Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de korku filmlerine meraklı, azımsanmayacak sayıda bir seyirci kitlesi vardır. Buna rağmen, sinema tarihimizin geneline baktığımızda, nedense aynı oranda bir üretim olmadığını görürüz. Son on yıldaki korku filmi üretimi, gözle görülür biçimde artan bir ivme kazanmıştır. Üretim temelli bir sınıflandırmaya gidecek olursak, Türk Korku Sineması’nı rahatlıkla 1990 öncesi ve sonrası diye iki kısma ayırabiliriz. ’90 öncesinde neredeyse her türden örneklere rastlanmasına rağmen, korku sinemasından uzak durulmuştur. Giovanni Scognamillo’ya göre “nedenler değişiktir; bir kısmı o dönemlerdeki teknik altyapının yetersizliğine bağlıdır (özel efekt, ışıklandırma, makyaj, çevre düzenlenmesi, türde deneyimli ya da yetkin senaryo yazarları, yönetmenler), bir kısmı da özellikle büyük yapım şirketlerinin korkuya gösterdikleri ilgisizlik ve bu ilgisizliğin temelinde yatan ticari kuşkulardan kaynaklanır.”1

1990 Öncesi (Kurak Yıllar)

Çığlık posterAydın Arakon, 1949 tarihli Çığlık ile hem ilk filmini yazıp yönetirken, hem de yeni bir türü, korku/gerilim sinemasını dener. Hiçbir kopyası günümüze kadar ulaşmadığı için, bugün artık izleme şansına sahip olamadığımız Çığlık, “fırtınalı bir gecede sığındığı köşkte, miras meselesi yüzünden dayısı tarafından delirtilen bir genç kızla tanışan doktorun öyküsünü anlatıyordu. Esrarengiz, karanlık, deli kızın dehşet verici çığlıklarıyla çınlayan köşkte doktor öldürülmek istenilecek, fakat yerine genç kız kurban gidecektir. Tek bir mekânda geçen, gerilim havasını veremeyen, ne korku ne de heyecan yaratamadan biten film başarısız bir ilk çalışmadır.”2

Bir sonraki korku denemesi 1953 yılında Mehmet Muhtar’ın yönetmenliğini üstlendiği Drakula İstanbul’da isimli filmdir. Ali Rıza Seyfi’nin, Bram Stoker’dan kısaltarak uyarladığı Kazıklı Voyvoda (daha sonraki basımlarda Drakula İstanbul’da) isimli romanı temel/kaynak alınarak çekilen film, basında (talihsiz bir şekilde) eleştirilse de zamanına göre iyi gişe yapmıştır. Atmosfer kurma konusundaki etkileyiciliğini bugün bile kaybetmeyen Drakula İstanbul’da, teknik imkânsızlıklarına rağmen her bir sahnesi titizlikle hazırlanmaya çalışılmış ve iyi oynanmış, fena sayılmayacak bir korku sineması örneğidir. Ayrıca “o tarihe kadar gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da çevrilen vampir filmleriyle kıyaslandığında, bir ‘ilkler’ filmi olarak kendine özgü bir yeri vardır. Drakula, ilk kez bu filmde sivri dişlerini gösteriyor, Kont Drakula ile Kazıklı Voyvoda arasındaki bağlantı ilk kez açıkça vurgulanıyor ve yine ilk kez bir vampir filmi (özellikle Annie Drakula İstanbul’da posterBall’un sayesinde) erotik sahneler sergiliyor.”3

Tam 21 sene sonra, bu kez Türk sinema tarihinin duayen yönetmenlerinden Metin Erksan korku türüne el atar. William Friedkin’in The Exorcist’inin (1973) yeniden çevrimi olan Şeytan (1974), ilginç bir korku denemesidir. Erksan, ödünç(!) aldığı senaryoyu neredeyse birebir kullanıyor. Ancak Hristiyanlık inanışına göre şekillenen öyküdeki imgelerin, muhtemelen seyirciyle daha etkili bir bağ kurmak adına İslamileştirilmesi ister istemez bir tutarsızlık yaratıyor. İslami inanca ve Türk toplumuna uzak kalan (küçük kızın içine şeytan girmesi ve bir ruh doktoru ile bir din bilgininin şeytan çıkarma ayini düzenlemesi gibi) mevzular, filmi hepten anlamsız kılmakla kalmıyor, seyirci ile arasına aşılamayacak bir mesafe de koyuyor. Erksan’ın kendine özgü kamera hareketleri ve dönemin teknik imkânsızlıklarını yansıtan zayıf özel efektler açısından ilgi çekici olsa da dinler-arası dönüşümün başarısızlığı ister istemez öne çıkıyor ve projenin daha en baştan ölü doğduğu kanısı ağırlık kazanıyor.

‘90 öncesi döneme baktığımızda, kısaca bahsettiğimiz bu üç film dışında Ölüm Saati (1954), rahmetli Sadi Konuralp’ın gün ışığına çıkardığı Ölüler Konuşmaz ki (1970) ve Young Frankenstein’ın (1974) yeniden çevrimi Sevimli Frankenştayn (1975) korku türüne yakın duran filmlerden isimleri anılması gerekenlerdir. Seksen sonrası video için çekilen filmler furyası içerisinde yer alan Manyak (1986), Şeytan Kızlar (1987), Biri Beni Gözlüyor (1988) ve Lanetli Kadınlar (1990) gibi korku klişelerini hoyratça kullanan, ucuz, çöp filmleri de anarak bu dönemi kapatabiliriz.

1990 Sonrası (Cinler Geliyor)

’90 sonrası dönemin açılışını gene ilk filmini yöneten bir başka yönetmen, Kutluğ Ataman yapar: Karanlık Sular (1993). Başarıyla kurguladığı karanlık bir İstanbul’u kendine fon olarak seçen film, orijinalliğiyle dikkat çeken bir vampir hikâyesi anlatır ama ne yazık ki fazla gösterim şansı bulamaz. Taylan Biraderlerin yönettiği 2004 tarihli Okul, vasatın çok altında kalan bir korku/komedi olmasına rağmen gişede büyük başarı kazanır. Birçok yapımcı tarafından öngörülemeyen bu ticari başarı, diğer korku projelerinin de hızla hayata geçirilmesinin önünü açar.

Aşağıda 2004 yılından günümüze (2014 sonuna) kadar geçen süreçte gösterime girmiş Türk korku filmlerinin listesini bulacaksınız:

FİLMİN ADI YÖNETMEN VİZYON TARİHİ TOPLAM SEYİRCİ
Okul Durul/Yağmur Taylan 2004 836.521
Büyü Orhan Oğuz 2004 553.137
D@bbe Hasan Karacadağ 2006 539.381
Gen Togan Gökbakar 2006 173.112
Araf Biray Dalkıran 2006 126.676
Küçük Kıyamet Durul/Yağmur Taylan 2006 383.749
Sıfır Dediğimde Gökhan Yorgancıgil 2007 26.769
Gomeda Tan Tolga Demirci 2007 46.768
Musallat Alper Mestçi 2007 301.220
Semum Hasan Karacadağ 2008 334.168
D@bbe 2 Hasan Karacadağ 2009 264.259
Konak Cem Akyoldaş 2009 38.317
3 Harfliler: Marid Arkın Aktaç 2010 139.875
Cehennem 3D Biray Dalkıran 2010 104.292
Ses Ümit Ünal 2010 57.117
Ev Alper/Caner Özyurtlu 2010 32.238
Ada: Zombilerin Düğünü Murat Emir Eren/Talip Ertürk 2010 29.343
Musallat 2: Lanet Alper Mestçi 2011 514.331
Karadedeler Olayı Erdoğan/Erkan Bağbakan 2011 75.205
Mühürlü Köşk Serkant Yaşar Kutlubay 2011 27.740
Dabbe: Bir Cin Vakası Hasan Karacadağ 2012 370.221
Görünmeyenler Melikşah Altuntaş 2012 35.673
htr2b: Dönüşüm Osman Evre Tolga 2012 44.154
Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 Alphan Eşeli 2013 44.135
Dabbe: Cin Çarpması Hasan Karacadağ 2013 422.747
El-Cin Hasan Karacadağ 2013 421.052
Şeytan-ı Racim Arkın Aktaç 2013 242.215
İblisin Oğlu 13. Vahşet Emre Kaya 2013 4.641
Gulyabani Orçun Benli 2014 81.563
Dabbe: Zehr-i Cin Hasan Karacadağ 2014 837.750
Siccin Alper Mestçi 2014 337.126
Azazil: Düğüm Özgür Bakar 2014 179.236
Ammar: Cin Tarikatı Özgür Bakar 2014 119.850
Muska Özkan Çelik 2014 117.867
Azem: Cin Karası Volkan Akbaş 2014 115.615
Gizli Yüzler Sümeya Kökten 2014 3.427
Ümmü Sıbyan: Zifir Efe Hızır 2014 132.914
Tamaya İfrit Serkant Yaşar Kutlubay 2014 2.821

Listeye bakıldığında cin mevzusunu merkezine alan, İslami motiflerle bezeli korku filmlerinin ezici üstünlüğü bariz bir şekilde görülür. Arada, deprem gibi ülkemizi yakından ilgilendiren bir gerçeklik üzerinden yarattığı öyküsüyle dikkat çeken Küçük Kıyamet (ki Türk korkuları arasında hala favorimdir), bazı aksaklıklarına rağmen, akıl hastanesinde geçen eli yüzü düzgün bir korku filmi olan Gen ya da bir dolu eksiğine rağmen bir dolu artısı da olan dinamik ev istilası filmi htr2b: Dönüşüm gibi filmler çıkmıştır ama bunların devamı gelmemiştir. Burada Hasan Karacadağ’ın ismini özellikle anmak lazım. Son on yılda çektiği yedi film ile belki ileride ‘cin furyası’ olarak adlandıracağımız dönemin ateşleyicisi olmuştur. Ayrıca hem gişe, hem de süreklilik açısından belli bir istikrar yakalamıştır. Fakat gerek Karacadağ’ın filmleri olsun, gerekse onun ticari başarısının peşine takılan diğer cin filmleri olsun, ucuz işçilikleri, ani ses ve görüntü efektleriyle korkutmayı hedefleyen kolaycı yaklaşımları ve zayıf oyunculukları ile seyirciyi bütünüyle memnun etmekten çok uzaklar. Bu durum dünya korku sineması göz önüne alındığında hala fazla bir yol kat edemediğimizin göstergesi gibidir.

HTR2B Dönüşüm

Türk Korku Sineması’nın bugünkü hali ile Tayland Korku Sineması arasında bazı benzerlikler kurmak mümkün. Tayland da uzun süre ‘hayalet filmleri furyası’ denebilecek, bol miktarda ucuz korku filmlerinin çekildiği bir dönem yaşamıştı. Üretimdeki bu süreklilik, yaratıcı sinemacıların ortaya çıkmasına ve Shutter (2004), Body (2007) ve Alone (2007) gibi tüm dünyada ses getiren korku filmlerinin çekilmesine vesile oldu. Aynı şekilde şu an içinde bulunduğumuz ‘cin furyası’nı takiben Türkiye’den de benzer vizyona sahip sinemacıların çıkmaması için hiçbir sebep yok. Bekleyip göreceğiz.

Murat Kızılca, Kasım 2014

Not: İlk olarak Film Arası dergisi Aralık 2014 sayısında yayınlanmıştır.

[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]

1) Giovanni Scognamillo ve Metin Demirhan, Fantastik Türk Sineması, Kabalcı Yayınevi, 1999, s. 69.
2) Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, Kabalcı Yayınevi, 1998, s. 125.
3) Scognamillo ve Demirhan, a.g.e., s. 74.
Not: Seyirci sayıları BoxOfficeTurkiye.com sitesinden alınmıştır.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

3 Comments Leave a Reply

  1. Türk sinemasının korku türündeki başarısı ne yazık ki bardağı içinde damla gibi.

  2. Emeğinize sağlık Murat bey, bir korku türü meraklısı olarak bizim ülkenin korku ile ilişkisini sayenizde ögrenmiş oldum. Bu yıl bir iki güzel korku filmi olmuştu, zamanla umarım korkunun diğer alt türlerinde de iyi eserler görebiliriz, umarım.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Dexter: Vampir Kahraman ve Yasak Aşkı

Dexter’ın yaşamı kanla iç içedir. Miami Polis Teşkilatında olay yeri
blank

Hayaller, Umutlar, Ölüm ve Behçet Nacar

Behçet Nacar’ı birkaç defa Taksim’de görmüş ve bir seferinde ona