Türk Ed Wood’u Orhan Erçin ve Kaybolmuş bir filmin peşinde…
Beyoğlu sinemalarında bolca gösterilen Amerikan yapımı bilim kurgu filmlerinden etkilenmiş olması muhtemel, aslında sinema oyuncusu daha çok da komedyen olan Orhan Erçin (1923-1993), elinde bilim kurgudan çok fantastik bir yapıya sahip, yarısı uzayda yarısı Dünyada geçen bir hikaye ile yapımcıların kapısını aşındırmaktadır.
Yapımcıların kimi kahkahayla gülerekve biraz da alay ederek Erçin’i geri çevirirken, kimisi de Erçin’in sinema kariyerine yakıştıramıyorlardı böyle bir film hikayesini…
Düşünsenize, adam uzaylıları İstanbul’a getiriyordu. Kimisi de daha bir yıl önce “Çeto Salak Milyoner” isimli bir filmle sinemaya başlayan yeni bir yönetmenin zırvası olarak düşünüyordu. Oysa Orhan Erçin’in “Çeto Salak Milyoner” filminden sonra yönettiği ve sihirli eşeğinin sırtında dağ tepe gezinen İsmail Dümbüllü’nün başka başka dünyalarda yaşadığı komik olayları içeren ” Fındıkcı Gelin” de , dükkanına gelip fal bakan yaşlı bir kadından öleceğini öğrenen ve ölüm saatini bekleyen bir adamın öyküsünü anlatan “Ölüm Saati”nde, güzeller güzeli bir kadın olarak karşısına çıkan Şeytanın her seferinde oyununa gelen bir damadın öyküsünü anlatan ve yine başrollerinden birinde kendisinin oynadığı “Kadının Fendi”nde zaten Orhan Erçin sinemasının genel yapısı anlaşılmaktadır.
Erçin, fantastik ögeleri çokca kullanırken, bunu komediyle harmanlayarak seyirciye sunmayı da bilmiştir. kendisiyle yapılan bir söyleşide bu filmleri hakkında ilginç bir açıklama yapmıştır : “Benim filmlerimde herşey var. korkuyu da, sihiri de, şeytanı da, uzaylıyı da birer yerli film ögesi haline getirdim. Hepsi birer yerli karakter haline geldiler. Dans da ettiler, şarkı da söylediler. Üstelik izleyen de çok eğlendi.“
Gelelim asıl konumuza: Orhan Erçin hikayesini o yıl (1954) yeni kurulan Birsel film şirketine götürür. Sinemaya meraklı Özdemir ve Nüzhet Birsel adlı iki kardeşin kurduğu şirket, ilk prodüksiyon olarak “Sahildeki Kadın” adlı bir film gerçekleştirmiş ve bunun işletmesiyle uğraşmaktadır o esnada… Erçin, kardeşlerden Özdemir Birsel ile sıkı bir dostluk kurar ve yapmak istediği filmi ona anlatır. Özdemir Birsel konuyu beğenir fakat masraflı bir film olacağı gibi bir endişeye kapılır. Çünkü aynı konuya benzeyen Amerikan filmlerinin çok büyük paralara yapıldığı ortadayken, daha ilk filmlerini bile tam anlamıyla işletmeye verememiş ve dolayısiyle paraya çevirememiş bir şirket için sonuç tam bir hezimet olabilirdi. Fakat Orhan Erçin onu ikna etmeyi başarır. Kardeşi Nüzhet Birsel’den de onay çıkınca senaryo yazım görevi Orhan Erçin’e verilir. Orhan Erçin aynı günlerde gazetelerde yayınlanan bir haberden de faydalanırsenaryoyu yazarken… Edirne’de, bir köylü tarlasında çalışırken, çok parlak bir cismin tarlasına indiğini ve içinden uzaylıların çıktığını gördüğünü anlatmaktadır.Erçin iki ay sonra “Uçan Daireler İstanbul’da” adlı bir senaryo ile Birsel kardeşlerin karşısına çıkar.
Yıl 1955. Birsel kardeşler böyle bir filmde kimlerin rol alması gerektiği üzerinde çalışmaya başlarlar. Erçin Senaryoyu hazırladığı gibi kimlerin rol alacağını da belirlemiştir. Öncelikle başrol kendisinde olacaktır. Başkadın oyuncu ise o günlerin en popüler oyuncularından Halide Pişkin olacaktır.
Filmin önemli karakterlerinden çılgın gazeteci rolü Zafer Önen’e verilir. Uzaylı kızlar ise her biri kendi janrının en gözde isimlerinden olan Özcan Tekgül, Semiramis Göze ve Türkan Şamil’dir. Gerekirse destek olarak da Ses opereti danscı kızlarından faydalanılacaktır. Filmin tek masum kızı içinse Deniz Tanyel üzerinde anlaşılır. Ayrıca Zeki Alpan’da önemli rollerden birini oynayacaktır.
Filmin konusu kısaca şöyledir: Edirne’de bir köylü akşam üzeri tarlasını sularken, yuvarlak biçimli çok parlak bir nesnenin tarlasının ortasına indiğini görür. Ne olduğunu anlayamayan köylü, etrafına göz kamaştıran ışıklar saçan nesnenin etrafında dolaşırken birdenbire bir kapı açılır ve seksi kıyafetli güzel kızların indiğini görür. Adam ne olduğunu anlayamadan korku içinde evine kaçar. Bir süre sonra bu olay gazetelere manşet olur. çalıştığı gazetede durumu pek parlak olmayan genç bir gazeteci bu olayı araştırmakla görevlendirilir. Çılgın ruhlu bir gazeteci olan genç, bu uzay gemisinin peşine takılır. Amacı bu seksi kıyafetli güzel kadınları bulmaktır. Gazeteci ile kızlar arasında komik olaylarla dolu bir kovalamaca başlar. Oysa uzaylı kızlar çoktan halkın arasına karışmıştır bile…
Filmin foto direktörü olarak Lazar Grafapulos ile anlaşılmıştır. Plato olarak da o gün için en donanımlı plato olan Sohban Koloğlu’nun platosu kiralanmıştır. Kurulan uzay dekoru ilginçtir. Filmin uzaylı kızlarından biri olan Özcan Tekgül ile yaptığımız söyleşide bu film için “inanılmaz!”tabirini kullanmıştır. Tekgül filmin çekimlerini şöyle anlatmakta :
“Şişli’de rahmetli Sohban’ın platosunda çalışacağız. Yönetmenimiz Orhan bey hergün için 10 saatlik iş koymuş bizlere. Akşamları Ses’teki danslı çalışmalarımız devam etmekte. Bana ve Semiramis’e çok ilginç uzaylı kostümleri diktirmişlerdi. Hepimizin boynunda kendimize ait mücehverlerimiz vardı. Bunlar bir uzay filminde ne ara demeyin ama böyle. Hele hele ayaklarımızdaki çizmeler var ya onları herkes kendi yanında getirirdi. Yani uzaylı kızların ayağındaki çizmelerin hiçbiri birbirine benzemiyordu!”
Orhan Erçin, filmdeki uzay gemisini, gemideki robotlar ve uzay mekanını çoktan planlamıştır. İşbilir Platocu Sohban Koloğlu hemen bir uzay dekoru kurar. Özcan Tekgül bunu da şöyle anlatıyor :
“Rahmetli Sohban çok akıllı ve pratik çalışan bir kişiydi. Üç duvarı tamamen siyaha boyanmış bir plato kurdu. Parlak jelatin kağıtlarından çeşitli büyüklerde yıldızlar kesti ve bunları çeşitli uzaklıklarda bu siyah duvarlara yapıştırdı. Ayrıca yine strafordan gezegen şeklinde kesilmiş şekilleri misinayla tavana tutturarak gerçek anlamada bir “Uzay Yolu” yarattı. Ark denen büyük lambalar yanınca üzeri parlak olan herşey parlamaya başladı. Buraya kadar belki iyiydi ama bunların arasından uçan “uçan daire” yokmu, en komik olanı da oydu. Bildiğimiz tencere kapakları biraz şekil değiştirmişler ve iki set işcisi bu uzay dekorunda tıpkı çocukların frizbi oyunları gibi onları döndürerek birbirlerine atıp duruyorlardı. Zavallı rum kameraman beceremiyorlar diye onlara kızıp duruyordu.”
“Birde yönetmen Orhan Bey’in kendi icadı olan bir robotu vardı.” diye anlatıyor Özcan Tekgül. “Tamamen mukavva ve kutulardan yapılmış bir robottu bu. Film içinde güya konuşuyordu. Tamamen saçma sapan bir aletti diyebilirim. Gözlerinin yerine iki ampul takılmıştı ve konuşurken yanmaları gerekiyordu. Fakat her nedense sadece biri yanıyordu ve rum kameraman çıldırıyordu. Orhan bey ise tüm bu aksaklıklara rağmen sedece gülüyordu. Oyun oynayan bir çocuk gibiydi adeta. Sete arada bir yapımcı kardeşler de geliyorlardı. Onlar sadece işin ucuza çıkmasını düşünene tipik Yeşilçam yapımcılarıydılar. Oysa bu ucuzluk hem teknik ekibin hem biz oyuncuların oldukca canını sıkmıştı.”
Film, 1955 yılı Kasım ayında sinemalara çıkar. Eleştirmenler filmi hiç beğenmezler. Zaten Erçin’in yaptığı hiç bir filmin eleştirmenlerle barışık olduğu görülmemiştir. O güne kadar bu tür konuları genellikle Amerikan filmlerinde gören seyirci ne olduğunu anlamamış, şaşırmış durumdadır. İçinde bol miktarda komedi, dans, şarkı bulunan film halk tarafından hiç beğenilmemiştir. Zaten bu film Yönetmen Erçin’in son filmi olacaktır. Çalışmalarına oyuncu olarak devam eden Erçin, daha sonraki yıllarında bu film hakkında hiç konuşmayacaktır. Filminde rol alan Zafer Önen “o filmle ilgili hiç bir şey hatırlamak istemiyorum.” derken Tekgül “Gala gecesi izlediğimde kendimden utandım.“ diyordu.
Oysa bugün bizler için bir “kült” film olma özelliği taşıyan bu yapımın, maalesef hiçbir kopyası bulunamamıştır. Filmin yapımcısı olan Birsel Film şirketinin tüm filmleri mevcutken, bu filmin oluşu da ayrıca bir gariplik teşkil etmekte. Yapımcı Özdemir Birsel filmin kopyalarının Anadolu işletmelerinde kaybolduğu, negatifinin ise 1959 Hasköy Depo yangınında yok olduğunu söylemiştir. Anadolu işletmelerinden biri dilerim birgün ortaya çıkar da bu film için söyleyeceklerimiz bu kadar fakir kalmaz.
Filmle ilgili anılarını paylaşan Özcan Tekgül ve Zafer Önen’e teşekkürler.
Ali Sekmeç (“Gece Yarısı Sineması” dergisi 14. sayısında yayımlanmıştır.)
bu film yarın mtv türkiye’de saat 21.00’da yayinlanacak. reklamini tesad]fen gordum. mutlaka kacirmamak lazim. hatta isi bilen arkadaslar kaydederse cok iyi olur.
http://tvrehberi.haberbaz.com/program.asp?puid=186254365201009272100&ptit=U%C3%A7an%20Daireler%20%C4%B0stanbul
Bugün bu yazının yazarı Alican Sekmeç ile Adana’dan birlikte döndük, yol boyunca da filmi konuştuk. Şimdi de bu haber… Nefis oldu. Bilgilendirme için teşekkürler emrkse.
Yüreğimiz Temizmiş… :)))
Değil mi ama Fatih… :)
mtv türkiye’nin yeni yayin dönemindeki fantastik filmler kuşağının üçüncü filmiymiş bu. daha önce zagor: kara korsanin hazineleleri ve uc dev adam filmini gostermisler. mtv bu kusak sayesinde bizi cok ihya edecek gibi :D
Digiturk platformundan çıkmaları kötü oldu ama… :(
Çok süper bir haber. Bir aksilik olmazsa kayıttayım. emrkse haber için teşekkürler.
zevkopat, sanırım biz bu filmi bu akşam izleyemeyeceğiz. Eğer sayende izleyebilirsek çok makbule geçer. Yazıyı yazarken senin siteyi de anmış oluruz.
hani bazı özel şeyler vardır paylaşmak istemez kendinize saklarsınız. Bu filmde benim için öyle bir filmdi.. ve sanırım paylaşmanın zamanı artık gelmiş. cd ye aktarıp bugun yarın CG ye upload ederim filmi.. doğal olarak tvrip olmayacak :)
Tolga, tarih seni affetmeyecek! :)
tarih affetse bile ben affetmeyeceğim :) şaka bir yana bir de görünmeyen adam istanbulda ortaya çıksa süper olur.. ;)
Tolga abi, ‘Şah Mat’ filmi de bu bahsettiğin ‘özel şeyler’ den olmasın lütfen:) yıllardır ararım bu filmi, tek umudum sensin. yakında onun için de böyle bir karar alırsan ailecek çok sevineceğiz:)