Sinemaseverlerin fark etmeye başladığı tatsız bir gerçek var: Dijital platformlardan kalıcı bir film arşivi oluşturmak mümkün değil!
Bu yazıyı yazmama, sinemacı dostum Can Evrenol’un evine gidip, yeni projeksiyonunu kurduktan sonra Blu-ray’den izlediğimiz John Frankenheimer filmi Seconds (İki Yüzlü Adam) ve Can’ın muhteşem DVD koleksiyonu sebep oldu. Şunu düşünmeden edemedim, “eğer bir şekilde dijital bir felaket yaşanırsa gidip Can’dan film dileneceğim.”
Başlıyorum. Netflix, Amazon Prime, Mubi… Hangisini seçerseniz seçin, hepsinde aynı sorun: Lisans anlaşmaları bittiğinde filmler uçup gidiyor. O çok özenle hazırladığınız listeler bir yıl içinde bomboş kalıyor. Mesela Netflix’te oluşturduğum film listemin %60’ı bir yıl içinde kayboldu. Kendi platformlarında sundukları içerik, neredeyse kumdan kale misali.
Diyelim ki aradığınız filmi buldunuz! Yine de acaba film o film mi? Platformlar yayınladıkları içeriklere müdahale ediyor. Disney’in 1971 yapımı The French Connection filminden ırkçı bir ifadeyi kaldırması, tartışmaları beraberinde getirdi. Benzer şekilde, dijital kopyalarda müzik hakları nedeniyle ikonik sahneler farklı müziklerle değiştirilebiliyor. Ayrıca, dijital film formatlarının kalitesi fiziksel disklerden çok daha düşük.
Apple’ın sunduğu film satın alma seçeneği teoride daha sağlam bir alternatif gibi görünüyor. Ancak yakın zamanda yapılan %1000’lik zamlarla bu da fiilen imkânsız hâle geldi. Kim 300 TL’ye bir dijital film satın alır ki, üstelik o film fiziksel olarak elinizde durmuyorsa? Zaten öyle her filmi bulmanız da mümkün değil.
Şöyle uç bir örnek var; 2018’de Michael Kasırgası Florida’yı vurduğunda, Christina adındaki bir Amerikalının mahallesindeki tüm elektrik, cep telefonu ve internet bağlantısı gitti. Christina ve ailesi dört hafta boyunca dış dünyadan kopmuş bir şekilde yaşadı. Günlerini yalnızca güneşin doğuşu ve batışı belirliyordu ancak Christina’nın elinde, DVD ve Blu-ray’lerden oluşan devasa bir film koleksiyonu ve acil durum jeneratörüyle şarj edilebilen taşınabilir bir oynatıcı vardı.
Bu durum kısa sürede çevrede duyuldu. Ailenin fiziksel film ve kitap arşivi bir tür para birimine dönüştü. Komşular, erişim karşılığında şişelenmiş su veya fıstık ezmesi kavanozları teklif etti. 1989 yapımı Tom Hanks komedisi The Burbs şaşırtıcı şekilde değerli bir mal haline gelirken, huzursuz ve endişeli çocukları oyalayabilecek filmler de büyük talep gördü.
Christina bu deneyimi şöyle özetliyor: “Amerika’daki insanların %99’u ‘Yarın uyandığımda tüm dijital medyaya erişimim yok olursa ne yaparım?’ diye düşünmez. Ama biz biliyoruz, çünkü bunu yaşadık. Koleksiyonumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz ve belki bir gün, bizim Casino DVD’miz karşılığında ekmek takas etmek isteyen siz olacaksınız.”
Ne mutlu ki Türkiye’de kasırga tehlikesi yok ama aklıma hemen 2023 yılındaki deprem felaketi geliyor. Deprem bölgesinde görevli öğretmen bir arkadaşım afet çadırlarından birini sinemaya çevirmiş, benim gönderdiğim projeksiyonla filmler oynatıyordu. Bazı film listelerini de ben yaptım. Çadırda patlamış mısır bile dağıtılıyordu ve ailelerini kaybetmiş çocuklar bu filmlerle moral topladı.
Yazdıklarıma ikna olduysanız ya da başka sebeplerden ötürü film arşivi yapmak istiyorsanız, dijital platformların “bugün var, yarın yok” yaklaşımından sıkıldıysanız, fiziksel bir koleksiyon oluşturmak için DVD ya da Blu-ray’e yönelmeniz gerekiyor. Ama burada da işler yolunda gitmiyor. Ülkemizde Blu-ray basan yok. DVD’lerin de artık esamesi okunmuyor.
Dijital platformlar, fiziksel medyayı öldürmek üzere tasarlandı ve bunu neredeyse başardı. DVD ve Blu-ray pazarındaki gelirler 2017’de 4,7 milyar dolardan 2022’de 1,5 milyar dolara düştü. Bu işin kalesi ABD’de, Netflix posta yoluyla film gönderme hizmetine yıllar önce son verdi. Best Buy fiziksel medyayı mağazalarından kaldırdı, Target ve Walmart da aynı yolu izledi. Bazı yeni filmler ise hiç fiziksel formatta yayınlanmıyor.
Yine de bir karşı-devrim gelişiyor. Bazı film tutkunları fiziksel medyadan asla vazgeçmedi. Yıllar boyunca ikinci el mağazalarından evlerine DVD topladılar ve yeniden sahneye çıkmayı beklediler. Platformların sınırlamalarından bıkan diğer hayranlar ise son zamanlarda fiziksel medyanın cazibesini yeniden keşfetmeye başladı.
Eski dostumuz DVD, 720p çözünürlüğüyle artık arşivcilik için yeterli bir çözüm değil. Yıllar içinde Blu-ray yerini 4K Ultra HD disklerine bıraktı. Modern arşivciler için 4K formatı, pek çok klasik filmi en iyi haliyle izlemek için biçilmiş kaftan. Tabii ki bu “gelişmiş” formatla da bazı sorunlar var. Örneğin, James Cameron’un filmlerinin 4K versiyonları korkunç görünüyor. Ama yine de iyi bir 4K restorasyonu, sinema keyfinizi zirveye çıkarabilir.
Gelelim asıl meseleye: Bu filmleri nasıl temin edeceksiniz? Aradığınız 4K Blu-ray’i Türkiye’de bulmanız neredeyse imkânsız. İnternetten alışveriş deseniz, getirilen ithalat kotaları nedeniyle tam bir kâbus. Gümrükte takılan diskler, hayal kırıklığı ve geri ödeme süreçleriyle son buluyor. Bir zamanların cennet gibi görünen online alışveriş siteleri, artık bu işin çözümü değil.
Geriye sadece iki seçenek kalıyor: Bit pazarlarını gezip şansınıza aradığınız filmleri bulmayı ummak ya da torrent sitelerine yönelmek. Ne yazık ki Türkiye’de film arşivciliği bu noktaya geldi. Büyükçe bir SSD’ye filmleri indirip saklamak, bir sinemasever için kalan son seçenek. “Ama bu yasal mı?” diye sormayın. Bu yöntemi tavsiye etmiyorum ancak bazıları (özellikle öğrenciler için) başka bir yol yok!
Sonuç? Ülkemizde fiziksel film arşivciliği yapmak isteyen dar bütçeli sinemaseverler için yolun sonu görünüyor. Sinemaya olan sevginizi diri tutmak istiyorsanız nostaljik bit pazarları (Kadıköy’de Pazar günleri bir tane kuruluyor) ve torrent siteleri arasında mekik dokumak zorundasınız. Zor zamanlardayız dostlar, ama unutmayın: Koleksiyonculuk, biraz da zorluklarla mücadele etmek değil midir?