ABD ve SSCB’nin uzayı fethe girişmesi çalışmaları 1950’li yıllarda gazete ve dergilerde bu konuda çokça haber yapılmasına, bilimkurgu kitaplarında, filmlerinde ve çizgi romanlarında uzaylı kurgularının artmasına neden olmuştu. Dünya yörüngesine gönderilen araçlar, ilk insanın uzaya çıkması, Ay’a yolculuk için çalışmaların canla başla devam etmesi ve diğer gezegenlerle ilgili pek çok habere Türkiye’deki gazetelerde de sık sık rastlanıyordu. Bilimkurgu sineması uzun süredir uzaylı yaratıklarla ilgili filmler yapmaktaydı. Bu yaratıklar bazen garip garip görünüşler içinde bazen de işin kolayına kaçılıp aynı insana benzer şekilde sunuluyordu. Türk Sineması ise uzaylılarla ilk temasında Mars’tan gelen bir grup erkeğe aç kadınla karşılaşmıştı.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci
Televizyondaki evlenme programlarının popülerliği halkın evlilik merakını, iki bekarı baş göz etme uğraşlarının başarıya ulaştığını görme isteğini, evli olmayan kişilere bir karı/koca bulma azmini gözler önüne seriyor. Ülkemizde herkes evlenmeli ve bir yuva kurmalıdır. Evlenmeyenlere iyi gözle bakılmaz, bekar kadınlara “evde kalmış”, “kız kurusu” gibi yakıştırmalar yapılır. Ama bunların uçan daireler ve uzaylılarla ne ilgisi var? Uçan Daireler İstanbul’da filmi, bekar/dul kalmış, zengin, yaşı geçkin kadınlar tarafından kurulmuş olan Yalnız Kalpler Kulübü’nde (daha çok bilinen adıyla Çirkin Kadınlar Kulübü’nde) başlıyor. Burası erkekler kulübe gelsin diye dansözlerin oynatıldığı bir yerdir. Yaşlı ve evlenmeye istekli bu zengin kadınlar kulübe gelecek taliplilerini beklemektedirler. Yalnız kalpli kadınlar erkekleri çekmek için güzel bedenli dansözleri kullanırlar ama bu dansözler, kulüp üyelerinin de idealini resmeden yapılı bir erkek bedeni heykeli önünde dans ederler. Erkek ve kadının sunumuyla ilgili bu anlatımlar film boyunca devam ediyor ve uzaylı kadınlarla da ilişkisi kuruluyor.
Kahramanlarımız iki gazeteci (lakapları Şapşal ve Kaşar’dır) bu kulübe röportaj yapmak için gelmişlerdir ama oradaki kadınlar ikisini evlenmeye gelmiş kişiler zannederler. Kadınlar sahneye çıkarak kendilerini onlara tanıtırlar. Bu tanıtma kendilerini değil mal varlıklarını tanıtmadır. Şu kadar emlakları, şu kadar değerde daireleri, fabrikaları, şu kadar şu kadar nakitleri bulunmaktadır. Yani bu kadınlar kendileriyle ancak paraları yüzünden evlenileceğini kabul etmiş kişilerdir. Genç ve güzel olmadıkları için başka da bir evlenme nedeni olmadığını düşünürler. Eh belki neşeli, hayat dolu, iyiliksever, içi dışı bir, bilgili, görgülü olmak vs. gibi özellikleri varsa da bunun bir önemi yoktur. Nasıl insanlar olduklarına bakılmaksızın yalnızca bir koca aramaktadırlar. Yaşlı bekar zengin kadınlar koca peşinde koşadursun bu evrende yalnız olmadıklarını az sonra anlarız. Dünyaya iniş yapan bir uçan dairedeki Marslı kadınlar da, Dünya’ya evlenmeye gelmiştir!
Türk Sinemasındaki bilimkurgular çoğunlukla taklit, uyarlama veya esinlenme şeklinde yabancı örnekleri kullanmıştır. Bilimsel gelişmelerin ithal edildiği, bu konudaki çalışmaların sınırlı olduğu ve kamuoyu ilgisinin de pek büyük olmadığını düşünürsek ve tüm bunlara bağlı olarak sanatın hiçbir türünde bilimkurgu adına popüler, çığır açan özgün üretimler yapılmadığını göz önüne alırsak, uyarlama ve taklit eserler görmemiz normal. Uçan Daireler İstanbul’da filmi de bunlardan biriydi. Ama filmin senarist ve yönetmeni olan aynı zamanda başrolde oynayan Orhan Erçin Türk Sinemasındaki ilk uzaylıları perdeye taşırken bu konudaki sayısız örneğin arasından, bir önceki yıl yapılmış olan ve bugün dünyanın en kötü filmleri listelerinde kendine yer bulabilen “Devil Girl From Mars” filmini seçmişti.
Devil Girl From Mars ucuz kötü filmlere en güzel örneklerden biridir ve her anlamda kötü olarak nitelenmesine rağmen çok eğlenceli sahneler barındırır. Mars’taki erkeklerle yapılan savaşı kadınlar kazanmış ama bunun sonucunda erkekler azalmış ve kısırlaşmıştır. Dünya’dan erkek götürmeye gelen Nyah adlı bir Marslı kadının gemisi Londra yerine yanlışlıkla bir köye inmek zorunda kalır. Nyah buradaki bir pansiyonda bir araya gelmiş bir grup insanla iletişime geçerek kendisine bir erkek vermeleri için onları tehdit eder. (Uçan Daireler İstanbul’da gibi bu filmden esinlenen başka bir film de 1960 yılı Meksika yapımı olan La Nave de los Monstruos’tur. Bu kez Venüs gezegenindeki erkeksizlik sorununu çözmek üzere iki kadın Dünya’ya gelirler.)
1954 yılında İstanbul’da görülen uçan dairelerle ilgili haberler birkaç gün gazeteleri işgal etmişti. Uçan Daireler İstanbul’da bu haberlerden yola çıkmış ve aslında Devil Girl From Mars filminden yalnızca ana fikri almıştır, bu yüzden bir kopya veya uyarlama sayılamaz. Devil Girl From Mars’ta Dünya’ya bir uzaylı kadın gelmişken burada gelenler altı kadındır. Uzay gemisi ve kadınların koruyucu robotları da benzer özellikler gösterirler ama diğer her şey farklıdır. Ayrıca Uçan Daireler İstanbul’da, Devil Girl From Mars’ın aksine absürt bir komedi filmidir. İki şaşkın gazetecinin rakip gazetelerdeki uçan daire haberlerine yetişebilmek için yaptıkları araştırmalar sırasında Rasathane bahçesine inen bir uçan daireyle karşılaşmaları ve Mars’tan gelen kadınların iki gazeteciyi kendilerine erkek sağlamaları için görevlendirmeleri üzerine kuruludur.
Yalnız Kalpler Kulübünden elde ettikleri Marilyn Monroe’nun Türkiye’ye geleceği haberi pek değer görmeyen iki gazeteci arkadaş, son günlerde çıkan UFO haberlerini araştırmak üzere yollara düşerler ve bilgi alabilmek umuduyla rasathaneye giderler. Baştan sona saçma sapan şeylerle dolu olan Uçan Daireler İstanbul’da filminde en önemli saçmalıklardan bazıları rasathanede geçenlerdir. Burada dört tane bilim adamı vardır ki bunlar filmin en komik tipleridir. Uçan daire diye bir şey olmadığını kanıtlamaya çalışan bilim adamlarının başkanı, kuyruklu yıldızların uçan daire sanıldığını söyler. Diğerlerinden de onu onaylayan mırıldanmalar ve laf gevelemeler duyulur. Rasathanede sabahları buluşup masa başında toplaşarak bilim tartışmakta ve ara sıra teleskoptan uzayı izlemektedirler. Hepsi de ayyaş ihtiyarları andıran bu acınası durumdaki adamların özel seçilmiş olduklarına kuşku yok. Bilim adamları Şapşal ve Kaşar’ın gizlice rasathaneye girmeye çalıştığını öğrenince polis gelene kadar onları hapsederler. (Polis hiçbir zaman gelmez.) Rasathanenin alt katında bir hücre bulunmaktadır ve bu hücreyi bekleyen, çıplak kadın fotoğraflarına meraklı beyaz önlük giyen yaşlı bir gardiyan vardır. Şapşal ve Kaşar ona dertlerini anlatmaya çalışırken “Burada soru sormak ve sorulana cevap vermek yasaktır.” der (!)
Gazetecilerin bir bilim kurumunda hapsedilmesi, hatta bir bilim kurumunda hapishane olması, soru ve cevapların yasak edilmiş olması Mars’tan kadınların gelmesinden bile daha garip bir ayrıntıdır. Bilim tutuculuğu mu, o zamanlar ayyuka çıkmaya başlayan haber sansürü ve yaptıkları haberler için hapsedilen gazetecilerin durumu mu aktarılıyor yoksa yalnızca iki gazeteciye rasathanede komik maceralar yaşatılması mı düşünülmüş belli değildir. Hapishaneden kurtulan Şapşal ve Kaşar herkes evine gidince rasathanede bir başlarına kalırlar, bu sırada Mars’tan gelen uçan daireden telsiz konuşmasını duyarlar: “İnecek yer arıyoruz. Telsizi kapatmayın. Sesin kaynağına iniş yapıyoruz.” Uçan daire rasathane bahçesine iner ve Türk Sinemasının ilk uzaylıları dışarı çıkarlar.
Herhalde Mars’taki erkeklerle bir sorun yaşamakta olan bu uzaylı kadınlar, “Merih’teki erkeklerle ancak bu şekilde baş edebiliriz.” diyerek Dünya’dan erkek toplamaya geldiklerini söylerler. Dünya erkekleriyle evlenecekler hatta olabilirse götürebildikleri kadarını da götüreceklerdir. Erkekleri Uçan Daire’ye getirmek için de iki gazeteciye hayatı uzatan bir iksir şişesi verirler. Şapşal ve Kaşar onlara verilen görev yerine kurnazlık peşindedirler ve şişeyi satarak zengin olmayı düşünürler. Büyük Otel’in lobisine gelerek insanlardan şişe için para toplamaya başlarlar.
Yalnız Kalpler Kulübündeki kadınların erkekleri paralarıyla cezp etmeye çalışması gibi Marslı kadınlar da ömrü uzatan iksirle erkekleri elde etmeye çalışır. Filmdeki en ilginç aksesuar olan “Erkek Bulma Aleti” birisinin erkek olup olmadığını ve ne kadar erkek olduğunu anlamaya yarar. Bu makine sayesinde Kaşar’ın ekstra ekstra erkek olduğunu öğrenince hepsi de “Ekstra ekstra erkek mi?” diye heyecanlanırlar. Marslı kadınlar da erkekleri yalnızca cinsel obje olarak ve damızlık gibi görmektedirler. Ama onlara göre de kadın güzelliği önemlidir. Filmin sonlarında kendileriyle Marilyn Monroe’yu karşılaştırıp, “Mars’taki en çirkin kadın bile bundan daha güzeldir.” diyerek güzellik konusundaki komplekslerini açık etmiş olurlar. Uçan Daireler İstanbul’da, kadınları erkek düşkünü olarak sunarken yarı çıplak kadınlar ve dansözler gösterip kadın düşkünü erkek izleyicileri hedef alır. Bu tavrıyla da filmin, dansöz oynattıkları “cazip programlarla” erkek çekmeye çalışan Çirkin Kadınlar Kulübünden bir farkı kalmaz.
Uzaylıları kadın olarak yansıtmak sayısız filmde karşımıza çıkan bir durumdur. Yalnızca güzel kadınlar göstermekten öte, bu şekilde kadınlara yabancılık, güvenilmezlik, tehlikeli ve ölümcül olma ya da tam tersi saflık, kolayca kanma ve hemen elde edilme gibi özellikler yüklenir. Bir erkek fantezisini yansıtan Uçan Daireler İstanbul’da bunların tümünü kullanır. Marslı kadınların erkek zaafları yüzünden Şapşal ve Kaşar’a hemen güvenmeleri yanında kandırıldıklarını anlayınca karşı konulamaz cezalarıyla da karşılaşılır. İlginç bir ayrıntı da başta Marslı kadınların iki gazeteciye, hepsine birden kocalık yapmalarını teklif etmesidir. Ama bunu Türk aile yapısına uygun bulmayan ve fantezi içinde bile kabul etmeyen ahlaklı kahramanlarımız teklifi reddeder ve yalnızca birer kişiyle evlenebileceklerini söylerler. Fakat aynı kişiler Marslı kadınları kandırıp, verdikleri şişeleri kendi çıkarları için kullanmayı pek ala o ahlaka sığdırabilmektedirler.
Marslı kadınların insanları dondurabilen silahlarıyla aradıkları erkekleri hiç zahmete girmeden kaçırabilecekken bunu düşünememelerine bir açıklama yapılmaz. Filmde açıklanmayan pek çok şey gibi bu tür ayrıntılara da takılmamamız beklenir. Devil Girl From Mars filminde Nyah, Dünya’ya nasıl ve neden geldiğini, kendi gezegeninde yaşananları ve daha başka bilimsel açıklamaları yaparak hiç olmazsa bu türden soruları cevaplandırmış olur ama Orhan Erçin böyle zahmetlere pek girmeyip komedi filmi absürtlüklerinin kolaycılığına sığınmıştır.
Uçan Daireler İstanbul’da, henüz birkaç yıl önce dünyaca tanınmış hale gelen Marilyn Monroe’ya da yer vermiştir. Hatta belki de Marilyn Monroe’nun canlandırıldığı ilk film Uçan Daireler İstanbul’da olabilir(?) Monroe, hayatı boyunca yalnızca tek bir filmde rol alan ve bir dönem Cumhuriyet Pavyonunda dansözlük eden Mirella Monro (takma adı olsa gerek) tarafından canlandırılmıştır. Filmde Monroe, Yalnız Kalpler Kulübünün davetlisi olarak Türkiye’ye gelir ve Büyük Otel’e yerleşir. Görüldüğü ilk sahnede de seyirciye medeniyet dersi verir. Eteğini hafif açıp bacaklarını göstererek yaramazca bakışlar attığı sırada bu davranışın ayıp olduğu belirtilerek eteğini indirmesi söylenir ama Monroe “Güzel görmek ayıp olur mu?” diyerek tekrar eteğini kaldırır. Bu sırada resepsiyon görevlisi ağzının sularını akıtarak kadının içine düşünce Marilyn Monroe “Asıl sulanmak ayıp! İşte bu ayıp!” diyerek tokadı yapıştırır.
Uçan Daireler İstanbul’da o zamanların Türk filmlerinde bıktırıcı düzeyde kullanılan şarkılara ve dansözlere bolca yer verir. Tam beş kez dans gösterisi izleriz. Bunlardan ikisi uzaylı kadınlar tarafından (Uzaylı kadınları canlandıranlardan Türkan Şamil ve Özcan Tekgül en ünlü dansözlerdendi) biri de Marilyn Monroe tarafından yapılır. Uzaylı kadınlar, kendilerini kandırmaya çalışan Şapşal ve Kaşar’a bir ders vermek için onlara bu kez yaşam uzatan iksir yerine çılgınlık iksiri verirler. Gazeteciler akıllanmayıp bunu da satmaya kalkınca, oteldeki herkes gibi Marilyn Monroe da yaşam uzatan iksir diye bu çılgınlık iksirini içer ve dans etmeye başlar. Dans sırasında ekranda bir kopyası belirir ama kopya olan dansöz kıyafetleri içinde bir Marilyn Monroe’dur. Bu sahnede ne olduğunu anlayan beri gelsin. Herhalde çılgınlık iksirini fazla kaçıran Marilyn Monroe giderek bir dansöze dönüşmektedir ya da bir ikizi oluşmaktadır.
Filmin sonunda Merihli kadınlar başka erkekler bulmaktan vazgeçerek yalnızca Şapşal ve Kaşar’la yetinirler ve ikisini zorla alıp uçan dairelerine götürerek Dünya’yı terk ederler. Son sahneden anlaşıldığına göre damızlıklarını hemen kullanmaya başlamışlardır bile.
Uçan Daireler İstanbul’da 72 dakikalık bir süreye sahiptir. Bazı sahneler eksikmiş izlenimi verir ve bazı geçişlerde kopukluklar hissedilir. Sanki bazı gerekli sahneler kesilmiş veya çekilememiş gibidir. Buna karşın, başta rasathanedeki hücre sahnesi ve hayat iksirini ikisinden çalan bir adamın peşinden koştukları onu sarhoş edip şişeyi geri almaya çalıştıkları sahne gibi hiçbir yere bağlanmayan, süre doldurmak için çekilmiş gibi duran sahneleri de vardır.
Uçan Daireler İstanbul’da tüm saçmalıklarına rağmen son derece eğlenceli bir film. Bir uzaylı filminde koca arayan yaşlı kadınları, erkek bulma aletini, Marilyn Monroe’nun dansöze dönüşmesini, Halide Pişkin’in Monroe’ya “Yün kafalı karı” demesini, Plan 9 From Outer Space’ten çok önce yapılmış sinema tarihindeki en derme çatma uçan dairelerinden birini, yürürken çektiği sıkıntıyı seyircilere de yansıtabilen dünyanın en ilkel robotunu bir arada yalnızca bu filmde bulabilirsiniz. Orhan Erçin, filmiyle ilgili “Uzaylıları da birer yerli sinema öğesi haline getirdim.” demiş. Marilyn Monroe’nun çılgınlık iksiri içerek yerli bir dansöze dönüşmesi gibi Orhan Erçin de uzaylıları yerli hale getirirken aynı çılgınlık iksirinden içmiş olmalı.