birçok korku filmimizin vizyon şansı tamamen ortadan kalkar.
Murat Kızılca, Şubat 2021
Not: Vizyon süreleri, seyirci ve salon sayıları BoxOfficeTurkiye.com sitesinden alınmıştır.