Kara ŞimşekŞöyle arkamıza yaslanıp düşündüğümüzde, “Ülke sinemasının en iyi boks filmi nedir?” sorusunun cevabını bir türlü veremiyoruz. Bunun asıl sebebi, sinemamızın spor hikâyeleri üretme konusunda oldukça kısır kalması. Özellikle boks temasıyla ortaya koyulan filmlerin sayısı, bir elin parmağını geçmez, hatta bir elin parmağının sayısına dahi ulaşmaz. Ancak Türk Sineması; Rocky’nin dünyayı kasıp kavurduğu, adına marşlar yazıldığı yıllarda, bu ilgiyi yok saymayıp hemen bize özgü bir boks filmi yapmayı başarmış.“Rocky, Türkiye’de çekilse nasıl bir olurdu?” sorusunun cevabı niteliğini taşıyan, oldukça arabesk unsurlarla süslü bu filmin adı Kara Şimşek. 1985 yapımlı filmin yönetmenlik koltuğunda ise Dünyayı Kurtaran Adam gibi sinemamızın en kült filmlerinden birinin altına imzasını atan fantastik sinemacı Çetin İnanç oturuyor.

Öteki Sinema için yazan: Polat Öziş 

Serhan, yıllar önce babasıyla birlikte Almanya’ya çalışmaya gider. Ancak o burada azmeder ve başarılı bir sporcu olur. Nitekim bunun sonuncunda da Avrupa Şampiyonluğu kemerini beline takar. Ancak o vatanını, geride bıraktığı ailesini, abisi Serdar’ı çok özlemektedir. Serhan’ın babası Osman ise, biraz da gurbetçi olmanın verdiği zorluklardan yakınarak paranın önemine dem vurur. Onların Türkiye’ye döneceklerine yakın bir zamanda, “İtalyan Aygırı” lakaplı boksör Martino, agresif bir şekilde Serhan’a maç teklif eder. Serhan da bu teklifi geri çevirmez. Maçın oynanacağı yer ise Serhan’ın memleketi İzmir olarak belirlenir. Serhan, Martino’yla yaptığı maçta şüpheli bir şekilde yenilir hatta yenilmekle kalmaz hayata gözlerini yumar. Artık geriye tek bir yol kalmıştır. Serhan’ın abisi Serdar bu İtalyan boksörü yenerek kardeşinin intakımı almalıdır. Serdar’ın, hamallıktan boks dünyasının zirvesine uzanacak hikâyesi de tam bu noktada başlar.

Bilindiği üzere spor içerikli filmler Dünya Sineması’nda en çok ilgi uyandıran türlerin başında yer alıyor. Özellikle 70’lerin ortasında Sylvester Stallone Rocky’i yaptıktan sonra, Amerikan Rüyası’nı ve “Başarıya giden yolda çekilen çile kutsaldır” mottosunu birleştiren birçok film yapıldı. Bunlar içerisinde boks temalı filmleri baz aldığımızda ise neredeyse yapılan tüm filmler “Ucuz bir Rocky kopyası” yaftası yemekten kurtulamadı. Çünkü Stallone, Rocky’de öyle bir formül ortaya koymuştu ki, sadece sıfırdan zirveye giden bir sporcunun zorluklarla dolu öyküsünü anlatmakla kalmıyor, adeta başarılı bir filmin atması gereken adımları de açıkça betimliyordu. Bu formül, Rocky’i dünyanın gelmiş geçmiş en iyi spor filmleri arasına yerleştirirken, kendinden sonra yapılacak boks filmlerini ise zan altında bırakıyordu. Aynı, ülkemizde 1985 yılında Çetin İnanç tarafından çekilen Kara Şimşek gibi. Keza Çetin İnanç’ın kötü şöhretini düşündüğümüzde bu durumun gayet normal olduğunu anlayışla karşılayabiliyoruz. Evet, İnanç’ın Rocky’den sonuna kadar esinlendiğinden şüphe yok. Hatta filmin hâlâ “Turkish Rocky” diye lanse edilmesi de bu işin tuzu biberi. Ancak Çetin İnanç’ın yaptığı bu boks filmini farklı kılan unsur, Yeşilçam’ın sırtını dayadığı tüm o güçlü unsurları, Amerikan Rüyası diye tabir ettiğimiz sıfırdan zirveye çıkma durumunu bir potada başarıyla harmanlaması. Kara Şimşek’te, zengin kız fakir oğlan çatışması, alkolik ve paragöz bir baba, hüzün, gözyaşı, şimdilerde kulağa absürt gelen o Yeşilçam’ı Yeşilçam yapan diyaloglar ve tabii ki de en önemlisi mutlu sona doğru atılan emin adımlar var. Bu da aslında, “Yeşilçam’dan bir şampiyon çıksa, nasıl olur?” sorusunun cevabını önümüze getiriyor.

10603921_774666392555817_1544873450637063177_o

Filmin en başında Avrupa Şampiyonu olarak gördüğümüz Serhan, her ne kadar bizden biri olsa da Yeşilçam’dan olmayı beceremeyen biri. Daha elitist ve bu noktaya nasıl geldiği muamma olan bir karakter. Bu nedenle, Çetin İnanç çok vakit kaybetmeden Serhan’ı öldürüp, odak noktasını ondan daha fakir ama daha kuvvetli olan abisi Serdar’a doğru kaydırıyor. Çünkü bize öncelikle, “Sıfırdan nasıl başlanır?” sorusuna cevap veren bir karakter lazımdır. İntikam ateşi de cabası. Bu noktada Serdar’ın basamakları hızlı hızlı çıkması filmin gerçeklik algısını zedeleyen unsurmuş gibi gözükse de aslında Çetin İnanç tarafından gereksiz görülen ayrıntıların kapı dışında bırakılmasından fazlası değil. Bu her ne kadar karaktere bir abartı katsa da aslında Türk’ün gücünü ve başarmak istediğinde neler yapabileceği gerçeğini tüm dünyaya göstermenin en önemli adımıdır. Çünkü Çetin İnanç kendi kahramanını yaratmak istiyordu! Nitekim öyle de oldu. Serdar basamakları hızlı hızlı çıktı, Kara Şimşek lakabını aldı ve aynı Rocky’nin sıfırdan bir dünya şampiyonuna evirilmesi gibi o da bir anda tüm dünyaya ismini duyurdu. Filmin Rocky ile benzerlikleri de aslında bu noktada iyice belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başlıyor. Hikâye Serhan’ı kapı dışarı edip, Serdar’ı yüceltmeye başladığı andan itibaren Turkish Rocky’e merhaba diyoruz. O ana kadar Yeşilçam’ın entrikalarla dolu tarafını seyrettiğimiz film artık tamamen bir Amerikan Rüyası’na dönmüştür. Yalnız burada tek bir Rocky filmi üzerinden değil, 1985 yılına kadar çekilmiş serinin tüm filmlerinden kesitler sunması, aslında Çetin İnanç’ın Rocky serisini oldukça düzgün bir şekilde analiz ettiğini ortaya koyuyor. Hüseyin Peyda’nın, Mickey’i gibi sert görünen babacan tavrı ve kendine has çalışma stratejisi, Serdar’ın parklarda, sahil şeridi boyunca antrenmanlarını yapması ve rakip boksör Martino’nun Clubber Lang’i aratmayan tavırları Rocky serisiyle birebir paralellik gösteren konular olarak göze çarpıyor.

kupurFilmimizin kötü karakteri olarak beliren kişi, “İtalyan Aygırı” lakaplı Maurizio Martino. Serdar,  kardeşini öldüren rakibinin karşısına çıkmak için çalışmalarını tüm hızıyla sürdürürken, Martino ise Serhan’dan aldığı şampiyonluk kemerinin verdiği rahatlıkla, Türkiye günlerini huzur içinde geçirmekte ve şöhretin tadını çıkarmaktadır. Çetin İnanç bu noktada Serdar ve Martino arasındaki ilişkiyi ağustos böceği ve karınca misaline benzetir. Serdar, tüm gücünü Martino’ya adarken, Martino’nun Serdar umurunda bile değildir. Çalışmasına gerek yoktur. Çünkü onu yeneceğini bilir. Aslıda yine Rocky serisinden tanıdık olduğumuz, rakibini zayıf görme evresi burada da baş gösterir. Martino, tüm bu olaylar yaşanırken, İzmir’de yapımcılardan gelen film teklifini değerlendirip sevgilisiyle kamera önüne geçmiştir. Aslında bu da 80’li yıllarda sinema sektörünün ne durumda olduğunu Çetin İnanç gözünden görmemizi sağlayan büyük bir ayrıntı olarak dikkat çekiyor. Ülke sınırları içerisinde biraz ün salmış, kitleleri arkasından sürükleyeceğine inanılan kişilerin kamera önüne alınması gerçeği. Senaryonun önemsenmediği, yalnızca başrole yerleştirilen ünlü isimle yapılacak PR’ın düşünüldüğü filmler. Buna en büyük örnek olarak 70’li yılların sonuna doğru patlak veren; şarkıcı, türkücü filmlerini örnek gösterebiliriz. Bilinçli veya bilinçsiz Çetin İnanç’ın yaptığı bu sektör eleştirisi filmi bizden biri yapan en önemli unsur olarak göze çarpıyor.

Peki, Kara Şimşek başarılı bir film midir? Hikâye anlatılış tarzı, gerçeklikten oldukça uzak atmosferi ve altyapısını Rocky serisine dayandırması hasebiyle pek başarılı sayabileceğimiz bir film değil. Ancak o zamana kadar denenmemiş hatta ve hatta o zamandan sonra bile denenmeye korkulmuş bir tema olan boksu, ülke sinemasına getiren film olması nedeniyle takdiri hak eden bir yapım.(Bu noktada Cüneyt Arkın’ın sağ yumruğu ile ün salmış bir boksörü canlandırdığı Hayatımızın En Güzel Yılları (1972) filmini boksu fon kartonu yaptığı için bu konunun dışında tutuyoruz). Her ne kadar boks sahnelerinin amatörlüğü filmi açar açmaz ilk göze çarpan detay olsa dahi, Kara Şimşek’i ülke sinemasında yapılan ilk boks teması olarak değerlendirdiğimizde, filmi oldukça cesur bir iş olarak da kabul etmemiz gerekir.1985 yılında çekilen Kara Şimşek’ten sonra, beyazperde de görebildiğimiz ilk boks temalı film, Murat Şeker’in 2016 yılında vizyona giren filmi Deliormanlı. Ancak Deliormanlı boks ile suç temasını içe içe geçirmesinden ötürü, Kara Şimşek kadar saf bir boks filmi değil. Bu yüzden dahi Çetin İnanç’ın yarattığı Kara Şimşek’i, hala kendi sinemamız içinde yapılmış en berrak boks filmi olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu noktada Osman Sınav’ın kısa ömürlü dizisi Pusat’ın adını anmadan olmaz. Sivaslı bir boksörün hikâyesinin anlatıldığı Pusat, gerek karakter işlenişi, gerek gerçekçi anlatısı ve çekim tekniği ile ülke sınırları içerisinde yapılmış en eli ayağı düzgün boks işi.

Gel gelelim filmin oyunculuklarına. Filmin başrolünde yer alan Serdar Kebapçılar -nitekim filmde de gerçek ismiyle oynamaktadır-dönemin vücut geliştirme şampiyonlarından. Çetin İnanç’ın keşfettiği ve iki yıl içerisinde birlikte dört film çeken bu ikili belki de Yeşilçam Avantür Sinemasının son büyük temsilcilerinden. Vurduğunu yıkan, kusursuz fiziğiyle herkesi kıskandıran Serdar, Kara Şimşek’i en önemli kılan unsurların başında yer alıyor. Tüm film boyunca onun ne kadar güçlü olduğundan söz edilmesinin arkasında da şüphesiz gerçek hayattaki vücut geliştirme şampiyonluğu yatıyor. Serdar Kebapçılar her ne kadar vücuduyla ön plana çıksa da duyguyu yansıtma konusunda ortaya koyduğu performans en az fiziği kadar kusursuz. Bu da filmin bütününe baktığımızda onun rolünün hakkını başarıyla verdiği gerçeğini ortaya koyuyor. Ancak bu filmde Serdar Kebapçılar’a oyunculuk konusunda yardımcı olan ve birlikte çalıştığı birçok usta ismi anmadan olmaz. Bunların başında da sinemamızın kötü adamlarından biri olan Hüseyin Peyda yer alıyor. Deneyimli oyuncu, yılların sillesini yemiş, babacan; babacan olduğu kadar da sert bir boks antrenörüne öylesine ustalıkla hayat veriyor ki, Rocky serisinde Mickey’i canlandıran Burgess Meredith’i kıskandıracak cinsten. Hüseyin Peyda bu performansıyla yıllarca ona kötü adam diyenleri utandırmakla kalmıyor, filmin iyilik emsali hatta Serdar’ın baba demek isteyeceği bir adam olarak belirmeyi başarıyor. Filmin bir başka usta ismi ise Sümer Tilmaç. Oyuncu tüm film boyunca hayat verdiği paragöz baba karakteriyle pek sevilmese de onu bu filmde yücelten konu bambaşka. Bülent Kayabaş’ın 1974 yapımı Karateci Kız’da ki o efsane ölüm sahnesini aratmayan performansı, şüphesiz sinemamızın kültleri arasına girebilecek derecede destansı.

Filmin çekim tekniklerine değinecek olursak, Çetin İnanç sinemasından alışık olduğumuz sıcak renkler ilk gözümüze çarpan detay. Film her ne kadar 1985 yapımı olsa dahi, 60’lar sinemamızdan izler taşıyor. Gerek diyalogları, gerek karakterlerin birbirine yaklaşımı hikâyeyi daha çok ütopik bir dünyada geçiyormuş gibi gösterse de aslında Çetin İnanç’a kendi kahramanını yaratma konusunda oldukça yardımcı oluyor. Nitekim burada da yönetmenin filmi yaparken ki düşüncesi önem arz ediyor. Dünyada sükse yapmış, kitleleri peşinden sürüklemeyi başarmış bir seriyi Türkiye’ye getirip, içine de Yeşilçam süslemelerini ekleyerek dönemine göre bir pazarlama başarısı ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Çetin İnanç; denemeyi seven, özgün işlerden ziyade bize has ürünler ortaya koymaya çalışan bir isim. Dünyayı Kurtaran Adam, Korkusuz, Kara Şimşek gibi filmlerle de bunu en iyi şekilde başaran, sinemamızın en fantastik ustalarından.

Kara Şimşek paranın git gide değersizleştiği, arabesk unsurla bezeli, iyisiyle kötüsüyle sinemamızın ilk boks filmi. İzmir’in sinematografik tarafını tüm güzelliği ile ortaya çıkaran, Rocky’nin o dillere pelesenk olmuş soundtrackleriyle süslü bir rip-off. Yönetmenin yer yer filmdeki karakterlerini dahi tiye almaktan geri durmadığı, kendiyle barışık, milliyetçi duyguların kabarık olduğu bir yükseliş hatta intikam hikâyesi. İşte tüm bu parametreler çerçevesinde sinemamızın sınır tanımayan yönetmeni Çetin İnanç’ın A’dan Z’ye imzasını taşıyan film, aradan yıllar geçmesine rağmen hala adından söz ettirmeyi başarıyor.

Kara Şimşek filminin başrol oyuncusu Serdar Kebapçılar ile bir Öteki Sinema röportajı: https://www.otekisinema.com/yesilcamdan-bir-adonis-gecti-serdar-kebapcilar/

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

1 Comment Leave a Reply

  1. Filmi yıllar önce televizyonda izlemiştim. Rocky filmlerinin her hafta televizyonda verildiği zamanlardı. Çakma bir film olmasına rağmen izlerken epey hoşuma gitmişti. Çocukluktandır belki. Ama yine Serdar Kebapçılar’ın oynadığı rambo çakması ‘Korkusuz’ var ki evlerden ırak

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Misfortunates / De Helaasheid Der Dingen (2009)

The Misfortunates, sulu göz bir drama dakikalarca malzeme çıkarabilecek bir
blank

Dünyanın En Kötü Üç Boyutlu Filmi: Robot Monster (1953)

Film izlemek tek yönlü kalmadığı ve eserin niteliği ne olursa